Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mehmet İzzet

Mehmet İzzetMilliyet Nazariyeleri ve Milli Hayat yazarı
Yazar
Çevirmen
0.0/10
0 Kişi
3
Okunma
5
Beğeni
968
Görüntülenme

Hakkında

1907’de Galatasaray Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul Dârülfünunu Hukuk Fakültesi’nde öğrenci iken 1909’da felsefe tahsili için burslu olarak Fransa’ya gönderildi. Sorbonne Üniversitesi’nde muhtemelen son sınıfta iken öğrenimini yarıda bırakarak (Değirmencioğlu, Mehmet İzzet, s. 26-28) İstanbul’a döndü ve Hilâliahmer Cemiyeti’nde çalışmaya başladı. 21 Ekim 1918’de İstanbul Dârülfünunu Edebiyat Fakültesi müdürlüğüne tayin edildiyse de aynı yılın aralık sonunda bu görevden ayrıldı. Bir süre Fransızca öğretmenliği yaptı. Evkaf Nâzırı Hayri Bey’in kurduğu medresede 3 Nisan 1919 tarihinde felsefe hocalığına başladı. 1924’te dârülfünuna dönen Mehmed İzzet bir yandan felsefe, ahlâk ve içtimâiyat dersleri verirken bir yandan da yoğun bir telif ve tercüme faaliyeti içine girdi. 1927’de lösemi hastalığına yakalanmasına rağmen Türk Felsefe Cemiyeti çalışmalarına katıldı. 1928’de Paris’e kültür ataşesi olarak gönderildi, aynı yıl Berlin’e tayin edildi. 1929’da kısa bir süre için İstanbul’a dönerek dârülfünunda içtimâiyat dersi verdi. Tedavi amacıyla tekrar gittiği Berlin’de 8 Aralık 1930’da öldü ve Hasenheid’deki Türk Mezarlığı’na defnedildi.
Unvan:
Türk Sosyoloğu, Düşünür
Doğum:
İstanbul, 1891
Ölüm:
1930

Okurlar

5 okur beğendi.
3 okur okudu.
8 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
1929 senesi ortalarında, hasta hâline rağmen, Dârülfünun'da üç ay daha ders verir ve dâimâ metânetle karşıladığı ölüm yakasına yapıştığı anda bile son sözü: "Ben derse gidiyorum!..." olur.
Reklam
Voltaire diyor ki: "İlim dünyanın malıdır, fakat ilim adamının vatanı vardır."
Sayfa 367Kitabı okudu
Dünün insanına nazaran daha talihsiz bulduğumuz bugünün insanı farkında olsa da, istese de istemese de dâimî bir arayış içresindedir. Hatta neyi aradığını bilmese bile, aradığına ısrarla devam etmektedir. Birgün kavuşabilmek, bulabilmek ümidiyle... İnsanoğlu rüzgâra kapılmış hazan yaprağına döndü; sağa sola savrulmakta, taşa duvara çarpmakta;, tedirgin, güvensiz ve kararsız kalmaktadır. Makinayı elinde oyuncak yapmışken, nereden estiğini tâyin edemediği bu rüzgâra "Dur!" diyememekte, arkasına bakmadan bir sığınak aramakta, tesellî verici bir kapı bulamamaktadır. Asrın icabı olam vurdumduymazlıkla zavallılığını, çâresizliğini örtmeye gayret etmekte, mesut görünmeye çalışmakta ise de sık sık vukū bulan ve sermâyesi insan olan patlamalarda harcanmakta, zayiat vermektedir. Bu bir realite iken, demek kendini kandırmaktaki ustalığını henüz yitirmemiş olacak ki, binlerce kurban verdikten sonra yine buhran deyip işin içinden çıkmak çabasındadır. Ama bu felâketleri sırıtarak karşılama çabası da boşa çıkıyor artık; mızrak çuvala sığmıyor.
Yok, eğer bu buhran denilen menhus illet, öyle parayla-pulla, karnı doyurup refah içinde yaşamakla atlatılamıyorsa onu madde âleminde teşhis ve tedâviye kalkışmak ne boş gayrettir? Henüz cesâretini tüketmediyse, insanlık için tek yol vardır: Korkmadan, utanmadan itiraf. Hep ayıp değil ki kendi kendine hakîtatî tespit ile ilân. Evet, insanoğlu arayışını neticelendirmeyi, buhranına son vermeyi istiyorsa, çırpınmayı bırakıp "Ben, Âdemoğlu, maddeyi elimde oyuncak yaptım, ona hükmettim. Büyüdükçe büyüdüm, dünyaya sığmaz oldum. Lâkin bu kudretim arttıkça bir yanım eksilmiş. Şimdi bu eksikliği had derecede duyuyorum. Kudretimin zirvesinde yıkılmak, yok olmak üzereyim. Karnım tok, açım; sırtım kavi, titriyorum. Ne oldum, nasıl oldum bilmiyorum. Kurtarıcı bir huzura muhtacım." diyebilmeli.
Makedonya'daki harpler esnâsında köylüler Bulgar orduları gelince isimlerinin sonunu Bulgar tarzında "of" ile, Sırp orduları gelince Sırp tarzında "viç" ile nihâyetlendiriyorlardı. Bugün "Popof" olan yarın "Popoviç" olurdu. Bu adamları isimlerini değiştirmeğe sevk eden menfaat, hayatını muhâfaza etmek ve düşmanın insafsızlığına karşı kendi korumak gibi esaslı bir menfaat bile olsa, yine silâh tazyîki altında bulunan irâdenin milliyeti ifâde etmeyeceğini uzun uzadıya isbata hâcet yoktur.
Öyle bir mevsim-i baharına geldik ki âlemin Bülbül hamûş ,havz tehi ,gülistân harâp
Mehmet İzzet
Mehmet İzzet
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok