Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kadî Abdülcebbâr

Kadî AbdülcebbârTesbitü Delailü'n-Nübüvve yazarı
Yazar
9.0/10
5 Kişi
34
Okunma
10
Beğeni
2.200
Görüntülenme

En Eski Kadî Abdülcebbâr Gönderileri

En Eski Kadî Abdülcebbâr kitaplarını, en eski Kadî Abdülcebbâr sözleri ve alıntılarını, en eski Kadî Abdülcebbâr yazarlarını, en eski Kadî Abdülcebbâr yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Haricîler, kebîre işleyenin (mürtekib-i kebîre) kâfir olduğunu iddia ettiler. Mürcie ise, kebîre sahibinin (sahibü'l-kebîre) mümin olduğunu savundu. Hasan el-Basrî ise, bu durumdaki bir kişinin mümin veya kâfir olmayıp “münafık” olarak adlandırılması gerektiğini söyledi. Onun talebelerinden olan Amr b. Ubeyd de başlangıçta hocasının bu görüşünü paylaşıyordu. Ders arkadaşı Vâsıl b. Atâ ise, büyük günah işleyenin “ne mümin, ne kâfir ne de münafık olduğunu, ona sadece “fâsık” denilebileceğini ileri sürmekteydi. Vâsıl'ın ashabından olan Ebû Hâşim Abdullah b. Muhammed b. El-Hanefiyye de bu görüşü Vâsıl'dan almıştır. Bu konuda Vâsıl b. Atâ ile Amr b. Ubeyd arasında bir münâzara cereyân etmiştir. Amr, Vâsıl'ın görüşlerini benimseyerek hocası Hasan el-Basrî'nin ders halkasını terk etti ve onun tarafına geçti. Bu sebeple kendisini “Mu'tezilî” (terk eden, uzaklaşan) diye adlandırdılar.
Sayfa 224 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Meselenin akılla bilinen yönü şudur: Şüphesiz sevap günahtan çok olduğu zaman, günahlar silinir. Şayet sevap daha az olacak olursa, bu defa sevaplar boşa gider. Bu durum dünya hayatında yaşanan şu örneğe benzer: İçimizden biri, yolun ortasında birisini durdurup ona yüklü miktarda mal mülk bağışlasa, ikrâmda bulunarak onu himâyesi altına alsa, sonra da meselâ onun kaleminin ucunu kırsa, söz konusu nimetler yanında o kişinin yaptığı bu küçük kötülük yok farzedilir. Ancak söz gelimi o, aynı kişiye bir dinar vererek kendisine iyilikte bulunsa, sonra da onun çocuğunu öldürse, işlediği bu kötülük karşısında, yaptığı bu küçük bağışın sözü bile edilmez.
Sayfa 224 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Şayet Allah Teâlâ kabih iş yapsaydı, O'nun câhil veya muhtaç olması gerekirdi. Cehâlet ve ihtiyaç ise O'nun hakkında câiz değildir. Bu nedenle de O'nun her hâlükârda kabihi tercih etmemesi gerekir.
Sayfa 34 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
Nitekim biri, ölmesi için bir çocuğu kar altında bıraksa, bizim ona kızmamız, imâte sebebiyle değil, çocuğun kar altına bırakılması veya koyulması sebebiyledir. Aynı şekilde biri çocuğu, Allah'ın yakması için yanan bir tandıra atsa, biz çocuğun atıldığı o tandırda Allah tarafından yaratılan “yakma” dolayısıyla değil; onu ateşe yaklaştıran veya tandıra atanı, yanma sonucunu doğuracak fiili yapması sebebiyle zemmederiz.
Sayfa 58 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
Allah Teâlâ'nın kulların fiillerinin yaratıcısı olmasının câiz olmadığının delillerinden biri de, kulların fiillerinde zulüm ve haksızlığın olmasıdır. Şayet Allah, onların fâili olacak olsa, O'nun zâlim veya câir (zorba) olması gerekirdi. Hâlbuki Allah Teâlâ, bütün bunlardan münezzeh ve berîdir.
Sayfa 76 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
Allah Teâlâ bir çocuğu yakmak için cehenneme atacak olsa veya onu öldürmek için çığ altında bıraksa ona zulmetmiş olmaz. Çünkü buradaki yakma ve öldürme Allah dışında biri (insan) tarafından işlenmiş hükmündedir.
Sayfa 78 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
Reklam
“Kendilerine hidâyet geldikten sonra insanları iman etmekten alıkoyan, onların: ‘Allah bir insanı mı elçi olarak gönderdi’ demeleridir.” (17/94). Şayet iman, Allah'tan kaynaklanan ve O'nun seçimine bağlı olan, O yarattığı takdirde tahakkuk eden ve yaratmadığında da gerçekleşmeyen bir şey olsaydı, bu âyetin anlamı olmazdı. Çünkü bu durumda, mükellefin şöyle deme hakkı doğardı: “Beni imandan men eden şey senin onu bende yaratmayışın, bilakis imanın zıttı olan küfürü bende yaratışındır.” Bu durum, kölesinin ellerini ve ayaklarını bağlayıp onu karanlık bir odada kilitledikten sonra: “Ey suçlu! Bu evden niçin çıkmıyorsun, oradan çıkmanı ne engelliyor?” diyen birinin hâline benzer. Bu talep, nasıl anlamsız ve tutarsız ise meselemizdeki durum da aynısıdır.
Sayfa 100 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
Allah Teâlâ'nın kulların fiillerinin yaratıcısı olmasında bir övgü söz konusu değildir. Bu şöyle açıklanır: “Göğü, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri eğlence olsun diye yaratmadık.” (21/16) ayetiyle Allah Teâlâ yaratmasından eğlenceyi nefyettiğine göre, kulların fiillerini ve onlarda bulunan rezîlet ve şenâati kendi zâtından nefyetmesi evlâdır.
Sayfa 136 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
İman; cevâz, sıhhat, tevehhüm, ıtlâk, tahliye, meşîet ve gayr-i memnu' oluşla gerçekleşmez. O, sadece kudretle gerçekleştirilir. Kâfire ise bu kudret verilmemiştir. Durum öyle iken, onun mükellef tutulması teklîf-i mâla yutâk (güç yetirilemeyen şeylerin insana teklif edilmesi) olur. Ve böyle bir teklif, âcizin mükellef tutulması düzeyine iner. Her akıllı kişi, bu durumda olan bir kişinin mükellef tutulmasının kabih olduğunu bilir.
Sayfa 172 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
“İnsan ve cinlerden çoğunu cehennem için yarattık.” (7/179). Âyetin zâhirinden, Allah Teâlâ'nın cin ve insanlardan çoğunu cehennem ateşinde cezalandırmak için yarattığı anlaşılıyor. Halbuki ifadenin maksadı asla bu olmayıp, söz konusu ifade ile sadece onlardan cezaya müstahak olanlar kastedilmektedir.
Sayfa 262 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
161 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.