Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gerçek Hayat Dergisi

Gerçek Hayat DergisiGerçek Hayat Dergisi - Sayı 974 dergisi
Dergi
8.6/10
18 Kişi
172
Okunma
35
Beğeni
1.899
Görüntülenme

Gerçek Hayat Dergisi Gönderileri

Gerçek Hayat Dergisi kitaplarını, Gerçek Hayat Dergisi sözleri ve alıntılarını, Gerçek Hayat Dergisi yazarlarını, Gerçek Hayat Dergisi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İki Amerika ve Küresel Çatışmanın Ayak Sesleri
Birinci Amerika, küreselcilerin Amerika'sı: Yahudi şirketlerin ve çıkar çevrelerinin güdümündeki, CIA'yi kullanan Yahudilerin Amerika'sı bu. Clinton'lar, Biden'lar bu Amerika'nın çocukları. Derim Amerika bu Müesses nizam. İkinci Amerika, beyazların kontrolündeki, kendini vadetmek ve meşrulaştırmak için FBI'yı kullanan WASP'tan (Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan'lardan) oluşan ulusalcı Amerika.
Sayfa 15 - Gerçek Hayat Dergisi 1046sayı
Amerikan Emperyalizmi: Yahudi Gücünün Zaferi ve Geleceği
New York'a ve Amerika'yı Amerika yapan her şeye Yahudiler hâkimdir ve hükmeder: Amerika'nın finansına, ekonomisine, medyasına, akademyasına, Pentagon'a, silah endüstrisine, Silicon Vadisi'ne, Hollywood'una, popüler film ve müzik kültürüne Yahudiler yön ve çekidüzen verir.
Sayfa 15 - Gerçek Hayat Dergisi 1046sayı
Reklam
- "... Teslimiyet ve temsiliyet sorunumuz var! Müslümanlar hakikate hakkıyla teslim olamadıkları için, hakkıyla temsil edemiyorlar. Deizm de bence oradan kaynaklanıyor. Bu dünyanın ayartısı daha cazip geliyor. Müslüman dediğin kişi dünyevi nimetleri elinin tersiyle itmesini bilen kişidir. Nimet bir imtihandır. Herkes şikayet ediyor ama çok fazla kafa yormuyoruz..."
"İNÖNÜ KONUSU BİTMEZ!.."
- "... 1930 yılında mübadele meselesi olmuş, Türkiye’den 1 milyon insan gitmiş oradan 300-400 bin insan gelmiş ve bunların sorunları var. Yani bir şeylerin konuşulması lazım ama konuşulmuyor. Başbakan Venizelos ülkeye çağrıldı ve kral protokolüyle karşılandı. Türk-Yunan dostluk anlaşmaları imzalandı. 1930’lu yıllarda Türkiye Yunanistan’a
"RESMÎ TARİH ve LOZAN!.."
- "... Resmi tarihin üzerinde koruyucu bir zırh olduğu için rahatça konuşulup, tartışılabilen bir alan olmamış. Hakkında bilimsel diyebileceğimiz kitaplar, hala bugün bile yazılamamış. Hukuki olarak doktora tezleri yaptırılmalı, siyasi, hatta edebi olarak eleştirileri yapılmalı. Bugüne kadar dört başı mamur bir Lozan kitabı yazılamadı. Bu konuda tarihçiler suskun olduğu için sık sık Cumhurbaşkanımızın konuşmalarına atıfta bulunmak zorunda kalıyoruz. Tarihçilerin sustuğu bir ülkede Cumhurbaşkanı tarih öğretiyor. Cumhurbaşkanımız, Lozan meselesine şöyle bir formül bulmuştu “Sevr’i gösterip Lozan’a razı ettiler.” Sevr onu ortaya atanların bile uygulanmayacağını bildiği ölü doğmuş bir anlaşmaydı. Lozan’da İsmet İnönü başarılı olamadı. Başarılı olabilecek ne diplomatik kariyeri ne birikimi vardı ne de dünyada neler olup bitiyor bunu kavrayabilecek bir kapasiteye sahipti. Dolayısıyla orada sağlanabilen şey şuydu, Türkiye’nin bağımsız bir devlet olması güvencesi. Bir de kapitülasyonların kaldırılması konusu dışında öyle dişe dokunur bir başarı söz konusu değil. Elbette bu ikisinin elde edilmesi önemli olmakla birlikte, zaferimizin karşılığı bu olmamalıydı. Bunların hiçbiri başarılamadığı için Lozan’da İsmet Paşa’nın bir başarısından söz etmemiz mümkün değil..." (Mustafa Armağan ile Mülakat-4 Şubat 2019)
"İNÖNÜ'DEN SONRA CHP..."
- "... İnönü döneminin gücü mümkün değil. 1934 ve 1935’lerde devlet Cumhuriyet Halk Partisi’ni içine alıyor. CHP’de devleti kendisine bağlıyor ki 1950’de seçimleri kaybedip de muhalefete düşünce, devlet malını ve parti malını ayırmak Demokrat Parti’nin yıllarını aldı. Halkevi dediğiniz binaları devlet yaptırıyor ama CHP’nin mülkiyetinde. Kendisini devlet olarak gören bir parti var. İş Bankası hisseleri gibi mülkiyet meseleleri yaşandı o dönemde. CHP, çok partili hayata geçildikten sonra tek başına iktidara gelemedi. 1973 ve 1977’de çoğunluğun partisi haline gelmekle birlikte bir iktidar dönemi yaşayamadı. Bugünkü CHP, eski dönemin özlemiyle yanıp tutuşan, “tekrar o tek parti iktidarı elimde olsa da göstersem gününü” türünden bir anlayışla devam ediyor diyebiliriz. “Biz hancı, siz yolcusunuz” anlayışının İnönü ve ekibinden bugünkü CHP’ye miras kaldığını görebiliriz. Burada bir anlayış zehirlenmesinin sonuçlarını görüyoruz. Parti kendini sistemin dışına itecek. Ancak o zaman İnönü’nün gerçekten öldüğüne kanaat getirebileceğiz. CHP’nin uzatmaları oynadığı kanaatindeyim. 1950 ve 1960’ta böyle olabilirdi ama Türkiye artık o dönemin çok ötesinde. Bir gelişme ve farklılaşma yaşanan Türkiye’ye, CHP’nin verebileceği hiçbir şey kalmadı. Türkiye’ye yapabileceği en büyük iyilik, kendisini kapatmasıdır!.." (Mustafa Armağan ile Mülakat-4 Şubat 2019)
Reklam
"BENDEN SONRA TUFAN!.."
Peki, İnönü partisi CHP’yi kapatmak istedi mi? Bu konu Bilinmeyen Yönleriyle İsmet İnönü Gerçeği kitabımda yeniden gündeme geldi. Necip Mirkelamoğlu “İnönü Ecevit’i anlatıyor” kitabında belgelerini yayınladı. İnönü, 1972 yılında Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlığından düştükten sonra partinin kendi tüzüğüne ve kendi teamüllerine ihanet
"KABA BİR DESPOT!.."
- "... İnönü bir kere kendinden emin olmayan ve kimseye güvenmeyen bir karakter, onun için aşırı ihtiyatlı. Ulus gazetesinde yayınlanan hatıralarında diyor ki “2. İnönü muharebesinde bir dağılma oldu. Bursa tarafından asker ve köylüler İnönü’ye doğru gelirken onlardan bir kafileyi durdurdum ve şunu söyledim ‘Bakın, padişah düşmanınızdır, 7 düvel düşmanınızdır, bilin ki millet de sizin düşmanınızdır’ dedim” diyor. Millet askerin nasıl düşmanı olur? Milletine güvenmeyen ve güvenmediği için sürekli onu baskı ve kontrol altında tutmak isteyen anlayışla iktidarını korumayı görev bilmiş kaba bir despot portresi çıkıyor ortaya. Milletini düşman bilmeyen bir anlayış, bu dönemde çok daha başarılı işler yapabilirdi..." (Mustafa Armağan ile Mülakat-4 Şubat 2019)
"STATÜKOCU ZİHNİYET..."
- "... İnönü hiçbir zaman atraktif ve kendisinden beklenmeyen şeyi yapan bir lider olmadı. Atatürk ani bir karar verir, statükoyu başka bir yöne çevirebilirdi. Harf inkılabında olduğu gibi. Kimse o kadar hızlı bir hareket beklemiyordu. 3 ay içinde “ya olacak ya olacak” dedi ve yaptı. İnönü her zaman ihtiyatlı, hiçbir zaman riske girmeyen kendisini, pozisyonunu ve iktidarını tehlikeye atmayan bir yapı içindeydi. Bu statükocu zihniyet, İnönü devriyle birlikte 1950’ye kadar hâkim oldu. Türkiye’yi 2. Dünya Savaşı ve sonrasında içine kapanan ve atalete sevk eden bir döneme soktu. (Mustafa Armağan ile Mülakat-4 Şubat 2019)
" ... KADROYU TASFİYE ETTİ..."
- "... Cumhuriyet’in kırılma noktası 1935. Bu dönemde Türkiye iç ve dış politikada bir yol ayrımına girdi. Dış politikada da Türkiye yavaş yavaş Kıta Avrupası ekseninden İngiltere-Fransa eksenine dönmeye başladı. İnönü, eski Kıta Avrupası ekseninde kalmayı tercih ediyor, Atatürk Anglo Frank eksenine kaymak istiyordu. İçeride partiye ve gruba egemen olan İnönü, onun karşısında Atatürk’ün arkadaşları dediğimiz Huzur-ı Mutat Zevat arasında bir restleşme başladı. 1930’lardan itibaren hazırlanan İnönü, 1939’da yaptığı seçimle Atatürkçü diyeceğimiz kadroyu hem iktidardan hem CHP’den tasfiye etti. Şükrü Kaya ki, Atatürk döneminin neredeyse değişmez İçişleri bakanı, bir kalemde gitti. Bu da İnönü’nün iktidara hâkim olma noktasında istediği güce ulaştığını gösteriyor. Bu güç, 1972’ye yani Ecevit tarafından devrilene kadar en azından halk partisi içinde devam ediyor. (Mustafa Armağan ile Mülakat-4 Şubat 2019)
Reklam
"İYİ BİR İKİNCİ ADAM!.."
- "... Atatürk ona Lozan’dan itibaren, “iyi bir ikinci adam” bulduğu kanaatiyle çok prim verdi. Kaldı ki İstiklâl Savaşı yıllarında birçok hatasının üzerini kapattı. Eskişehir-Kütahya muharebeleri büsbütün bir faciadır. Bütün bunların üstünü Atatürk kapattı. Atatürk’e gebe kalmış olan İnönü, onun dediğinin dışına çıkmamayı bir hayat prensibi haline getirdi. Fakat her zaman bu ikinci adamlardan korkmak gerekir. Çünkü yavaş yavaş tam güven verdikleri o birinci adamın altını oyarlar. İkinci adamlar, kendi geleceklerini nasıl garantiye alacaklarının hesaplarını bu süre içinde yapmak durumundadırlar. İnönü, 1920’lerin sonunda inkılaplar bitip de rejimin oturtulması sürecinde, Atatürk’ün dil-tarih konularına yönelmesini fırsat bilerek, teşkilatı ve idareyi özellikle de askeriyeyi kendi eline alma hesapları yaptı. 1938’de İnönü’nün cumhurbaşkanı seçilmesi sürpriz değildi çünkü altyapıyı hazırlamıştı. Ondan başka kimse bu kadar organize ve teşkilata hâkim bir pozisyonda değildi. Onun seçilmesinden başka çare yoktu. (Mustafa Armağan ile Mülakat-4 Şubat 2019)
"İSMET İNÖNÜ NASIL BİRİYDİ?.."
- " İsmet İnönü’nün askeri kariyerini bir yana bırakırsak, siyasi tarihimizde 50 yıllık bir yeri var. 1922’den 1972’ye kadar devam eden bu siyasi etki, bence bugün bile devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin özellikle çekirdek bir kesiminde hala İnönü zihniyeti yaşıyor. Burada Atatürk’ten bağımsız ele alamayacağımız 1922-1938 arası bir dönem var. Bu dönemde ikinci adam gibi görünmekle birlikte, Lozan, başbakanlık dönemi ve 1930’lar itibariyle bir başbakandan çok daha fazlası, cumhurbaşkanının pozisyonuna da ortak olmuş bir İnönü resmi görmeye başlıyoruz. Kemal Karpat’ın deyişiyle 1935 yılından itibaren Atatürk’e dahi “Bizim dediğimizi yapmazsan seni Cumhurbaşkanı seçmeyiz” tehdidinde bulunabilecek bir pozisyona ulaşmış bir İnönü’den bahsediyoruz..." (Mustafa Armağan ile Mülakat-4 Şubat 2019)
464 öğeden 436 ile 450 arasındakiler gösteriliyor.