Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Esra Tüzün

Esra TüzünProf. Dr. Mustafa Öz yazarı
Yazar
8.0/10
2 Kişi
6
Okunma
1
Beğeni
430
Görüntülenme

Hakkında

1970 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni bitirdi. 1987 yılında Güneş gazetesinde çalışmaya başladı. Trend dergisinde ve Sabah Dergi Grubu'nda yöneticilik yaptı. Tempo dergisinde editör olarak çalıştı, “Esra'nın On Sorusu” adlı köşeyi hazırladı. Radikal gazetesinin ardından Sabah gazetesinde çalışmaya başladı. Bir gazetenin künyesinde yer alan “Sağlık Editörü” olarak Türk basınına ilki getirdi. Dünyanın çeşitli yerlerindeki sağlık haberleriyle ilgili çok sayıda yazı dizisi hazırladı. Üç sergiye imza attı. 100 Yaşı Devirmenin Sırları adlı kitabı, sergisi ve belgeseli bulunmaktadır. Bu çalışması ile Uluslararası Gerontoloji Ödülü kazandı. Belgeseli NTV’de yayınlandı. “32” adlı sergisi Türkiye’yi dolaştı. Dünyada en kısa süre yaşayan insanların ülkesini gezerek onların gülen yüzlerini fotoğrafladı. Somali’ye giderek oradaki değişimi anlatan bir sergi hazırladı. “Altın Stetoskop” kazandı. Öz adlı kitabında Prof. Dr. Mustafa Öz’ün küçük bir kulübede başlayıp Boğaz’daki yalılara uzanan hayatını anlattı.
Unvan:
Gazeteci, Yazar
Doğum:
İstanbul, 1970

Okurlar

1 okur beğendi.
6 okur okudu.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
ÇOCUKLUĞUMUN BOZKIR'I
Bozkır'ın kışı zorluydu, çok kar yağardı. Kar yağdığı zaman yukarı, yani dama çıkar, kar kürerdik. Tahtadan yapılmış Küreklerle karı damın kenarından asağı iterdik. Bütün karlar evin etrafına toplanırdı. Yaz günlerinde ise çok sıcak olurdu, dama bazen cul serer, onun üzerine yıkanmış buğday, fasulye yayıp kuruturduk. Dört mevsimi her şeyiyle hissederdik. Bozkır'daki evlerin biri hariç, hepsi kerpiçtendi, kiremitli ev yoktu. Büyüdüğümüz o eve yıllar sonra sahip oldum. 1999 yılında, yani elli altmış yıl sonra kardeşlerime rica ettim, parasını verdim, babamın adına sağlık ocağı yaptırdım. "Mehmet Öz Sağlık Ocağı"nı hep oğlum yaptırdı zannediyorlar, oysa babamın adına benim yaptırdığım bir yerdir. Bozkır'ın içinden çay geçerdi, nehir denemeyecek kadar küçük bir çaydı. Yazın kururdu, kışın ise sel getirip ortalığı yıkardı. Yedi bin yıllık geçmişi olduğu söylenen bizim kasaba o zamanlar çok fakir bir yerdi. Tek bir ilkokulu ve tek bir camisi vardı. Şimdi on sekiz camisi ve ancak iki ilkokulu var. Galiba üç tane yüksekokulu oldu. 1930'lardaki Türkiye ise yokluk içindeydi; savaştan yeni çıkmış ülkede her şey yoktan var edilmeye çalışılıyordu. Üstelik hiçbir destek almadan... O zaman hiç bilmediğimiz dünyada yaşanan krizden bizim küçücük evimiz de payını alıyordu ve zor günler yaşıyorduk. Çarşıdan satın almaya zaten gücü müzün yetmediği ekmeği bile karneli aldığımız zamanlardı.
BABAMIN CENAZESİNE GİDEMEDİM
1962 yılında, babam 78 yaşında öldü. Babamın cenazesini Türkiye'ye gelip kaldıramadım. Çünkü Amerika'daydım ve gi diş geliş için param yoktu. Babam kendi adını taşıyan torununu da göremedi; ama Mehmet'in bir fotoğrafını göndermiştim. Cüzdanına koymuş, abim anlattı, çıkartır çıkartır bakarmış. Babamdan öğrendiğim en önemli şey, insan olmaktır. Ya lan söylememektir. Yoksulluktan şikâyet etmeden yaşamayı, yükseldiğim zaman da ukalalık yapmamayı ondan öğren dim. Etrafıma hürmette kusur etmedim. Girdiğim her cemi yette herhangi bir mevzuda oylama olsaydı kazanırdım ve kazanmışımdır. Bir seçime girip de kaybettiğimi hatırlamıyo rum. Politikada kendimi sınamadım; ama Amerika'da ufak tefek seçimler oldu, bilhassa direktörlük seçimlerini hep ka zandım. Bu özelliklerimin temellerinin Bozkır'daki çocukluk günlerimde atıldığına inanırım.
Reklam
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok