Harem-i Hümayun
Padişahın haremi olarak belirlenen bu bölümde, şehzadelerin yiyecek, içeçek, sağlık, eğitim ve öğretimi sağlanırdı. Padişah, dairenin bütnü işlerini, kendisine güvenle emanet ettiği deneyimli kalfalarına danışarak yütürdü. Bu büyük kalfalar, görevlerini yapmaya yeter derecede okuryazar, hepsi de musikişinas, eski sazendelerdi. Bu yüzden eğitimli, görgülü, bilgili kimselerdir. Kadınefendiler ve ikballer, Kur'an-ı Kerim, Osmanlı tarihi, kitap ve gazete okur, piyano çalar, domino, peçiç oyunlarıyla ve sohbetle zaman geçirirlerdi.
Afrika'nın içlerinden kaçırılmış ve sekizle on iki yaş arasında hadım edilip henüz doğru dürüst kendi dilini konuşmasını, yürümesini bilmeyen bir çağda az bir bedelle esircilere satılmış kimselerdir ki, elden ele geçtikçe fiyatları yükselerek nihayet İstanbul'a kadar ulaşmışlardır.
Saraya girenler, eskilerin idareleri altında terbiye görürler. Ağa imamı onları okutur, ibadet öğretir, yazı ve hesap gösterir. Temizliğe ve ise de alıştırılır.
Bana öyle geliyor ki, başımdaki altınlar bela, elbiseler de birer işkence torbası. Ben eski püskü elbiseler ile başımdaki testimle kum üzerinde yalınayak yürüyerek daha mutluyum.
"Harem ve haremde olup bitenler" Osmanlı sosyal yaşamında bir "yasak bölge" olarak kalmıştır. Bu nedenle de Osmanlı vak'anüvis ve tarihçileri, burasının içyüzü hakkında bilgi edinme imkanından oldukça yoksun kalmıştır.... "bilinmezlik dünyası" olarak sürekli gizemliliğini korumuştur.
Kıl meclisi âmâde ne derlerse desinler
İç dilber ile bâde ne derlerse desinler.
lemde nedir farkı bana medh ile zemmin
Sağ olsun ahibbâ da ne derlerse desinler..
"Ağız armonikasi şeklinde bir düdük. Gagasandaki deliklerden rüzgar estikçe türlü sesler çıktığına inanılan bir masal kuşu. Bu sese yönelen diğer kuşları avlayarak beslendiğine inanılır. Musiki kelimesi de buradan gelmektedir. Musikinin temelinin bundan geldiğine inanılır. Musikarin gagasinda 360 delik vardır. Uçtuğu zaman bu deliklerden ses çıkar. Musikide de 360 makam vardir."