Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Germain Bazin

Germain BazinSanat Tarihi yazarı
Yazar
8.0/10
5 Kişi
32
Okunma
4
Beğeni
656
Görüntülenme

En Eski Germain Bazin Sözleri ve Alıntıları

En Eski Germain Bazin sözleri ve alıntılarını, en eski Germain Bazin kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Akdeniz’in bazı bölümlerinin Araplar tarafından ele geçirilmesinden sonra, Bizans sanatı, “ikonakırıcılık” denen bir evreden geçti. Daha sonraki Protestanlığı anımsatan bir aşırı dindarlık, beşinci ve altıncı yüzyılda yaygın olan tasvirlere-tapma uygulamasını putataparlık olarak görüp mahkum etti. Yedinci ve sekizinci yüzyıllarda, belki de Müslümanlığın tasvir karşıtı etkisi altında Bizans sanatı, sadece süslemeli zeminin canlandırmasına indirgenmiş oldu.
Sayfa 145Kitabı okudu
İnsanlığın ilk çağlarında beri ortaya konan bütün ürünler, yani çok tanrıcılığını efsaneleri, Hristiyan öyküleri, antik çağın kalıntıları, barbar süslemeleri, Bizans, Sasani, Asur ve hatta hayvan şekillerine ilişkin Sümer ve Elam formları, taş işleme sanatının bu harikalarını ortaya çıkarmak için bir araya gelmiş ve kaynaşmış gibidir. Böylece batılı insan, 600 yıl sonra gerçekten yaratmaya başladığı zaman, eskileri hatırlamakla işe girişmişti; ama geçmişin derinliklerinde hatırladığı bütün formları, sanki bunlar birer sözcükmüş gibi düşünmüş ve bunlarla, çok akıcı ve etkili bir yeni dil yaratmıştı.
Sayfa 170Kitabı okudu
Reklam
Klasik geleneğin canlandırılmasına dayanan gerçek İtalyan Rönesansı, 13. yüzyılın ikinci yarısında iyice belirginleşmiş ama 14. yüzyıldaki gotik sanat istilası tarafından kösteklenmişti. Ne var ki, 15. yüzyıl başlarında Rönesans her şeye yeniden başlayacak ve gotik sanatın kötü etkisini bertaraf edecekti.
Sayfa 219Kitabı okudu
Ortaçağın benimsediği yiğitlik,nezaket ve dürüstlük diye adlandırılan manevi değerleri uygarlığın bütün alanlarında ilk olarak İslam tanımlamıştı ve bu ahlaksal kurallara daha dokuzuncu yüzyılda uyuluyordu. Hristiyan düşüncesi de 12. ve 13. yüzyılda gerçekleştirdiği başarıları, Arap tanrı bilimcilerin ve filozofların soyut düşüncelerine dayanmasına borçluydu. Biz batılılar, aritmetik, cebir, tıbbın temelleri, mekanik bilimi, kimya ve gökbilim gibi ticaret tekniğimizi de İslam uygarlığına borçluyuz. Uyanan Batı, alabileceği her şeyi İspanya, Sicilya ve İtalya’nın büyük limanları aracılığıyla bu görkemli sanat ve bilim kaynağından almıştı.
Sayfa 223Kitabı okudu
Roman sanatının ve içsel İslam dünyasının ikisi de,formlarını bozkır halklarının ve barbarların süsleme içgüdüsünün zenginleştirdiği aynı doğu kaynaklarından aldı. Bu hayal dünyası, doğanın gözlemlenmesi ile daha da genişletilerek sınırsızca uyarlanabilirlik gösteren bir başkalaşımlar (metamorfozlar) sistemini oluşturdu ve bu sistem İslam estetiğinin günümüze kadar ulaşmasını sağladı; oysa batıda, bizim bu estetikle eş değerli olan geleneğimiz, 13. yüzyılda gerçekçiliğin ortaya çıkmasıyla kesintiye uğradı.
Sayfa 224Kitabı okudu
Mitos’tan kaynaklanan roman sanatı gerçek olanı arar ve ona yönelir. Yüzyıllardır süregelen İslam sanatı ise, eski uygarlıkların gerçek karşıtı eğilimini ve içgüdüsünü hiçbir zaman kaybetmemiştir. Bu içgüdü, olaylar arasındaki tüm nedensellik zincirinin tanrının elinde olduğu bir dünyanın gerçek varlığı diye bir şeyin olmadığını ileri süren bir felsefeye dayanır. Hiçlik fikrini ilk olarak Arap düşünürleri Akdeniz’de dile getirdiler. Varlıkların gerçek olmadığı fikri hem şairlerin hem de sanatçıların hayal güçlerini istedikleri gibi kullanmalarına olanak sağladı. Ortaya konan eserler sadece bir dış görünüş olan varlığın süslü işlemeleri olduğundan, masallardan ve öykülerden başka şey değillerdi. Bundan ötürü İslam sanatı, hiçliğin ağından örülmüş bir imgeler ve görüntüler fantazmagorisi ve bir serap‘tır.
Sayfa 226Kitabı okudu
Reklam
15. yüzyılda Avrupa sanatı, dünyayı düşünsel düzeyde, çok geçmeden artık duygusal ve hayal kurmaya dayanan taşkınlıkların konusu olarak değil, ama bir bilgi nesnesi olarak görecekti. Dolayısıyla sanatçıların üzerinde durdukları temel sorun, artık derinliğin ve mekansal değerlerin canlandırılmasıydı. Üç boyutluluk konusunda duyulan tutku heykeltraşlığı bütün öteki sanatlardan daha yüksek bir düzeye yerleştirdi ve bu tüm Avrupa’da yüzyılın sanatsal birliğini sağlayan ilke haline geldi. Floransalı sanatçılar mekansal değerlere yönelen irdelemeyi akılsal yollardan gerçekleştiriyor, mekanı bir geometri ağının içine sokmaya çalışıyorlardı. Dünyaya bir muhabir gözüyle bakan sanatçılar, araştırılması gereken uçsuz bucaksız bir alan, insan ve doğa dünyasına ait sayısız fon çeşitleri bulmuşlardı. Bu irdeleme İtalya için şaşmaz bir bilimdi ve Leonardo resim sanatını insan bilgisinin baş taci haline getirmeyi düşünüyordu. Çünkü onun için yeryüzündeki formları tasvir etmek dünyanın bilimsel açıdan incelenmesini gerekli kılıyordu.
Sayfa 243Kitabı okudu
Jacob Burckhadt, 1860 yılında, rönesans’ı orta çağın kimliksiz kalabalıklarından sıyrılan bireyin kendini ortaya koyuşu olarak tanımlamıştır. Gerçekten de bu dönemde artık sanat eseri, onu yaratan bireyin damgasını taşıyordu ve sanat alanındaki zihinsel ve düşünsel yarış tarihte görülmüş olanların en yücelerinden biri olarak kabul edilecekti. Sanatçı, zanaatkar durumundan çıkıp, bir zihin ve düşünce aristokratı haline gelmişti. Ama tek başlarına yaşayan sanatçıların içinde bulundukları toplumun talepleri ile fildişi kulelerinden çıkıp, mesajlarıyla insanlığı etkiledikleri dönem henüz gelmemişti. Kendisiyle kitleler arasına bir mesafe koyan Rönesans sanatı zengin patronların ve entellektüellerin oluşturduğu aristokrat sınıfın coşkusuyla yüceltiliyordu. Böylece sanat, bir saray etkinliği haline gelmiş ve toplumsal gereklerinin etkisinde kaldığı daha önceki dönemlerde olduğundan çok daha fazla patrona dayanmak zorunda kalmıştı. Her türlü ruhani ya da dünyevi yarar kaygısından kurtulan sanat eseri, bir sanat nesnesi haline gelmiş ve kendi kendinin amacı olmuştu. Sanat eseri, salt bir seyretme ve tat alma edimi için yapılıyordu artık ve bu eseri de ancak kültürlü bir seçkinler zümresi anlayabilirdi.
Sayfa 245Kitabı okudu
Rönesans ile aklın en yüce olarak kabul ettiği değerleri benimseme gereksinimi yani dinsel inanç artık yerini sadece aklın doğru olduğunu kanıtladığı fikirleri kabul etmeye bırakıyordu. Akılcılık, İtalyan Rönesans’ın gerçek ilkesiydi ve bu hareketin düşünce ve sanat alanındaki her ilerleyişini belirlemişti. Doğanın kavranmasına yönelen sanat, dış dünyanın görünüşlerinin akılsal açıdan irdelenmesine yönelmişti. Ama görünenin ele geçirilmesi konusundaki çaba, güzelliğin soyut yasalarına yönelen ve aynı ölçüde mantıksal olan bir felsefi irdeleme ile de sınırlanmıştı. Bu çelişki insanlığın daha önce hiç görmediği dehalar‘ın eserlerinde kendini ortaya koydu.
Sayfa 247Kitabı okudu
15. yüzyılın kuzey Avrupası, orta çağı en derin bir biçimde dile getirmekten geri kalmamıştı. Yeni edinilen bilgiler, insanların dini inançlarına meydan okuyor ve tedirginlik yaratıyordu. Ölüm çırpınışları üzerinde duran ve bunları önemle canlandıran 15. yüzyıl sanatı, bilgi ile inanç arasındaki bu trajik çatışmanın bir ifadesi olarak görülebilir. Bu bakımdan, İtalya’nın insanoğlunun büyüklüğünü yücelttiği ölçüde, kuzey ülkelerinin Hristiyanlığa sığındığını ve insanoğlunun önemini azaltmaya yöneldiğini söyleyebiliriz. Rönesans ruhu, işte bu tür sınavlardan geçerek yavaş yavaş ilerledi.
Sayfa 248Kitabı okudu
155 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.