Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Francis Dupuis-Déri

Francis Dupuis-DériBabama Anarşizmi Anlatıyorum yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
2
Okunma
0
Beğeni
129
Görüntülenme

Francis Dupuis-Déri Gönderileri

Francis Dupuis-Déri kitaplarını, Francis Dupuis-Déri sözleri ve alıntılarını, Francis Dupuis-Déri yazarlarını, Francis Dupuis-Déri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru özellikle Batı'nın hemen hemen her yerinde anarşist sendikalar maaşla çalışan insanlar için günlük çalışma süresinin sekiz saat olmasını talep ediyor ve sağlıyorlar. Bu mücadele 4 Mayıs 1886 tarihinde Chicago'da bir bombanın da patladığı Haymarket gösterisi ile biliniyor. Daha önce de söylendiği gibi anarşistler suçlanacak, mahkûm edilecek ve asılacak. Bu süreç uluslararası bir dayanışma hareketini tetikliyor ve 1 Mayıs Uluslararası İşçi Günü oluyor. 1919 yılında Barselona'da La Canadiense şirketinin çok sayıda çalışanını işten çıkarmasından sonra genel bir grev başlıyor. O dönemde yaklaşık 700.000 üyesi olan CNT'nin anarşist sendikacıları sıkıyönetimin getirilmesi, binlerce hapis cezası ve aynı zamanda sendikanın tanınması, sekiz saatlik günlük çalışma süresinin elde edilmesi ve işten çıkarılanların tümünün işe geri dönmesiyle sonuçlanacak bir mücadele yürütüyorlar.
ABD başkanı Abraham Lincoln, bir demokrat parti militanı tarafından öldürüldü. Japon imparatoru Yoshihito 1923 yılında bir komünist, ardından da 1924'te Koreli bir bağımsızlık yanlısı tarafından planlanan saldırılara hedef oldu. Başkan John F. Kennedy'i kimin öldürdüğü bilinmiyor, ancak katilin bir anarşist olmadığını varsayabiliriz. 1994 yılında Burundi ve Ruanda başkanlarını taşıyan uçak bir füze ile havada imha edildi. Yine burada da anarşist bir saldırı söz konusu değildi. Amerika Birleşik Devletleri'nde kürtaj hakkına karşı çıkan bir hareketin militanları kürtaj kliniklerini ateşe verdi, hemşireleri ve doktorları öldürdü, fakat kimse Hıristiyanları teröristlerle bir tutmadı. Milliyetçiler devlet başkanlarını öldürdüler, bombalar kullandılar, ama milliyetçilik terörizmle özdeşleştirilmiyor.
Reklam
Anarşizm, on dokuzuncu yüzyılın sonunda patlayan birkaç bomba hakkında hâlâ kendini açıklamak zorunda kalıyor, ama cumhuriyetçilik ve liberalizm kölelik, sömürgecilik, ırkçılık ve cinsiyetçilikle ilgili hiçbir sorumluluk kabul etmeyebiliyor. Devletçilik, milyonlarca kurban alan tüm bu savaşlardan mesul. Neticede ABD, şehirlerin üzerine atom bombası atıp yüz binlerce sivili öldüren liberal cumhuriyetçi bir rejimle yönetiliyor. Ancak atom bombasından hiç bahsetmeden cumhuriyetçilik veya liberalizm üzerine tam tekmil bir kitap yazabilirsiniz, oysa anarşizm hakkındaki tüm kitaplar söze ev yapımı bomba yapanlardan bahsederek başlar. Halkı tiranın tahakkümünden özgürleştirmek amacıyla tiranın öldürülmesini savunan tiranı öldürme teorisi önce Batı'da Hıristiyanlar tarafından, hatta Orta Çağ'ın sonunda çok sayıda kralı öldüren dindarlar tarafından geliştirilmişken "anarşist terörizm" sizi neden bu kadar endişelendiriyor? Sonra pek çok devlet başkanı anarşistlikle hiçbir alakası olmayan kişilerce öldürüldü.
Feyerabend'e göre bilimsel ve teknolojik bilgi büyük ölçüde kendi devirlerinin yerleşik normlarına uymayan, kendi disiplinlerinin kurallarını aşmaya cesaret eden, dogmalara ve en ünlü bilim adamlarına meydan okuyan kişiler sayesinde gelişiyor. Daha sonra şunu ekliyor: "Bilim, esasen anarşist bir girişimdir: teorik anarşizm, kanun ve nizama dayalı doktrinlere kıyasla daha insancıldır ve ilerlemeyi teşvik etmeye daha uygundur." Bilginin ilerlemesine katkıda bulunan tesadüflerden ve kazalardan bahsetmiyorum bile. Bilimsel norm ve dogmalardansa anarşist bir yaklaşım neden bilime daha çok hizmet eder? Çünkü dünya büyük ölçüde "bilinmiyor" ve ne bulabileceğimizi ve keşfedeceğimizi bilmiyoruz. "İşte bu yüzden anarşizm ilerlemeye katkıda bulunur,” diyor Feyerabend.
...bizi, hepimiz bireyci ve bencil olduğumuzdan ve birbirimize tehdit oluşturduğumuzdan komşumuza, hatta kardeşimize bile güvenemeyeceğimize ikna ettiler. Bu yüzden bizi korumak için devlete ve polise ihtiyacımız var. Ancak bu masal bizi devlet ve polisten kimin koruduğunu söylemiyor. Hâlbuki eğer devlet ve polis bencil ve bireyci kişilerden meydana geliyorsa -ki piramidin tepesine tırmanmak için hırslı, bencil ve benmerkezci bir kişiliğe sahip olmak gerektiğinden bu çok olası- hepimiz mahvolduk demektir. Sürekli bir güce susamışlık ve tahakküm etme isteği ile hareket etmek gerekiyor ve bu yüzden liderler ister istemez tehdit oluşturuyorlar.
Pyotr Kropotkin'e göre hâkim olma içgüdüsü (baskı, sömürü, dışlama) ve özerklik içgüdüsü (özgürlük, eşitlik, dayanışma ve yardımlaşma) arasındaki gerilim her birey ve her topluluğu aşar ve bu iki kutup arasında sürekli bir mücadele olacaktır. "Medeniyetimizin tüm tarihi boyunca iki gelenek, iki zıt eğilim mevcuttu: [...] otoriter gelenek ve özgürlükçü gelenek. [...] Hâlâ canlı, hâlâ mücadele halindeki bu iki akım arasından –halk akımı ve siyasi ve dini tahakküme susamış azınlıkların akımı, biz seçimimizi yaptık."
Reklam
Adam bazuka atmış
Pyotr Kropotkin "Biz hayal dünyasında yaşayıp insanları olduklarından daha iyi görmüyoruz, onları oldukları gibi görüyoruz ve bu yüzden otoritenin insanların en iyisini bile kötüleştirdiğini söylüyoruz.” Kropotkin bizi yönetenlerin bizim için iyi olduklarını düşünenlere alaycı yaklaşıyordu. Bu türden bir düşünceyi "yönetim ve işverenlerle ilgili tatlı bir ütopya" olarak niteliyordu: "Bu ütopyaya göre patron işçiye asla zalimlik yapmaz, babalık yapar! Bir savcı, bir sanığın başını sadece hitabet yeteneğini göstermek amacıyla ister. Daimî ordular vatandaşların sevincidir, çünkü askerler tüfeklerini yalnızca çocuk bakıcılarının önünde resmigeçit yapmak için ellerine alırlar!"
Lort Acton'un da ifade ettiği gibi: “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır."
Bugün sosyal psikolojide yürütülen çalışmalar bireyin ait olduğu sınıf ne kadar yüksekse etik dışı davranma, toplumsal kurallara saygı duymama, yalan söyleme, kendi menfaati için sahtekârlık yapma ve daha az fedakâr ve cömert olma ihtimalinin o kadar yüksek olduğunu gösteriyor.
Louise Michel, "güç acımasızlaştırır, bencilleştirir, zalimleştirir; kölelik alçaltır," der. Aynı şekilde Elisée Reclus, "büyük insanların statülerini kötüye kullanması için diğerlerine göre daha fazla fırsatı olduğunun," altını çiziyor. Karamsar bir şekilde ekliyor: "Bir kişi kendisine dini, askeri, idari veya mali, herhangi bir yetki verilir verilmez doğal olarak onu kullanmak eğiliminde olur ve bunu kontrolsüz bir şekilde yapar." Mihail Bakunin de liderler konusunda şöyle diyor: "En iyi, en zeki, en çıkarsız, en cömert, en saf insanın bile bozulması kaçınılmazdır, hele bu meslekte. İktidarın doğasında var olan iki duygunun bu ahlaki bozulmaya yol açmaması imkânsız: Halk kitlelerini küçümsemek ve kendi değerini olduğundan fazla görmek."
59 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.