Bilinci ve dünyayı daha en başından birbirinin karşısına koyduk ve aşılmaz bir ilişki içinde tanımladık. Sakın bilincin dünyaya kavuşmaması çok basit bir şekilde bu hatadan kaynaklanıyor olmasın?
Bilinç ve öz bilinç özdeştir demek “dünyayla bağımızı kuran şey aynı zamanda bizi sürekli olarak ondan koparan şeydir” demektir.
Bu çelişki şüphe uyandıracak kadar güzel görünüyor değil mi?
UYKUYA DALMA VE UYKU
Uykuya dalma birtakım aşamalardan oluşan fizyolojik bir sürece karşılık gelse de psikolojik olarak biz bu süreci olduğu gibi yaşayamayız. Uykusuzluğun dayanılmaz olması bundandır; istediğimiz kadar yorgun olalım, uykuya dalma aşamasına geçebilmemiz için gerçekten uykuya dalmamız gerekir. Öz bilinç uykuya daldığımız ölçüde azalmaz; fakat sürekli uyanıklık hali ile karşılaştırdığımızda, uykuya giden bir sürece dair belirtilerin ortaya çıkmasını bekleriz. Oysa bu beklenti bizi uykudan uzaklaştırır.
Bilincin dereceleri ifadesinin bir anlamı yoktur çünkü Düşünceden arınmış bilinç ancak düşünceyle mümkündür. Yani zayıf bilinç ancak yüksek bilinçte buluna bilir.
Öyleyse doğru hareket etmek için bilinçsizliğe mi ihtiyaç var. Biz verilen talimatları unutmalı mıyız?
Örneğin “Kendimize şu an bisiklet sürüyorum demeyi bıraktığımız an bisiklet sürmeyi öğrenmişiz oluruz.”
DÜŞÜNENİN ALLAH BELASINI VERSİN
Maça fazla odaklandığı için oyunun içine giremiyor. Kendisi orada fakat aklı başka yerde; olayın her anında mevcut olmak istediği için olayın kendisini yaşayamıyor. Bir çeşit aşırı duyarlılıktan mustarip.
Bir futbolcu lotodan para kazandığı anda futbol oynamayı bırakmayacaktır. Demek ki futbolcunun bu sözde ekmek kapısı aslında işten ziyade bir boş zaman aktivitesi, hatta bir işten ziyade bir boş zaman aktivitesi, hatta bir eğlencedir.