Iraklı Mesih isimli kitabıyla 2014 Independent çeviri edebiyat ödülünü alan Hassan Blasim 1973’te Bağdat’ta doğdu. Şair, hikâyeci ve film yönetmenidir.
Bağdat Sinema Sanatları Akademisi’ndeeğitim gördü. Senaryosunu yazdığı Gardenya ve senaryosunu yazıp yönettiği Beyaz Kil aynı akademinin düzenlediği festivallerde en iyi yapım ödüllerini aldı. 1998’de Süleymaniye’ye giden sanatçı, Bağdat’ta kalan ailesinin Saddam yönetiminin hışmına uğramaması için Quazad Osman takma adıyla film yapmayı sürdürdü. 2000’de yasa dışı yollardan İran’a, oradan da Türkiye’ye geçti.Bulgaristan’a kaçak yolculuk için gereken parayı İstanbul’daki lokanta ve atölyelerde bir buçuk yıl çalışarak biriktirebildi. Bulgaristan’da da bir yıl lokantalarda çalışan yazar, üç buçuk yıl süren kaçaklık serüveninden sonraFinlandiya’ya yerleşti ve film yapmayı sürdürdü.
2004’te İngilizce çevirisi yayınlanan Özgürlük Meydanı’nın Delisi, altı dile daha çevrildi. İkinci kitabı Iraklı Mesih 2013’te yine İngilizce çeviri olarak yayınlandı. Her iki kitap da PEN İngiltere çeviri edebiyat ödülünü aldı.
Kitap adını içindeki öykülerin birinden alıyor. Bu öyküde, en sonunda denildiği gibi Tarih ve kültür mirasını Batı’nın ajanları ve dini ihmal etmeleri sonucu nasıl kaybettiklerine değiniyor. Sadece bu öykü ile bitmiyor.
Tesadüfen tanımadığım birinin Sofi’nin Dünyası ile birlikte hediye etmesi sonucu karşılaştığım bu kitabı ilk kez görüyor. Yazarın adını ilk kez duyuyorum. Kitap arkasında The Guardian "Arap edebiyatının yaşayan en büyük yazarı" demiş. Ne kadar doğru orası tartışılır. Ama cinsellikte dâhil olmak üzere öykülerinde gerçek yaşamı anlattığını söyleyebilirim. 94 sayfalık bu kitapta 11 tane kısa öykü var. Daha önce bu tarzda öykü okumadım. Konu olarak acımasızlıklardan, yalan dolandan günlük hayatın kötülüklerinden, sığınma kampında kalan insanlardan, insan ticaretinden, Saddam zamanından, doğuda kötü bir hayat sürüp, batıda mutlu yaşayan bir insandan, rehine videolarından ve daha birçok konudan bahsedilmiş. Kısa olmasına rağmen okurken sıkıldım. Belki de yazdığı tüm kötü olayların hayatın gerçekleri olmasından dolayıdır... Kadın karakterlerin erkekler tarafından ezildiğine de değinmiş. Kitapta hep bir acımasızlık var. Karanlık bir atmosfer var. Ben öyle hissettim.
Kaçırılan cankurtaranın yaşadığı olaylardan tutun, şehit olan bir askerin hikayelerini kendi hikayeleriymiş gibi tanıtan adamın yaşadığı olayları anlatan kitap, savaş zamanında yaşanan hikayelerle dolu. Severek okuyacağınızı tahmin ediyorum.
Kitaplarla ve sevgiyle kalın