Öğrenilen şeyler, işleri bittikten sonra unutulur ve yerlerini yenilerine bırakırlar.
Ancak farelere aşın ACTH verilince, onların artık "unutamadıkları" görülmüş. Yani bir kez öğrenilen, sinyale karşı belirli bir davranış alma yaklaşımının kesintisiz olarak sürüp, durmakta olduğu ortaya çıkmış.
Artık o sinyal sonuçta bir armağanla bağlantılı olmasa, hatta tam tersi bir tehlike durumunu yaratsa bile, fareler öğrendikleri şema biçiminde aynı davranışlarını sürdürmektelermiş.
Oysa gerçekte, bir tehlike durumu hissedilince
daha önce normal olan bir davranışın artık normal olmaması ve yeni oluşan duruma göre davranışların ayarlanması gerekmektedir.
Demek ki, her şey dengeli olmak zorunda.
ACTH'nin eksikliği ayrıca, böbreküstü bezlerinin aşırı çalışmaları ya da kortizonlu ilaçların çok kullanılarak kanda kortizon oranının artması sonucunda da belirebilmektedir.
Çünkü böbreküstü salgı bezleri kana kortizon verirken, bir yandan da Hipofız'i "kanda yeterli oranda kortizon var'' uyarısı ile haberdar ederler. Bunun üzerine Hipofız, hemen salgılanmanın durdurulması komutunu verir.
Levin'in fareleri ACTH üretiminin kesilmesi üzerine, kendilerine gösterilenleri öğrenemez olmuşlar. Normalde bir kaç kez denendikten sonra öğrenilen ve zil sesine bağlı olan yemlenme zamanı deneyi, defalarca tekrarlanmasına rağmen, öğrenme gerçekleşmemiş. Bunun üzerine kana iğne ile ACTH verilmiş. Kısa bir süre sonra deney tekrarlandığında, farelerin öğrenme becerileri yeniden normal hale gelmiş.
Öğrenme de güçlük çekmek ya da bir kez öğrenilen bir davranış biçimini bir daha değiştirememek türünde ortaya çıkan bu "kronik" engellenmeler de, diğer anlık olanlar gibi, böbrek üste bezlerinin hormonal dengeleri ile ilgilidir.
Beyindeki biyokimyasal işleyiş, bizi onlara ulaşmaktan alıkoymaktadır.
Noradrenalin"in kendisi de engelleyici bir Transmitter maddesidir. Beyinde Adrenalin ve Noradrenalin oranı yükselince, bir hücreye kadar ulaşan impulslar, bir diğerine geçemez olurlar.
İşte bu an, istediğimiz bir şeyi (panik içinde ya da imtihan korkusu ile) hatırlayamadığımız bir andır.
Enformasyon ve onun sinyali gerekli oları hücrelere ulaşıp onları aktive edemediği için, bizim, düşüncenin bloke olması, algılama yetersizliği veya hafıza zayıflığı diye adlandırdığımız olayla karşılaşılır.
Ulaşılmak istenen anı ya da bilgi ne kadar iyi öğrenilmiş ya da ne kadar derine işlenmiş olsa bile, beyindeki biyokimyasal işleyiş, bizi onlara ulaşmaktan alıkoymaktadır.
Bach ve onun müziğinin uzmanı olan, bundan önceki yarışmalarda da bu yeteneğini defalarca kanıtlamış bulunan genç yarışmacı, son soru olan ve ona 8.000 DM (yaklaşık 20 milyon TL) getirecek soru öncesi çok heyecanlıdır.
Sunucu onun bu durumunu farketmiş, "bugün sanının biraz heyecanlısınız, ama siz bunu aşıp, son soruyu bileceksiniz, çünkü bu hepimizin tanıdığı. bir Bach parçasının, biraz değiştirilmiş şekli " diye onu yatıştırmaya çalışmaktadır.
Parça çalınmaya başlar, yarışmacı tüm dikkati ile dinlemektedir. Ekran başında olanlar için, televizyonda sorunun cevabı verilir.
Herkes heyecan içindedir. Gözlerin üzerinde olduğu yarışmacı ise oldukça gergin ve telaşlı görünmektedir.
"Buna benzer birçok parça hatırlıyorum. Ama bu çalınan hangisi, pek çıkartamıyorum" dedikten sonra, ürkek bir sesle verdiği cevap, yanlış olur. Sunucu: "Üzülerek bu cevabı yanlış olarak kaydetmek zorundayız, parçanın gerçek adı ..." derken yarışmacı "şimdi hatırladım.
Vom Himmel hoch, da komm ich her'' diye atılır.
Bütün seyirciler ve sunucu, bir kaç saniyelik bir gecikme ile gelen bu cevaba, hayretle bakarlar, ama yarışma bitmiş ve son soru bilinememiştir. Yarışmacı neden gecikerek hatırlamıştı cevabı?
Halbuki dilinin ucundaydı belki de. Biz buna düşüncenin engellenmesi ya da diğer bir deyişle "düşüncenin bloke edilmesi" adını veriyoruz.