Atatürk Dolmabahçe sarayı'nda misafir bir devlet başkanı şerefine yemek veriyordu. Garson elinde yemek dolu tepsiyle gelirken ayağı takıldı ve tepsi olduğu gibi yabancı devlet başkanının kucağına döküldü. Ortalık bir anda karıştı. Herkes Atatürk'ün ne tepki vereceğini beklemeye başladı. O beklenenin aksine garsona hiç kızmadı, devlet başkanına dönüp oldukça sakin bir sesle şunları söyledi;
"Ekselansları kusura bakmayınız, ben bu millete her şeyi öğrettim de, bir uşaklık etmesini öğretemedim."
Atatürk, Kolordu binasının kapısında bir Mehmetçik gördü ve yanına çağırdı. Yandakilerden daha güçlü görünen bu Mehmetciği diğerleri ile güreştirdi. Mehmetçik hep galip geliyordu. Atatürk güreşleri izledikçe çok keyiflendi ve çeketini çıkarıp Mehmetçiğe el ense attı.
"Haydi bir de benimle güreş."dedi.
Mehmetçik, Ata'nın yüzüne hayran hayran bakarak;
"Atam" dedi. "Senin sırtını yedi düel yere getiremedi. Bir Mehmetçik bunu yapabilir mi?"
Öğretmenler Ankara'da genel bir toplantı yapmışlar, fakat toplantıya gelen bir kaç kadın öğretmeni erkeklerden ayrı bir yere oturtmuşlar.
Kadın öğretmenlerin toplantıya katılmasını hoş karşılamayan bir kaç sarıklı bu durumu Atatürk'e şikâyete gelmiş.
Atatürk kızarak;
"Kimmiş öğretmenler derneğinin başkanı? Çağırın bana demiş."
Mazhar Müfit bir kaç dakkika sonra Ata'nın huzuruna çıkmış. Ata gürleyen sesiyle konuşmuş;
"Siz öğretmenler toplantısında ne yapmışsınız öyle? Ne ayıb şey bu!"
Mazhar Müfit şaşırmış, sarıklılar ise menmun kalmış.
Ata aynı ses tonunda devam etmiş;
"Olur şey değil, olur şey değil!"
"Aman paşam..." diye söze girmek istemiş, Müfit.
"Bırak bırak!" demiş Ata.
"Hepsini biliyorum. Bu toplantıya kadın öğretmenleri çağırmışsınız çok güzel. Peki onları neden ayrı yere oturtdunuz? Sizin kendinize güveniniz bu kadar mı az?
Peki ya Türk kadınının faziletine? Bir daha asla böyle bir ayrılık görmeyeyim, anladınız mı?"
Ve o an gülmekte olan sarıklılar neye uğradıklarını şaşırmış.
"Ankara veya İstanbul şehirlerinden birinin 'Atatürk' olarak değişmesi için mebuslar öneride bulunup Atatürk'e jest yapmak istediler. Kaleme alınan kanun tasarısı bir gece yemekte Ata'ya sunuldu. Atatürk tasarıyı dikkatle okudu ve;
"Bir ismin kalıcı olması için şehirlerin temellerine sığınmak şart değildir. Tarih zorlamayı sevmeyen nazlı bir peridir. Fikirleri ve vijdanları tercih eder." dedi.
Ve İstanbul'un adı İstanbul, Ankara'nın adı Ankara olarak kaldı.
Bu kitabın ismi ile içeriği bambaşka diyebilirim.
Yayınevi veya yazar neden kitaba
En Güzel Atatürk Fıkraları diye ad vermiş? Anlayamadım doğrusu.
Kitapta ki, fıkra diye başlıklarla anlatılan olayların çoğunu
Yılmaz Özdil 'in gerek kitaplarından gerek ise sözcü gazetesinde ki yazılarından daha evvel de okumuştum.
Samimi düşüncemi ifade etmek gerekirse bu vb. Bir kitabı biraz kitaplara aşina olan biri biraz da gazete arşivi tarayarak kolay bir şekilde ben de yazarım.
Bana bu kitabın tek olumlu yanı Atatürk'ün okuduğum yaşanmışlıklarını belleğimde yeniden canlandırıp hatırlamak olmuştur.
Kitabın adına ihtiraz etmekle beraber, kısa kısa Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
Yaşadığı kimi olayları akıcı bir anlatımla okuyabilirsiniz.
Son olarak, kitap bir mizah eğlence türü değil, Araştırma inceleme Tarih katagorisinde değerlendirilebilinir.