"Her şey sonsuza dek sürecek sanıp öyle yaşıyoruz -en azından sen öyle yapıyorsun- ve geriye dönüp baktığımızda, asıl önemli şeylerden çok nadiren bahsettiğimizi görüyoruz." diyor kitabın bir noktasında Lucy Caldwell. Tutkularımız, heyecanlarımız, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, ilişkilerimiz,... Olmasını istediklerimiz ama elimizde olanlar, yaşamak istediğimiz hayat ama toplum kuralları(!). Bütün bunları düşündüğümüzde ne kadar kendimiz gibi yaşıyoruz, var olanı sürdürüp gitme çabamız, bize öğretileni devam ettirme mecburiyetimiz. Yıllar sonra dönüp baktığımızda hayatımızda gördüğümüz fazla ve eksik parçalar. Peki tüm bu karmaşanın ortasında kadının yeri nerede?
Yakınlıklar, İrlanda edebiyatından kadının toplumdaki yerini sorgulayan öyküleri içeriyor. Her biri tanıdık; anne olmak/olmamayı tercih etmek, annelik seçildiğinde yaşanılan zorluklar ve bir nevi annelikte yalnız kalma süreciyle başa çıkma, anne-baba-çocuk ilişkileri, kadınların değişen dünyada günümüzdeki sorunları,... Hangi çağda olursa olsun, ister kuzeyde ister güneyde, kadınların derdi ortak. Yakınlıklar da buna kulak veren öyküler sunuyor; bir öykü tam bizi anlatıyor, diğeri annemizi, biri arkadaşımızı,... Yazarın anlatım dili de değişiyor öykülerde ve bu da dinamiklik kazandırıyor, bazı öyküler üçüncü tekil iken bazıları birinci tekil ve bazısı da ikinci tekil.
Ortak bir dille, haykırmadan ama ısrarla anlattığımız öykülerle iyileştiriyoruz kendimizi. Böyle anlatıyoruz derdimizi, nesilden nesile gitsin, kimse kendini yalnız hissetmesin diye. Severek okudum, siz de okuyun.