Kanatlarındaki balmumu eridikten sonra Ikaros uzunca bir süre düştü, öyle uzun zaman düştü ki, deniz onun yuttuğunda güneş ufukta batıyordu.
Kimse asla bilmeyecek niye o kadar yavaş düştü Ikaros. Tanrılar, onun inişini yavaşlatırken, cezasını uzatmak ya da tam tersine ona, ölüme alışmak için zaman vermek istemiş olabilirler miydi? Sır devam ediyor. Bilinen şu: Kahraman, yeşil suya daldığında yakınları çoktan unutmuştu onu. Hiç kimse boğulduğunun farkına varmadı. Birkaç mil ötede bordası yüksek bir gemi yelkenlerini açmış, demir alıyordu; hemen yakınında sert toprak üzerinde akşam olmadan en son sabah İzlerini sürüyordu bir çiftçi. Daha aşağıda bir tepenin sağrısında bir çoban gökyüzünü gözetliyordu ve sürüsünün yanına dönmeye hazırdı. Daha da aşağıda bir balıkçı oltasını son kez atıyordu.
Hayat, görünüşe göre Ikaros olmadan da düzenli bir biçimde sürüyordu.
Ama denizci ya da çoban, çiftçi veya balıkçı olsun, insan bu sırada, ne zamandır gerçekliğinin kendine doğru uçtuğu harika bir düşü kaçırdığını bilmiyordu.
zaman-mekâna ait kemirilmiş dünya parçalarının
akla aykırılığını
omuzlamak üzere
bir denge yerleştiği zaman
ayna hep aşağıdadır
fırtına tehdit savurur hâlâ
Bedeviler, siz ki kumlarda okursunuz
ceylanın kanını ve servetini,
Balıkçılar, denizin solumasından bilirsiniz
Zıpkın yemiş orkinosların yerini,
Duanın ince ipliklerini
sessizce dokuyan
sürme gözlü kadınlar
Birer narin güneş olan davranışlarınızda
sadece ölüm var adet olduğu üzere
Ama yaşlanmaz bu ölüm.