"İnsanlar," dedi küçük masanın karşısından eğilip, "sana herşeyi söyler."
Bekledim.
"Hepsi bu," dedi. "İnsanlar - sana - her şeyi söyler."
"İnsanlar..." dedim.
"Evet," dedi. "Sana her şeyi söyler. Bütün bilmen gerekeni. Ânında. Hatta sen sormadan.”
Bazen bütün hayatım bilip de bilmemekle geçmiş gibi geliyordu. Bu bir durumdan çok bir teknikmiş gibi; bir güvenlik modu, bir başa çıkma yöntemi. Nasıl tarif edeceğimizi bilmediğimiz için önemli olduğunu bile fark etmediğimiz şeyleri tarif edecek kelimeler vardı artık.
Keşke hiç çocuk yapmasaydım -hayatlarının ilk anları için çekilen acı ve ıstırap; belirsiz geleceklerinden duyulan korku ve endişe- şimdiyse hepsi bir boşluğa dönüştü.