Mevhibe Özocak

Sabitlenmiş gönderi
Düşünceliydik, dinginlik içinde boşluğa bakmaktan başka birşey çekmiyordu canımız.
Reklam
Freud, insanın özünün başlangıçta "ne iyi ne de kötü" ilksel nitelikte olan ve "duygusal karşıt değerlilik"" fenomenini doğuran itkisel dürtülere dayandığını habrlabr. "[Dolayısıyla] insan nadiren tamamen iyidir.'' Çocukluktaki kötü dürtüler bile "iyiye yönelmenin"12 bir koşulu olabilir. Kötü dürtülerin dönüşümü. biri iç (sevgi ihtiyacı) diğeri dış (eğitimin ve kültürel çevrenin baskısı) aynı yönde iş gören iki etkenle gerçekleşir. Egoist itkiler. bu ikili (erotik ve toplumsal) baskıyla toplumsal itkilere dönüşür. Bu noktada, dış zorlamanın insan tarihinin başlangıcındaki etkili tek zorlama olduğunu not etmek gerekir. Bunun tam aksine, günümüzdeyse, bireysel yaşamın akışı içinde "dış zorla-iç zorlamaya doğru sürekli yer değiştirmesinin" söz konusu ol- duğunu saptayabiliriz. Bununla birlikte, kontrol önlemleri almaya devam edilmesi yönündeki günümüz toplumunun sabit gereksinimi, bireylerin bugün bile "sahip oldukları itkilerin yüceltilmesi tamamlandığından ve egoist eğilimler toplumsal eğilimlere dönüşUiğUnden dolayı yaşamın değil, yalnızca boğun eğmeye alışkanlıkdan dolayı uygarlaşmış gerekliliklerine yanıt veren bir tutuma sahip olduklarını gösterir.
Köylüler
KöylülerEric R. Wolf
9/10 · 26 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Söylence ve tragedya bize her zaman çok geç kalındığını, daha önce yazılmış olan olayların akışını değiştiremeyeceğimizi ve bu olayların sessiz bir boyun eğiş ve kabullenmeyi dayattığını söyler. Evet, tra- jik olan bizi çepeçevre kuşatır, mekanizmalar bizim denetimimiz altın- da değildir ve en berbat olan her zaman için verilidir. Ama, bunların yam sıra yaşam, gündelik olandır, çalışmadır, ahenkli türküdür, cinsel ve arkadaşça ilişkilerdeki coşkudur, "yıpranmış zamana yol verileceğini"' haber veren şenliktir, sözün, palavraların, armağanların ve dansların verdiği zevktir. Cinsel zevklerin daha az baskı altına alınacağı bir yaşa- • mm düşünü kuran, ama bu düşü gerçekleştirme cesaretini göstereme- yen, Uygarlık ve Hoşnutsuzluklan'nda insanların temelde mutluluğu aradıkları ve en derin arzuların gerçekleşmesini dilediklerini söyler Freud. bu fikri çocukların ilk teorik etkinliğinin cinsellik etrafında oluştuğunu ("Çocuklar nereden geliyor?") bizzat gördüğünden ileri sürebilmiştir. Dolayısıyla, ilk bilgi, hem zevke hem de sıkıntıya bağlı olarak ortaya çıkar. Çocuk, arzularının anında tatmin edilmesini isteyen, bedeniyle oynamayı ve annesinin bedeninin sıcaklığım hissetmeyi seven "sapkın bir çokbiçimli" olduğu için ilk bilgi zevke bağlıdır.
Reklam
Öteki diyor daha biz var olmadan orda ve varlığımızı borçlu olduğumuz şeyz
söz konusu olan, her birimizin bir başkasının (dölleyen baba ya da arkaik anne) tahakkümü altında olduğu; bu, başkası tarafından bastırıldığı, kendi doğuşuna ulaşmanın olduğu, bu başkası tarafından ve bu başkası için konuş(turul)duğumuz ve yap(ıl)mış olduğumuzdur
İlksel kaos mevcut değildir, ama her düzen için olası tehlike olarak, toplumsal düzenin üzerinde kurulduğu temel olarak oradadır. Toplumsalı (Cennet'i) inşa etmek için topyekôn düzensizliği (Cehennemi) tahayyül etmek gerekir. (Farklı varlıklar arasındaki) toplumsal bağ, kendisini oluşturabilmek için, cinsiyet ve kuşak farklılıklannın yok ol- duğu benzerin, sonsuz kopyanın, mükemmel taklitçiliğin, aynaların dünyasını kendisinin kaqıtı olarak kurmak zorundadır.
Kimse denize bakmadığında deniz artık deniz değildir, kimse bize bakmadığında biz olan şeydir. (J. Supervielle).
Bizler bilgisizliğin, yetersizliğin ve aşırılığın varlıklarıyız: ötekilere karşı sağlam bir koruma zarı oluşturan, böylece bizi onlardan yalıtan ve bize kimlik kazandıran bir bedene sahip olmamız boşunadır: bedenimizin de ötekinin göstergeleriyle yüklü olduğunu iyi biliriz: İlk eğitimcilerin şiddet içeren ya da okşayıcı sözleri. aynı zamanda şefkat ve darbe izleri, içe yansıtılmış nesneler, bedenimizin varolmadığını, annenin bedeninden tamamen kopamadığını, babanın işaretini olduğu gibi annenin de izlerini taşıdığını gösteren dışarıya boşaltılacak nesneler. Oedipus 'ta kayıtlı olan sembolik: iğdiş edilme
En genel olanı, en tikel olana kulak kabartarak kavrayabiliriz; toplumsal bağın nasıl dokunduğunu, düğümlendiğini, düğümlerinin nasıl çözüldüğünü ve koptuğunu başkalığın geçirdiği merhaleler üzerine yoğunlaşarak anlayabiliriz.
Reklam
kökene ilişkin her tartışma imkansızlığın mührüyle damgalanır. Yitik cennetin tüm çekici yanlarına bürünen köken, gerçekten de herkesin yaşamına en sonunda bir anlam bulmak için umutsuzca peşinden sürüklendiği "uzam ve çözüm" olarak yaşantılanır. Demek ki köken, sürekli bir büyülenmeye yol açan, ama her türlü nihai arayışın elinden kaçıp kurtulan ve bizde izler bırakan tapınaktır. Yeryüzünde asla "bulunan zaman" yoktur. Yalnızca edebiyat böylesi bir hırsı doğurabilir. Proust 'un girişimi de bize yitik zaman arayışına düşmenin zamanı yeniden inşa etmek ve yaşamdan el etek çekmek olduğunu öğretir. Demek ki, kökene ilişkin her inceleme, bilimsel kesinliği olmayan bir araştırma olarak kabul edilmelidir
Hiçbir önlem bu genelleşmiş savaşı engellemekte etkili olamaz. Ne kolektif şiddetin kendisine devredileceği (devletler de bunu reddeder) uluslararası bir kurum, ne (güçlerini kötüye kullanan) aydınların yönetimi ne de dinsel bağın oluşması. Yalnızca duygusal bağlar ve uygarlaştıncı süreçler savaşa karşı gerçekten mücadele eder. Ama, bunların kurumsallaştıktan tarz da etkili bir uygulamayı destekleyen işlemsel olanakların bulunmasına imkin tanımaz. Geriye, genellikle umutsuzluğa yakın bir umut kalır.
Modern toplum bireysel şiddeti bastırılıp, kolektif şiddetin kurumsallaşmasıdır.
Bilinçdışımız ötekinin ölümünü arzular, bilinçdışımız ölümü tasarlayamaz. Bu bakış açısından ölüm, bilinçdışının kendisini artık yan semptomlarlave yanılgılarla ifade etmediği, ama kendisini doğrudan doğruya görülebilirin sahnesinde ifade edebildiği ve bunu yapmaya cesaretlendirildiği andır. Freud'un bizi duyarlı kıldığı şey, bilinçdışının kendi yerinden dışına çıkmasının kaçınılmaz sonucudur: Her şeyi kuşatan yıkım. Demek ki, toplumlar ve bireyler arzularının bir kısmını, yalnızca yöneticiler otoriter ve baskıcı olduğu için ve bireyler kendilerini sansür ettikleri için değil, fiilen bir arada yaşayabilmek için bastırırlar.
1.401 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.