Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Food and Travel Türkiye Dergisi

Food and Travel Türkiye DergisiFood and Travel Türkiye - Sayı 1 dergisi
Dergi
8.6/10
15 Kişi
28
Okunma
5
Beğeni
1.479
Görüntülenme

Hakkında

Unvan:
Aylık Yeme-İçme, Seyahat Kültürü Dergisi

Okurlar

5 okur beğendi.
28 okur okudu.
2 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
KARİA YOLU’nda çiçekler arasında Efsanevi Karia kentlerinin izini süren bu muhteşem yolun uzunluğu, 820 kilometreyi aşıyor. Adını, MÖ 2’nci bin yılın sonlarından itibaren Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasındaki bölgede hüküm süren Karia Uygarlığı’ndanalan yolun büyük kısmı, Aydın ile Muğla şehirleri arasında uzanıyor. Güney Ege’nin birbirinden güzel plajlarını, köylerini, ormanlarını ve gizemli patikalarını buluşturan güzergâh, şu sıralar en güzel günlerini yaşıyor. Karpuzlu ilçesi yakınlarındaki Alinda antik kentinden başlayan yolun önemli duraklarından biri, kuş cenneti Bafa Gölü. Gizemli adacıklarıyla dikkat çeken gölün kıyısındaki Herakleia Antik Kenti de keşfedilmeye değer. “Latmos’un dansçıları” denilen 8 bin 500 yıllık duvar resimleri ise Beşparmak Dağları’nda gizli. Rotalardan bir diğerinin geçtiği Milas’ın güneyindeki Peçin Kalesi, 14’üncü yüzyıldan kalma yüzlerce yapı saklıyor. Ayrıca mavi yolculukların gözde adresi Gökova Körfezi’nin doğu kıyılarını izleyen yolun devamı, iki güzel yarımadayı buluşturuyor. Datça Yarımadası, Knidos’a kadar; Bozburun ise Loryma’ya kadar uzanıyor.
AHLAT Bitlis’in dünya kültür mirası adayı ilçesi Ahlat, taştan yapılmış kilimleri andıran dev anıt taşlarıyla Anadolu’nun orhun Abideleri’ne ev sahipliği yapıyor. “Ahlat Denizi” olarak da anılan van Gölü’nde avladıkları balıklardan Ahlat’a tarih boyunca önemli bir gelir elde edildiğini biliyoruz. Urartulardan Osmanlılara kadar pek çok uygarlığa
Reklam
Ağrı’dan Doğubayazıt’a 1829 yılında ilk kez karşılaştığı Ağrı Dağı’na hayranlıkla bakan ünlü Rus Şair Puşkin şöyle demiş: “Efsanevi dağa var gücümle baktım”. Halk ozanlarının söylenceler düzdüğü dağ, kendisine var güçle bakılmasını hak ediyor gerçekten de… Çünkü burası Yaşar Kemal’in “Ağrı Dağı Efsanesi” adlı kitabında anlattığı gibi aşka ve inanca bolca konu olan yerlerden biri. Bu görkemli dağ, Hristiyanlar tarafından da kutsal kabul ediliyor. Ayrıca bölgenin, Mem ile zin, Kerem ile Aslı, Siyabend ile Hace gibi Anadolu kültüründe önemli bir yere sahip olmuş pek çok aşk hikâyesine de hayat verdiği biliniyor. Ağrı Dağı ile Doğubayazıt arasındaki sulak alanlar, kuş gözlemcileri için gerçek bir hazine. Tendürek dağlarından gelen akarsularla beslenen bu alanlarda çayır delicesi, erguvani, balıkçıl, boz ördek ve kızıl gaga başta olmak üzere onlarca kuş türüyle tanışmak mümkün. Bu muhteşem dağı fotoğrafladıktan sonra, İshak Paşa Sarayı’nın yolunu tutuyoruz. Dev volkanik kütleleriyle çevrelenen saray, Doğubayazıt’taki ıssız bir platonun kıyısında masalsı bir zarafetle yükseliyor. 1685 tarihinde Çolak Abdi Paşa’nın girişimleriyle yapımına başlanan sarayın tamamlanması tam 99 yıl sürmüş. Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin eşsiz bir sentezini sergileyen saray, 7 bin 600 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuş. Sarayın çevresi ise bir açık hava müzesi gibi: Urartu Kalesi, Eski Bayazıt Cami, Ahmedi Hani Türbesi, Keşişin Bahçesi… Her biri ziyaretçilerini bekliyor.
Balat’ın rengârenk evlerinin ve taş kaldırımlarının manasını, semtin tarihini öğrenince daha çok özümsüyorsunuz. Bir zamanlar Rumların, Musevilerin, Müslümanların bir arada yaşadığı bu yer, bize her rengin iç içe veya yan yana ne kadar güzel durduğunu hatırlatır ve hatta ispatlar nitelikte. Bu parkurda o kadar çok dinî farklılık karşımıza çıkıyor ki aynı şeyi sayıklayan bu çeşitliliğin ahengine kapılmadan ilerleyemiyor insan... Son yıllarda sosyal medyada sık sık karşılaştığımız Balat fotoğraflarına dikkat ettiniz mi hiç? Hemen hiç kimse bir model edasıyla poz vermiyor bu semtte. Burada ahali hâlâ kapısının önünde oturuyor, yüzler gülüyor, gözler parlıyor. Deklanşörler ise sanki neşeli bir müzik fısıldıyor. Bu semtin her köşesi, insana enerji ve heyecan veriyor. En başta dedim ya gözü - gönlü açıyor. Bugün anlatmakta kelimelerin yetersiz kaldığı tarih kokan bu yeri gezeceğiz. vaktimiz yalnızca bir gün. Dizilerden, filmlerden hatırladığımız evlerin önünden geçeceğiz. Dünyanın her çeşit kahvesinin kokusunu içimize çekerek geçtiğimiz kafelerin az ilerisinde, hâlâ benekli plastik top satan bakkallara rastlayacağız. Müzesi, renkli freskleri ve mozaikleri gördükçe yedi tepeli şehre daha bir tutkuyla bağlanacağız.
Çomakdağ Eskiye sadakat Zamanın yarım asır öncede donup kaldığı, derin sessizliğin sadece horoz ve traktör sesleriyle bölündüğü, çocukluğumuzda kalmış köy manzaralarına ev sahipliği yapan Çomakdağ’da uzun yürüyüşlere çıkmak, kent yorgunları için bulunmaz bir dinlencelik. Taş döşeli köy sokaklarında yürürken herkes “hoş geldiniz!” diye sesleniyor buralarda. Hangi eve konuk olsak acaba? Güzel gözlü, sırma saçlı kızlarını nazlı nazlı yetiştirmiş, güler yüzlü ve konuksever Tenzile Abla’ya mı uğrasak? Yoksa para kazanma hırsıyla büyük şehrin yolunu tutan oğlunun hasretiyle yüklü Fatma Teyze’ye mi? Ne fark eder ki bütün evlerin kapısı açık bize. Yokuşlu köy yolundan çıkarken, hangi kapıda dursak o ev bizim evimiz. Köy kadınlarının gelinlik genç kızlara, asker yolu gözleyenlere, gurbete çıkacaklara nasihatler verdiği yer kapı önleri. Kadınların, genç kızların, hatta kız çocuklarının bile gün doğarken, “harım”a, yani tarlaya gitmesi âdetten. Zeytincilik, elbette en önemli geçim kaynakları, ama sonbahar aylarında Söke ovası’na mevsimlik işçi olarak giden de az değil. Kadınlar tarlalara el ayak çekti mi, derin bir sessizliğe bürünüyor köy sokakları. Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi burada da yaz aylarında serin yaylalara çıkmak eski bir gelenek. Antik çağlardan kalma harabelerin görüldüğü Çomakdağ’ın yüksek kesimlerindeki taş yayla evleri, kavurucu yaz güneşinden koruyor sahiplerini. Bir zamanlar antik Karia Uygarlığı’na hayat veren buz gibi kaynak suları, ısınmasın diye toprak testilerde saklanıyor. Yemek pişirmek için odun ateşinin kora dönüşmesi bekleniyor hâlâ, asırlardır olduğu gibi…
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Reklam
77 syf.
8/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Travel 2008 yılının Eylül ayında Türkiye'de ilk sayısı çıkan İngiltere kökenli aylık yeme-içme ve seyahat kültürü dergisi olan Food and Travel dergisi, dünyadan ve Türkiye'den alışılmadık ve seçkin tatilleri, farklı yemekleri, gurme yolculukları, otel ve restoran tavsiyelerini, yeme-içme ve seyahat dünyasına dair değişik önerileri, dünyanın önde
Food and Travel Türkiye (2021 Nisan)
Food and Travel Türkiye (2021 Nisan)Food and Travel Türkiye Dergisi · MC Basım Yayın · 20211 okunma
250 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
2008 yılının Eylül ayında Türkiye'de ilk sayısı çıkan İngiltere kökenli aylık yeme-içme ve seyahat kültürü dergisi olan Food and Travel dergisi, dünyadan ve Türkiye'den alışılmadık ve seçkin tatilleri, farklı yemekleri, gurme yolculukları, otel ve restoran tavsiyelerini, yeme-içme ve seyahat dünyasına dair değişik önerileri, dünyanın önde gelen
Food and Travel / Ağustos 2021
Food and Travel / Ağustos 2021Food and Travel Türkiye Dergisi · 20211 okunma
77 syf.
8/10 puan verdi
·
2 saatte okudu
Travel 2008 yılının Eylül ayında Türkiye'de ilk sayısı çıkan İngiltere kökenli aylık yeme-içme ve seyahat kültürü dergisi olan Food and Travel dergisi, dünyadan ve Türkiye'den alışılmadık ve seçkin tatilleri, farklı yemekleri, gurme yolculukları, otel ve restoran tavsiyelerini, yeme-içme ve seyahat dünyasına dair değişik önerileri, dünyanın önde
Food and Travel Türkiye (2021 Mart)
Food and Travel Türkiye (2021 Mart)Food and Travel Türkiye Dergisi · MC Basım Yayın · 20211 okunma