Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Habil Şentürk

Habil ŞentürkEğitim Psikolojisi yazarı
Yazar
7.5/10
15 Kişi
54
Okunma
4
Beğeni
888
Görüntülenme

En Yeni Habil Şentürk Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Habil Şentürk sözleri ve alıntılarını, en yeni Habil Şentürk kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Allah Resûlü'nün diğerkamlığa (altruism)552 verdiği öne- mi belirten sözlerini nakleden Enes b. Malik (R.A.) diyor ki: "Resûlullah şöyle buyurdu: "Hiçbiriniz kendisi için arzu etti- ğini kardeşi için de istemedikçe (kâmil bir şekilde) îmân et- miş sayılmaz. Bu konuda, Fromm'un görüşleri ile bu hadîsin anlamı ara- sında bir
Namazın İslâmdaki önemli yerinin nereden kaynaklandığı konusunda ise, şunlar söylenebilir: Diğer ibadetlere göre namaz, daha devamlı, daha sık tekrarlanan (periyodik), sos- yal statüsü ne olursa olsun herkesin yapabileceği ve şahsiye- tin gelişmesi ve olgunlaşmasında daha müessir bir ibâdettir. Namaz, Allah'la devamlı bir irtibat sağlayarak kişinin sorumluluk duygusunu geliştirir, şuur seviyesini yükselterek vicda- nın oluşmasına yardım eder. Bu sebeple şahsiyetin bütünleşmesinde diğer ibâdetlerden daha fazla fonksiyona sahiptir.
Reklam
"Bir sefer esnasında idi ki, Resûlullah halkın toplandığını ve birini güneşten gölgelediğini gördüğünde sordu: "Bu adamın zoru nedir?" Asháp: "Oruçludur, yâ Resûlullah!" dediler. Allah Resûlü: "Seferde (böyle meşakkatle) oruç tutmak (fazîletli) ibadetlerden değildir," buyurdu." Buhari,Savm,36
İslâmi anlayışa göre umûmî hayattan kopuk; belli sınırlar içine alınmış bir dinî hayat söz konusu değildir. Bütün yön- leriyle hayat, iç içe bir bütünlük arz eder. İslâm kişilere âhiret mutluluğu vaat eder; bununla beraber dünya mutluluğundan da uzaklaştırmaz. 321 Hatta dünya hayatı âhiretten önce olduğu için Müslüman kişi İslâm'ın gereklerine uyarak önce dünya- da mutlu olur. Bu yüzden Resûlullah, dinî hayatın zevkleriy- le, sıkıntılarıyla bir ölçü içerisinde olmasını istiyordu. Çekil- mez, yaşanması insan tahammülünü aşan durumları ibâdet gâyesiyle bile olsa hoş görmüyordu. Bu sebepledir ki, "Allah, hiçbir nefse gücünün üstünde teklif yüklemez... Güç yetire- meyeceğimiz yükleri bize yükleme Allah'ım!"322 âyetinin ışı- ğında Müslümanları îtidale yöneltiyordu.
Sağlıklı bir din eğitimi için itidâlin önemini görmezlikten gelemeyiz. Aksi takdirde din eğitimi, kişilerin kendi mizaç ve istidatları istikametinde ya ifrata giderek marazi bir din- dar tipinin yahut tefrite düşerek dinî yaşayışı zayıf bir kişiliğin doğmasına yarayacaktır.
Din duygusu, diğer duygularla girift bir şekilde gelişmes ni sürdürür. Tıpkı bir bahçede bulunan çiçeklerle yabani otların beraberce, kol kola büyüyüp geliştikleri gibi. Bu açıdan bakıldığında Hz. Muhammed'in (S.A.) altı yaşında annesi sekiz yaşında da dedesini kaybetmesi, annesinin sevgi şefkatinden, dedesinin himayesinden mahrum kalmasına bep olmuştur. Bu durumun O'nun çocuk kalbinde birtakım etkilere, değişme ve gelişmelere sebep olduğunu düşünmei mümkündür. Bu ölüm olayları bir başka ålem (ahiret hayatı) düşüncesini harekete geçirmiş ve hayatın anlamı ve gayesi hakkında uzun boylu düşünme ihtiyacını duyurmuş olmalı dır. Nitekim dedesinin cenazesinde O'nu, acı acı ağlarken görmekteyiz.
Reklam
Ibadet sayesinde Allah'a yönelmek, içimizdeki psikolojik patlamalara zemin oluşturan suçluluk duygularından kurtulmak imkânını buluruz. Nice somatik (bedeni) hastalıklar vardır ki, onların kaynağı psikolojiktir. Bu konunun önemi sebebiyle yeni bir ilim dalı (psikosomatik) doğmuştur. Mesela, üzüntü ve keder sebebiyle birtakım kimseler şeker, ülser vs. gibi hastalıklara düşmektedirler. Halbuki dua ve ibadetlerle üzüntülerin yıpratıcı tesirlerine karşı bir direnç, iråde gücü, mânevi bir rahatlık ve teselli bulmak mümkündür. Pek çok ruh hastalıklarında da, hastanın rahatsızlığının sebebi, ruhi ihtiyaçlarını ihmal etmiş olmasıdır.
İbådet: "mükellefin nefsinin arzusu hilafına bile olsa Rab- bini tazim için yapmış olduğu davranışa denir. (Seyyid Şerif Cürcani, Ta'rifat, el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an)
Kişide dini olgunluğun teşekkülü, ancak onun davranış larına sosyal kontrol ve taklidin ötesinde, dini irådenin hå kim olmasıyla mümkündür. Bu da dini, taklidi olarak de- ğil, şuurlu ve irådeli olarak yåni ne yaptığını bilerek yaşamak demektir. Böyle olunca kişi, toplum içinde de, yalnızken de aynı davranış dürüstlüğünü gösterebilir, şahsiyeti bir bütün- lük arz eder. Nitekim peygamberlerin hayatları bu olgun ki- şiliğin birer modelini teşkil eder. Onlar ne söylemişlerse sözlerine uygun davranmışlar, bu davranışları yalnızken de toplum içinde de değişmemiştir. Öyleyse olgun bir dindar, peygamberin bir davranışını ör- nek alıp onun gibi yaşarken, sadece peygamberi taklit etmek, onun gibi davranmak için değil; peygamberin Allah'ın emri- ne uygun davrandığına ve onların bu davranışlarının doğru olduğuna inandığı için o şekilde davranmaktadır. Böylece o davranışı kendine mal etmekte, benimsemektedir. İbadet- lerini yaparken de bu şuur içinde, kendini sosyal kontrolün baskısından uzak, sadece Allah huzurunda hissetmektedir.
Peki, bu vahiy olayının fenomenolojisini, "ilahi mesajın peygambere nasıl ulaştığını ilmi yönden açıklamak müm- kün müdür? Yukarıdaki bilgiler ışığında bu soruya nasıl bir cevap verilebilir? Vahiy esnasında peygamber çoğu zaman ar- kadaşlarıyla beraber bulunduğuna göre, vahiy bir ses ve gö- rüntü halinde arkadaşları tarafından idrak edilmediği hålde peygamber onu nasıl alıyor? M. Watt, bu konunun şuur-altı teorisiyle izah edilebilece- ğini söylemekte ve bu görüşü, gelenekleşmiş İslâmi görüşle şu şekilde birleştirmektedir: "Melek bu sözleri önce Hz. Mu- hammed'in şuuruna yerleştirdi; daha sonra onlar buradan şu- ur-üstüne çıktı. Ancak Watt'ın kendisinin de itiraf ettiği gibi şuur-altı konusundaki bilgiler henüz birtakım psikologların görüşleri olmaktan öte tam olarak aydınlatıcı seviyeye ulaş- mamıştır. Alt-şuur aslında zihnimizin çalışma tarzını anla- yabilmek için icat ettiğimiz bir hipotezden ibarettir. Bunun özelliği, duyularımızın çalıştığı hâllerde şuura aksetmeyen unsurları ihtiva etmesidir. Böylece rüya, ateşli hastalık, ilaçla uyuşma vs. hållerinde zihnimizi işgal eden alışılmadık şeyle- ri bu alt-suurun ortaya çıkması olarak kabul ediyoruz. Fakat alt-şuurun hakiki muhtevasının ne olduğunu bilmiyoruz.
Reklam
İslam inancına göre din, Allah'ın gönderdiği emir ve ya sakları; ilim ise, tabiatın bilinmesi, açıklanmasıdır. Dini gön- deren de, tabiatı yaratan da Allah olduğuna göre din ile ilim arasında bir uygunluk olması, çatışma olmaması gerekir. Başka bir deyişle, vahiy ile aklın ters düşmemesi îcâp eder. Buna rağmen bir çatışma görülürse, bunun sebebi ya dinin veya ilmin gereği gibi bilinmemesi, anlaşılamamasıdır. Öy- leyse söz konusu olan, anlayışlardaki çatışmadır, din-ilim çatışması değil. Özakpınar'ın da dediği gibi, "Imån ve bilim arasında bir zıtlık görenler, bilimi de dini de hakkıyla anla- yamamış olanlardır."22
Psikolojinin verilerinden anlıyoruz ki, sağlıklı bir psiko-sos- yal ortam olmadan rûh sağlığı yerinde; zihinsel, duygusal ve sosyal bakımdan uyumlu bir kişiliği oluşturup geliştirebilmek mümkün değildir. Birtakım ihtiyaçların normal yollarla karşı- lanmaması, kişiyi patolojik davranışlara itmekte ve bu isteğin tatmini için, normal olmayan yollara başvurmasına sebep ol- maktadır. Bunun için hem ferdî hem de sosyal açıdan sağlıklı bir din eğitimine ihtiyaç vardır. Burada din psikolojisi araştır- malarının din eğitimine elverişli ortamın hazırlanmasındaki katkılarını da hatırlamak gerekir. Henüz psikolojinin genç bir bilim dalı olduğunu hatırlarsak, din psikolojisi sahasındaki ça- lışmaların ne seviyede olduğunu kestirmek zor olmayacaktır.
DIN-ILIM İLİŞKİSİ
Sahası ve sınırları farklı olsa da ilim ve din, kişinin zihinsel ve duygusal ihtiyaçlarını tatmin etme bakımından büyük bir ilişki içindedirler. İnsan beden ve ruh olarak bir bütün teşkil ettiği gibi, ilim ve din de bu bütün içinde yerini alır. Zihnî melekelerin sağlıklı işleyip işlemeyişine veya işleyiş derecesine göre ilmî ve dînî hayat kendini gösterir. Zihnî kabiliyetlerimizin dış dünyadan gelen intibaları değerlendirmesi sonucunda vardığımız hükümler, tecrübî bilgilerimizi oluşturmaktadır. "İlim esâs îtibâriyle duyu verilerini kullanır; yani görülen, işitilen vs. şeyler üzerinde çalışılır?." Din hayatı da, zihni hayatın paralelinde ve kontrolünde gelişir. Hattâ zihnî gelişim normal seyrini tamamlamadığı veya yeterli olmadığı takdirde dinî hayatın bir bütünlük içinde tezâhür edemediği görülecektir. Öyle ise, dinî hayat, zihni melekelerin sağlıklı işlediği oranda vardır. Çünkü, dinin bir takım konularını anlayabilmek ve kabullenmek için gelişmiş bir zihne ihtiyaç vardır. Aslında dinî hayatı, hayatın diğer unsurlarından tama en ayrı olarak ele almak da mümkün değildir. Dini, insanın Psikolojik hayatının üç ayrı cephesinden ele almak; akıl, irade ve duygu yönüyle bir bütün halinde incelemek gerekmektedir. Ancak dinî yönden inancın bilgiden, Allah'a güvenin beşeri yardımlardan, aşk ve sevginin bütün aklî muhâkeme en daha önemli olduğu söylenebilir.
Sayfa 10 - iz yayıncılıkKitabı okudu
27 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.