Bütün kimliklerin insana ait bir gökkuşağı oluşturduğu açısına sahip değilsek, kesin bir körlük, sağırlık yaşıyoruz demektir. Mardin gibi kentleri gezmek ayrıca, kimlikler tayfının tarihsel seyir içindeki dalga boylarını da bir ölçüde bilmeyi gerektiriyor. Elbette bu, biraz da görmek istediklerimiz bağlı. Bir yapının mimarisi büyüleyebilir, ama yapıyı 'canlı' kılan asıl öge, o mimarinin arka planında var olan toplumsal yapının tarihsel serüvenidir. 'Kentlerin Ruhu' bu serüvenlerle şekillenir.
Doğanın milyonlarca yılda oluşturduğunu, birkaç yılda yok etmenin ne anlama geldiğini sık düşünmemiz gerek. İnsanın doğaya ihaneti ile insanın insana ihaneti arasında nasıl ortak yanlar var, hiç düşündünüz mü?
Uygarlıklar tarihinin beşiği Mezopotamya ve Anadolu... Nasıl oldu da beşiğin bugünkü evlatlarının düşün ve kültür dünyaları, bu denli kısır, sığ ve verimsiz hale geldi ya da getirildi? Beyinlerimiz 'hadım' mı edildi?
“...Puşkin okuyan insanın, silahsız insanlara ateş etmesi mümkün müdür? Bach dinleyen bir insanin..."39 Bu soru çok önemli; evet, mümkün mü?
Mümkün!
Nice Nazi subayları klasik müzik dinliyordu. Nice katiller çocuklarını çok seviyordu.
Puşkin okumak, Bach dinlemek, Tolstoy -özellikle Diriliş romani- ve Dostoyevski okumak, insanı yıkıcı şiddetten uzaklaştırmıyor! Elbette bu kültürel faaliyetler insana olumlu anlamda çok şey katıyor. Ama herkeste aynı sonucu vermiyor.
Neden?
Aidiyet duygusuna saygılıyım... Kimlikler yoluyla ifadenin hak ve özgürlüğünü, hukukunu savunmakla birlikte bütün bunları, insan varlığının temelinde ve onun evrenselliğinde görüyorum. İnsan olmanın mihenk taşı, vicdandır;
bütün bunları diyebilmeyi ve bu temellerde zihin dünyamızı kurabilmeyi düşlüyorum....
Böyle bir dünyayı içselleltirmek....
İnsan olmak, işte hepsi bu!!!
Kimlikleri aracılığıyla kendilerini ifade eden insanlar özgürleşmedikçe, evrensele ulaşmadıkça, geceleyin parlayan hançer gibidir. Cezbedicidir, ürkütücüdür, ihanete ve katl'e hazırdır; yiğittir, korkaktır, haindir, özverilidir, paylaşımcıdır, dışlayıcıdır.