Ben, senin zamanını istemiyorum.
Ben, benim zamanımda mutlu olmak istiyorum.
Bu cümleyi yüzlerce kez okuyun. Her defasında farklı bir şey hissedeceksiniz. Bana inanın.
Sen maviyi seviyordun' dun...
Ben gördüğüm bir rengi değil; gökyüzünün mavisini, denizdeki yosunların sonsuz maviliğe kavuştuktan sonra aynı anda bize ulaşan kokusunu, çiçeklerin güneşte kızaran taraflarının göz alıcı maviligini bastırışını... Daha birçok detay var sana anlatmadığım. Anlatamadığım...
Oysa aynı maviyi...
Sen yaz ben... ben duyarım seni okumasam bile yazdıklarını kuşlar bana getirir; yazdığın her kelimeyi kulağıma fısıldar. Sonra yüreğime oturur; gömülür sonsuza kadar kanat çırpar oradan...
Edebiyat; en mühim konu, aşksa yaşamda bir tasavvur, kalpte huzur...Bu sebepledir ki, yüzyıllardır sevenler çok, ama izah tektir. Anlatım ve tasvir şekilleri değişir elbet. Değişmeyen tek şey, aşkın ebedi.
Tolstoy şöyle diyor: “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir...”
Lev Tolstoy
Belki de yanılıyordur; 'İnsan bir şehre gitmeden de veya bir yabancı gelmeden de muhteşem hikayeler yazabilir. 'O' şehirde yaşayanlar gerçek bir mucize için gözlerini elleriyle kapatmadığı sürece...
Ne mi düşünüyorum yine alıntı yapmamayı. İçimden geldiği gibi yazmayı ve özgür olmayı. Onca kıymet verdiklerim nerdeler? Dostlar şimdi nerdeler? Ne ara masadan kalktılar, ben neden hiç duymadım kapının çarpan sesini. Bu kadar sessiz miydi yanlızlık...