Kısaca demek istiyoruz ki, 1981 yılındaki Atatürk'ün 100. doğum yıldönümü dolayısıyla ulusal kahramanımıza ve önderimize övgüler de bulunulması, onun adına yeni büst, anıt ve eserlerin hizmete sokulması gayet doğaldır. Fakat bütün bunları yaparken, Atatürk'ün ve bize miras bıraktığı düşünce sisteminin, ideolojinin hedefinin, Türk toplumunu ve Türk insanını bütünü ile, yani siyasal, ekonomik ve kültürel alanda çağdaşlaştırmak olduğunu da sürekli olarak aklımızda tutmalı, bu gerçeği her vesile ile vurgularken, hizmete soktuğumuz eserlerin ve yaptığımız işlerin bu "ulusal modernleşme"yi gerçekleştirmek yolunda katkısı olması gereğine özen göstermeliyiz.
"Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, bilim ve akıldır. Zaman süratle dönüyor...Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirildiğini iddia etmek, aklın ve ilmin inkişafını inkâr etmek olur... Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar." Bu sözler Kemalizmin pragmatik niteliğini ortaya koymaya yeterlidir.
Mustafa Kemal Atatürk, tarihlerinin en karanlık anında Türk halkına yeni bir hayat ve umut getirdi; enerji ve kendilerine güvenlerini iade etti ve sadece bağımsızlık değil, daha değerli bir şey olan "Hürriyet ve Demokrasi" yoluna yerleştirdi.
Çoğulcu demokrasi, zıt görüşlere sahip kişi ve kuruluşların birbirlerinin kişiliğine, onuruna ve diğer yargılarına saygı göstermekle gelişip anlam kazanabilir.