Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İsmail Çetin

İsmail Çetinİman ve İnkarın Felsefi Temelleri yazarı
Yazar
8.0/10
3 Kişi
21
Okunma
0
Beğeni
398
Görüntülenme

Hakkında

1986 yılında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. 1993 yılında aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde "John Locke'da Tanrı ve Tanrı-Alem İlişkisi" adlı tez ile doktorasını tamamladı. Halen Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Unvan:
Akademisyen ve ilahiyatçı

Okurlar

21 okur okudu.
1 okur okuyor.
7 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
İnsanı Tanrı'nın varlığı konusunda delil aramaya yönelhen sebeplerden bazıları da bizzat insanın yapısıyla, onun sahip olduğu özelliklerle yakından ilgilidir. Antropolojiden öğrendiğimize göre, insanın en temel vasıflarından biri, onun gelişen, gelişmeye açık ve gelişmeyi arzu eden bir varlık olmasıdır. Sahip olduklarıyla yetinen, onları gerek nicelik gerekse nitelik olarak artırmayı ve geliştirmeyi düşünmeyen insanların sayısı yok denecek kadar azdır.
Sayfa 53
Descartes ontolojik delili kurmaya var olmanın bir nitelik ya da yüklem (property or predicate) olarak görülmesi gerektiğini söyleyerek başlamaktadır. Ona göre, herhangi bir şeyi bilmeye çalışırken öncelikle onun var olup olmadığı konusundan hüküm vermemiz, yani sözü edilen şeye var olma ya da var olmamayı bir nitelik olarak yüklememiz gerekir.
Sayfa 61
Reklam
Evrende yer alan varlıkların var olduklarını gördüğümüz gibi, onların varlıklarının belli bir zaman sonra sona erdiğini de her gün tecrübe etmekteyiz. Bu demektir ki, onların varlığı da yokluğu da mümkün olan bir şeydir. Karşımızda duran varlıkların gerçekliğini reddedemeyeceğinize göre, onların var oluşlarını yokluklarına tercih eden, alan varlık sahnesine çıkaran ve kendi varlığı için başka bir sebebe dayanmayan zorunlu ve yaratıcı bir Varlığın (the necessary creating Being) var olduğu kabul edilmelidir. Filozofun ünlü eseri Theodicy'de konumuzla ilgili olarak şu satırları görmekteyiz: "Evrende neden hiçliğin değil de birtakım varlıkların mevcut olduğunun bir sebebi olmalıdır. Bu, hiçbir şeyin kendini meydana getirmeye yetecek bir sebep olmadan vücuda gelemeyeceğini ve şeylerin neden başka türlü değil de bize göründükleri şekilde var olduklarının bir sebebi olması gerektiğini ifade eden büyük ilkenin (yeter-sebep) apaçık gösterdiği bir gerçektir. Burada sözünü ettiğimiz sebep gerçek bir varlık olmalıdır. Çünkü o nihai sebeptir; imkân ve zaruretlerle ilgili hakikatlerin gerçekten var olan bir varlığa dayanmadıkça herhangi bir şeyi meydana getirmeleri mümkün değildir. Bu varlık da insanların genel olarak Tanrı adını verdiği zorunlu varlıktır"
Sayfa 77
Evrene ait bilgimizden yola çıkarak Tanrı'nın varlığını kanıtlamayı hedefleyen delillerden biri de "düzen delili", "gaye ve nizam delili" vb. şekillerde de adlandırılan teleolojik delildir. Sahip olduğu bilme yetileriyle çevresindeki varlıklar hakkında bilgi edinebilen, düşünen ve belirli gayelere yönelik iradii davranışlar gerçekleştiren bir varlık olan insan, yapısı gereği tecrübe alanına giren varlık ve olayları anlamlandırma eğilimimdedir. Öyle ki, insan hayatını, evrende yer alan varlıkların ve ortaya çıkan olayların, hatta bizzat evrenin nasıl ve niçin var oldukları sorularına doyurucu cevaplar arama faaliyetlerinin bir toplamı olarak görmek de mümkündür. Çevresindeki varlık ve olayların araştırılması sırasında insanın sürekli olarak dikkatini çeken bir nokta vardır ki, o da varlıklarda görülen oluş ve bozuluşta ve meydana gelen olayların birbirini izlemesinde fark edilir bir düzenlilik ve kanunluluğun hüküm sürmesidir.
Sayfa 83
Diğer yandan, Antropoloji bize insanın gelişen ve gelişmeyi seven bir varlık olduğu kadar bir çatışma (zihni planda) varlığı da olduğunu haber vermektedir, Yeryüzünde hiçbir insan yoktur ki, yaşadığı tecrübeler sırasında veya sonrasında, daha önce sahip olduğu bir inancın ya da kanaatin doğruluğu konusunda bir tereddüt ve şüphe yaşamamış olsun. İnsan başından geçen bir olay yüzünden imanında sarsıntı yaşayabileceği gibi, imanına başka insanlardan gelecek itirazlarla da pekâlâ karşılaşabilir. Şu halde, imanda yaşanabilecek şüpheler ve başka insanların itirazları da insanı Tanrı'nın varlığı konusunda delil aramaya sevk eden önemli bir faktör olarak görülmek durumundadır. Çünkü şüphe ortadan kaldırılmadan imanın sürdürülmesi mümkün olmayacak, şüpheyi ortadan kaldırmanın yolu da, kaçınılmaz olarak, onun tehdit ettiği kabulü destekleyen aklî açıklamalardan geçecektir
Sayfa 54

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Reklam
252 syf.
7/10 puan verdi
·
7 günde okudu
John LOCKE aslında tam bir Felsefeci denmez onda her şeyden biraz var gibi bir düşünür diyebiliriz.Kendi düşünce sisteminde çelişkiler yaşamış..Bir yanda insanı bilgi anlamında boş bir levha olarak görmüş..daha sonra doğuştan bazı bilgileri kabul ederek Tanrının bu bilgiyi verdiğini söylemistir..bir yandanda tecrübeye dayalı katı emprist bir düşünür bir diğer yanda tanrısal gerçeklik ve tanrısal bilgiye dayalı metafizikçi..işin ilginç yanı teslis inancını kabul ve red inancı arasında kalsada Tevrat ve İncil'in Tanrıdan kesin bilgi olarak geldiği için tümüyle kabul edilmesi gerektiğini savunması.. velhasıl John LOCKE üzerine güzel ve sade bir çalışma olmuştur.
John Locke'da Tanrı Anlayışı
John Locke'da Tanrı Anlayışıİsmail Çetin · Emin Yayınları · 20196 okunma