Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İbrahim Bayram

0.0/10
0 Kişi
2
Okunma
2
Beğeni
937
Görüntülenme

Hakkında

Okurlar

2 okur beğendi.
2 okur okudu.
5 okur okuyacak.
1 okur yarım bıraktı.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Dinin ahkâmına karşı insanın konumu hakkında ise şu fikirleri ortaya koymak mümkündür: Dinin amellerden çok itikad üzerine tesis edilmesinden hareketle, dinin insan ile Allah arasındaki vicdânî bir kanaat olduğu ve dinin insanın flillerine karışmadığı şeklinde bir anlayış geliştirmek dogru degildir. Din, insanların hem nazari hem amelî tüm durumlarını kontrol altına alır."137
Reklam
. İnsanlara kesin bir rehber olabilmesi için dinin, değişmez bir hakikat olması gerekir. İnsanlar yeni bir din oluşturarak dini kendilerine değil, kendilerini dine tâbi kılmalıdırlar.127 Sürekli yenilenmeye ve düzeltilmeye muhtaç olan din; ihtiyaç duyuldukça değiştirileceğinden, Allah tarafından gönderilmiş olma özelliğini yitirir.123 Din denilen şey sabittir, insanlar tarafından değiştirildikten sonra o artık din değil dinsizlik olur.129
Mustafa Sabri, “Darwin nazariyesi Kur’ân’a aykıri değildir" şeklinde dile getirilen iddiaları Mevkıfu’l-beşer tahte sultâni’l-kader adlı eserinde değerlendirmiştir. Ona göre iddia sahibi, Nisâ süresinin başındaki, “Ey insanlar, sizi bir tek candan yaratan Rabbinizden korkunuz” (en-Nisâ 4/1) âyetindeki“tek can" ifadesinden, Hz. Adem’in
Islâm dini ve Islâm ulemâsı, ilâh akidesinde en güzel, en sahîh ve itiraza en dayanıklı yolu seçmiştir. Zira onlar. Allah’ın zâtını sınırlama yoluna gitmeden O’nu sadece tek bir ferde hasredip digerlerine uymayacak küllî bir mefhümla tanıyıp tanıtmışlar, bunu da “Vâcibü'l-vücüd" şeklinde kısaltmışlardır. Zira O'nun vadıgının zorunlu oluşu, vahdâniyeti içine alacak şekilde tüm kemâlâtı bünyesinde taşımaktadır. Bu bakımdan Vâcibü’l vücüd olan Allah ifadesi; hem düzeni gözler önünde olan bu âlemin O’nun varlığına duydugu ihtiyacı belirtmekte, hem de O’nun yeryüzü ve gökyüzündeki her şeyi ilmiyle kuşatan varlık olmasını tazammun etmektedir.”
Insanın ister mahsüsât(gözle görulebilen) ister mâkulâttan(akılla bilenebilen) olsun bildigi şeyleri bilirken bu bilmenin keyfiyetini bilememesinin, onun bilgi edinmesine bir zararı dokunmaz.Allah insanların neyi bilmelerini istediyse onlara, onu öğretmiş, ancak nasıl bildiklerini öğretmemiştir. Bu hususta avâm ile havâs arasında fark yoktur.24 “İdrâkin, bir şeyi nasıl idrâk ettiğini bilmekten aciz olduğu”25 şeklindeki ifade, bu konuda söylenebilecek en güzel ifadedir. Eğer bu acziyet itiraf edilmezse “cehl-i basitten cehl-i mürekkebe” düşüldüğü gibi, bedîhiyyâtın inkarıyla “şüpheci” konumuna da düşülür. Hatta bu meseleyi izah adına iş, mahsüs âlemin idrâkler vasıtasıyla mevcüd olduğunu, idrâk olmasa âlemin de mevcüd olmayacağını söylemeye kadar varır. Sonuç itibariyle idrâk, Allah’ın izin ve irâdesine bağlı olarak gerçekleşmekte ve bu esnada ne zihin dışarıya çıkmakta ne de hâricî eşya zihne girmektedir.
Henüz kayıt yok
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok