Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İsmail Müştak Mayakon

İsmail Müştak MayakonYıldız’da Neler Gördüm? yazarı
Yazar
Çevirmen
6.7/10
3 Kişi
17
Okunma
0
Beğeni
793
Görüntülenme

İsmail Müştak Mayakon Sözleri ve Alıntıları

İsmail Müştak Mayakon sözleri ve alıntılarını, İsmail Müştak Mayakon kitap alıntılarını, İsmail Müştak Mayakon en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
BU KİTAP DA YAZAN İFTİRALARA REDDİYE!!!
ALINTILAR: “Yıldız Sarayı'nda şehzâdelerden yâverlere kadar herkes serbest oruç yer, kimse namaz kılmazdı...* (a.g.e., sh. 68) “Hilâfet mevküni kuvvetlendirmek için Sultan Hamid dini muhafaga eder gibi görünürdü.” (a.g.e., sh: 69) “Osmanlı imparatorluğunun bir tek mânâsı vardı: Nefs-i Hümâyun!.. Nefsi Hümâyun'un da bir tek düşmanı vardı:
(Bkz: Tahsin PaşaAbdülhamid, Yıldız Hâtıraları, İstanbul, 1931, sh, 124-125)
Sultan Hamid'in 23 Temmuz 1908 gecesi verdiği Kânun-ı Esasi iradesi milletin arzu ve ihtiyacından kaynaklanan bir zaruri karar değil, kendi saltanatı hırsından kaynaklanan hayati bir gereklilikti.
Reklam
fabrikasyon
Recai Efendi'ye kalsa, seri halinde mal çıkaran fabrikalar gibi, o da Mülkiye mektebinden bir tipte, bir düşüncede yahut aynı düşüncesizlikte köleler yetiştirecekti.
Bahsettiğim hadiselerin en ehemmiyetlisi Yıldız Sarayı'nda hüküm süren din anarşisine Sultan Hamid'in göz yummasıydı.Yıldız Sarayı din hissinin en zayıf ve serbest fikirlerinin en kalabalık olduğu yerlerden biriydi. Ramazan günleri elinde tesbih ve dilinden dua düşmeyen koyu mutaassıplarla, ağzından yemek lokması ve burnundan sigara dumanı eksik olmayan kızıl dinsizlerin birbirini hiç rahatsız etmeden diz dize oturabildikleri yegâne yer Yıldız Sarayı idi.
Sayfa 107Kitabı okudu
İkide bir: “bize boynuzlu koyun lâzım değil,, derdi. Recai Efendiye göre boynuzsuz koyun demek, mektebe gözü kapalı girip yine gözü kapalı çıkan talebe demektir. Serbest düşünen, muhalefet ve tenkid yapan, Avrupa'dakilerle münasebet veya karabeti olan her talebe boynuzlu koyun sayılırdı.
Bu Arap, Dârüssaade Ağası idi. Osmanlı tarihinde Dârüssaade Ağası denilen sınıfın mevkiini biliyordum. Hattâ bunlardan bazılarının devlet siyasetinde mühim roller oynadıklarını da okumuştum. Fakat ne de olsa yirmi-yirmi beş münevver insanın başında bu Afrika zencisini görmek sinirlerime dokunmuştu. Fellâh durduğu yerde âdeta uyukluyordu.
Reklam
Babıâli, ufak tefek istisnalar hariç bırakılmak şartıyla, maddi ve manevi bakımdan bir süfliyet süprüntülüğü idi. En parlak imtihan kâğıdı güzel yazılmış bir jurnal, en kabiliyetli adam fırsatı kaçırmayan bir jurnalci idi.
Sayfa 145Kitabı okudu
Sultan Hamid'in harem Dairesi'ndeki hayatı sırlarla dolu olduğu tamamen uydurmadır. Hele Sultan Hamid'in sabahtan akşama kadar kadınlarla meşgul olduğu rivayeti tamamen yanlıştır. Sultan Hamid ne resmi icraatına ne de hususi harekâtına kadın karıştırmayan nadir Osmanlı padişahlarından biriydi. Kadın, Sultan Hamid'in nazarında geçici bir zevk mevzuundan başka bir şey değildi. Kadın entrikalarının Osmanlı saraylarında oynadığı rolleri bildiği için kendi kadınlarına Harem Dairesi'nden Mâbeyn Dairesi'ne serbest geçmek hakkını bile vermemişti. Bunu söylemekten maksadım, Sultan Hamid'in hayatı kadınlar arasında ve esrarengiz bir tarzda geçtiğine dair olan rivayetleri çürütmektir.
Sayfa 115Kitabı okudu
Birisini Hatırlatıyor ama...
Hattâ Sultan Hamid otuz altı seneyi geçen saltanatı zamanında hükümet mekanizmasına O kadar müdahale etmiş, bütün kuvveti Yıldız Sarayı'na aldıktan sonra idare işlerinin teferruatına varıncaya kadar her şeyle bizzat meşgul olmayı o derece ileri götürmüştü ki, bu devirde bile ilim sahasının herhangi bir koluyla meşgul olmak imkânı kendisi için kalmamıştı. Esasen bu sebeplerdir ki dâhilden ve hariçten her gün kendisine arzolunan yüzlerce ve yüzlerce meselelerin yalnız hulâsalarını okur ve iradeler bu hulâsalar üzerine çıkardı.
Sayfa 115Kitabı okudu
Maamafih ilk Meşrutiyet'in mebuslarının düştüğü çukura yuvarlanmamak için gözünü dört açmış olan İttihatçılarla bunların ayağına çelme atmak için fırsat kollayan Sultan Hamid aynı ipte oynayan iki cambazı andırıyorlardı.
Reklam
Nişan denilen şeyin Abdülhamid devrinde ne kadar ayağa düştüğünü o gün anlamıştım. Nişansız, madalyasız adam, hemen hemen yok gibiydi. Koşum dizgini kullanmaktan eli nasır tutan arabacıbaşı ile üstü başı o dakika gübre kokan at uşağının da göğüslerinde Osmanlı devletinin iki nişanı sallanıyordu.
Sultan Hamid'in bir Turhan Paşa'sı vardı. Arnavutluk'ta doğmuş, Frenk terbiyesiyle büyümüş, Müslüman muhitinde hiçbir zaman bulunmamış olan bu Turhan Paşa'yı, Sultan Hamid sefaretlerde kullandıktan sonra bir ara Evkaf Nazırlığına tayine etmişti. Bu öyle tuhaf bir durumdu ki buna herkesten çok şaşan bizzat Turhan Paşa olmuştu. Turhan Paşa namaz kılmasını da bilmezdi. Halbuki Evkaf Nazırlarının Cuma namazlarını Padişahla birlikte kılmaları usulden idi. Aşağıdaki hikayeyi bizzat (Mabeyn Başkatibi) Tahsin Paşa'dan işittim: Bir Cuma günü Turhan Paşa namaz kılıyormuş. Seccadeye yatmışlar. Bir aralık Turhan Paşa başını secdeden kaldırarak yanındakine ''Monşer, bugün hava amma sıcak ha!'' demiş. Namaz içinde konuşmak, namazı bozduğunu o devirde bilmeyen bir Müslüman yoktu. Turhan Paşa bunu bilmiyordu. Hemen o gün vak'ayı Sultan Hamid'e jurnal etmişlerdi. Bu hareket hiç değilse bir uyarıyı gerektirirken Sultan Hamid buna kahkahalarla gülmüş ve Tahsin Paşa'ya yine kahkahalarla meseleyi anlatmıştı.
Sayfa 110 - KapıKitabı okudu
Yirmi misli zammı maaş, rütbe, nişan, bir kese dolusu altın: Bu, bir peri masalına benziyordu.
Mutlakiyet hükümetlerinin alâmet-i fârikası dehşet ve korku salmadır.
Sayfa 176Kitabı okudu
18 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.