Dün gibi hatırlarım 2017 yılı mart ayında mardin cezaevinden Mersin Silifke’ye sevk edilmiştim henüz ilk günümdü koğuştaki kitapları karıştırırken Zeydin arkadaş hemen uzatmıştı bana ordan Sinan Akyüz’ün ‘incir Kuşları’ romanını “mutlaka okumalısın gerçek yaşanmış bir olaydır” diyerek. Alıp okumaya başlamıştım. (romanın konusu Bosna savaşının bilinmeyen yüzü idi.) Henüz ilk sayfada başlamıştı insanların din yüzünden aynı ırktan olduğu, aynı dili konuştuğu insanlara nasıl düşman kesildiğini. Bu acının yabancısı olmadığımızdan mıdır, din nefretiyle kiniyle harmanlanan toplumun çocukları olduğumuzdan mıdır henüz bilmiyorum ama acısını yüreğiminin en derinliklerinde hissetmiştim. Uzak bir tarihe gitmemize de gerek yok veya herhangi bir kitabın sayfalarında aramamıza da gerek yok, sadece dört yıl öncesini hatırlasak Şengal de din yüzünden insanlar katliamlardan ve tecavüzlerden nasıl geçirildiğini göreceğiz. Hem de tanığı olduğumuz insan soykırımını.
Bosna’da hıristiyanlar müslümanlara zülüm etti
Şengal’de de müslümanlar ezidilere. İnsanlar inanç sisteminin katı ve değiştirilmez kurallarıyla yoğrulduğu sürece değişen bir şey olmayacak gücü elde eden güçsüzü ortadan kaldırmak için müritlerine dini emirler verecektir. Binlerce insanın evinden barkından, ailesinden ve yaşamlarından koparıldığı, binlerce insanın kafası koparıldığı, yüzlerce kadının köle pazarlarından eşya ve mal gibi alınıp satıldığı şengal katliamını konu alan Metin Aktaş’ın “Yezda” kitabını zor bela olsa da okurken bir kez daha anladım ki; dini vicdan, kıblesi insanlık olmalı insanın.