Uygarlık cinayetle başlamakla kalmaz, sürekliliğini de ancak cinayet sayesinde sağlar. Gerçek cinayet askıya alındığında bile, makul bir şey olmaya devam eder. Kuşkusuz bu nedenledir ki, kimi ilkel toplumlarda (özellikle de P. Clastres'ın betimlediklerinde) şef, bir birliği güçlendirmek için grubun hikâyesini anlatmaya zorlanır; bu yapılmadığında birlik her an parçalanabilir.
Bir düşünce için ölmeye hazır olduğumuzda, aslında bu düşünceyi yaymış olanın ölmüş olduğu gibi ölmeye ya da onun bizi ölmeye davet ettiği gibi ölmeye hazırızdır. Genellikle sevilen kişiye sadık olmak için, iyi oğullar ya da mükemmel oğullar olmak için mücadele edilir; asla basit sözcükler uğruna değil, libidinal olarak yatırım yapılmış büyüleyici sözcükler uğruna mücadele edilir. Eğer 1914 yılında Alman ordusu bozguna uğramışsa, bunun nedeni, şeflerin "askerin libidinal dileğini" dikkate almamış olmasıdır.
Kolektif oluşumlar kesinliğin peşindedir, hakikatin değil. Bilinmeyeni, denetlenemez olanı temsil eden kadın, tehlikeyi, eril kesinliklerin içine düşüp yok olacağı dipsiz kuyuyu temsil eder.
Birey daha önce ileri sürülen hipotezin tersine, tamamen esnek değildir. Edinilen deneyimler bireyde güçlü bir şekilde yer etmiştir ve bu deneyimler her zaman bu bireyin eylemlerini kısmen belirleyecektir; narsisizm ve ölüm itkisi özümlenebilir ama yok edilemez.
Kitle psikolojisini, toplumsal bağın kuruluşu ve hatta özelde Almanya'daki faşizm dalgasını Freudcu terimlerle açıklama çalışması. Freudcu terim ve kavramlarla işgörenler için güzel bir eser. Kalanını da okuyacağız uzak bir gelecekte.
Sürü şefinin katledilmesi, yani tarihöncesinin ve tarihin bu gerçek olayı, katledilmiş olanı babaya, topluluğun sembolüne, grubun üyeleriniyse oğullara ve kardeşlere dönüştürür. Cinayet, grubun, tarihin ve dilin doğuşuna öncülük eder.
Narsis-insan dünyayı kendi görüntüsüne uygun olarak yaratmak isteyerek yalnızca ötekilerin yıkımına yol açmaz, ama aynı zamanda kendi kendisini büyülediği için kendi sonunu da hazırlar.
Freud, insanın özünün başlangıçta "ne iyi ne de kötü" ilksel nitelikte olan ve "duygusal karşıt değerlilik"" fenomenini doğuran itkisel dürtülere dayandığını habrlabr. "[Dolayısıyla] insan nadiren tamamen iyidir.'' Çocukluktaki kötü dürtüler bile "iyiye yönelmenin"12 bir
koşulu olabilir. Kötü dürtülerin dönüşümü. biri iç (sevgi ihtiyacı) diğeri dış (eğitimin ve kültürel çevrenin baskısı) aynı yönde iş gören iki etkenle gerçekleşir. Egoist itkiler. bu ikili (erotik ve toplumsal) baskıyla toplumsal itkilere dönüşür. Bu noktada, dış zorlamanın insan tarihinin
başlangıcındaki etkili tek zorlama olduğunu not etmek gerekir. Bunun
tam aksine, günümüzdeyse, bireysel yaşamın akışı içinde "dış zorla-iç zorlamaya doğru sürekli yer değiştirmesinin" söz konusu ol-
duğunu saptayabiliriz. Bununla birlikte, kontrol önlemleri almaya devam edilmesi yönündeki günümüz toplumunun sabit gereksinimi, bireylerin bugün bile "sahip oldukları itkilerin yüceltilmesi tamamlandığından ve egoist eğilimler toplumsal eğilimlere dönüşUiğUnden dolayı yaşamın değil, yalnızca boğun eğmeye alışkanlıkdan dolayı uygarlaşmış gerekliliklerine yanıt veren bir tutuma sahip olduklarını gösterir.