Bizim sahabelerin tamamının adil olmasından kastettiğimiz onların hiçbir zaman günah işlememiş olmaları değildir. Çünkü insanların hata yapıp günah işlememeleri imkânsızdır. Muhakkak ki sahabe efendilerimizden de hata sadır oluyor, bazen de had cezası gerektiren günahlar işleyebiliyorlardı. Bu durumu inkâr etkeye çalışmak sırf diklenip inatlaşmaktır. Hatta bu konudaki ayet ve hadisleri bilmediğinin göstergesidir. Bizim muradımız şudur ki; Sahabe-i Kiram efendilerimiz bu dünyadan ahiret yurduna o hata ve günahlarından tövbe edip pak ve temizlenmiş olarak irtihal etmişlerdir.
Kendini bilen kimseye Peygamber Efendimizin (s.a.v) ashabı güzini hakkında konuşurken edep bakımından Süleyman (a.s)’ın karıncasından daha düşük olması yakışmaz.Çünkü;
“Karınca vadisine geldiklerinde, bir karınca şöyle dedi: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; aman, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!" (Neml: 18)
Karınca, Süleyman (a.s) ve ordusunun onları bilerek ezeceğini vehm ettirmekten sakındırmak için Kendileri farkında değillerken sakın sizi kırmasınlar dedi. O karıncanın böyle demesi edebin son noktasıdır.
Mübarek simalar hakkında nefsanî ve şeytanî mülahazalarla, asılsız mukayeselerle sözler sarfetmişler, onlardan mukteza-i beşeriyet olarak vuku bulan arizi halleri hüccet göstererek nicelerinin zihinlerini bulandırmışlardır. Bütün bunların temelinde heva ve isyan tohumu vardır. Resullulah’a açıktan bir şey diyemeyen O’nun ashabına ta’n ederek zehrini kusar, ortalığı karıştırır.
Cenab-ı Hak bizi, ashab-ı kiramın dosdoğru yolundan gidenlerden eylesin. Amin..
Bu sûrenin nüzûl sebebi şöyledir:
▪️Yahûdî âlimleri, müşriklerin reislerine gelerek dediler ki:
▪️“Muhammed’e sorun bakalım; Ya’kûb ve âilesi, Şam’dan Mısır’a niçin göç ettiler ve Yûsuf kıssası nedir?”
▪️ Müşriklerin reisleri de Hazret-i Peygamber (sav)’e gelip bunları sordular. Bunun üzerine Yûsuf Sûresi nâzil oldu.
(
Kitap ehli sünnetin bakış açısı ile şia nın iftiralarına ve sahabeye kötü davranış içerisinde bulunanlara reddiye mahiyetinde yazılmıştır. Dönemin sosyal yapısına çok girmeden sadece iftiralara cevap niteliğinde bir eserdir. Dönemin olaylarına ilgi duyanların giriş olarak okuyacakları bu eseri tavsiye ediyorum.
İmam Âlûsî, 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında yaşamış bir İslâm âlimidir. Bu eserini, Ashab-ı Kiram'a tan eden Şiî fırkalarına bir reddiye kıvamında yazmıştır.
Eserde verilen bilgilerin yanında İmam Âlûsî'nin edebî kişiliğini ortaya çıkaran bazı benzetmeler vardı. Mesela Şiîlerin sığındığı rivayetler hakkındaki "örümcek yuvasından daha zayıf olan bir şüphe" (s. 122) benzetmesi ve "Âmânın değneğe tutunduğu gibi Şiîler de takiyyeye tutunurlar" (s. 52) şeklinde mecazî bir reddiye sunması gayet hoşuma gitti.
Tercümesi; kelime anlamları açısından gayet yeterliydi. Bazı yerlerde dipnotların da koyulması bence doğru bir tercih olmuş. Ancak noktalama işaretlerinin daha dikkatli kullanılmalıymış sanki. Tabii bu, eserin ilmî mahiyetine gölge düşürmüyor...
Özellikle Cemel ve Sıffın vakaları üzerinden yola çıkarak, ashaba küfreden , tekfir eden ve bunu inançlarının bir gereği ve sevap aracı gören şirk ve riddet taifesi Şia'ya ehli sünnetin önde gelen imamlarından da nakillerle reddiye verilmiş bir kitap.