Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mona Siddiqui

Mona SiddiquiKur’an’ı Nasıl Okumalıyız? yazarı
Yazar
6.0/10
1 Kişi
6
Okunma
0
Beğeni
226
Görüntülenme

Mona Siddiqui Sözleri ve Alıntıları

Mona Siddiqui sözleri ve alıntılarını, Mona Siddiqui kitap alıntılarını, Mona Siddiqui en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kur'an kelimesi Arapça "yüksek sesle okumak" anlamına gelen karae fiilinden türetilmiştir. Kur'an, kelimenin tam anlamıyla "ezberlenen parçalar" ya da "ezberden okuma" anlamına gelir.
Peçe artık Doğu'nun gize mini ve cazibesini çagrıştırmıyor, Batı'nın mücadele ettiği her şeyi temsil ediyor. Peçe, açık iletişim, cinsiyet eşitliği ve kadın ve erkek arasındaki rahat ve açık ilişkilerin önündeki bir engeli sembolize ediyor. Birçoğu için, modern yaşamda yeri olmayan bir ortaçağ kavramıdır. Son birkaç yıldır tam peçe takmaya başlayan kadınlar, kendilerinden önce türban takan kadınlar gibi, modern ve modern öncesi yaşam ayrımlarının lüzumsuz olduğunu savunurlar. Bir şekilde peçeyle örtünmek, onların dindarlıklarının ve Allah'a bağlılıklarının temel bir yönüdür; onlar için, emir bakımından Kur'anî olmayabilir, ama ruhen kesinlikle Kur'anî dir.
Reklam
Kur'an Daha İlk Ayetlerinde Diğer Kitaplardan Farklılığını Açıklar
Kur'an'ın insanın temel doğasına ilişkin tasvirinde, Kur’an hikâyesi ile onun Tevrat ve İncil'deki karşılığı arasindaki en önemli farkı buluruz. İslam'da insanın “kayması” bir günah değil, bir sürçme olarak kalır. Kur'an'ın izahi, insanın düşüşünden çok İblis'in düşüşüne odaklanır. Adem'in kayması cennetten kovulmasına yol açar, ancak Âdem ebediyen lanetlenmiş olarak kalmaz; O, Allah tarafından affedilmiştir ve şimdi yeryüzünde yaşamalı ve doğru yolu izlemeye çalışmalıdır. Açılış ayetlerine dayanarak, Allah Âdem'in yeryüzündeki temsilciliği konusunda meleklerle konuştuğu zaman Âdem ve eşinin günahtan önce bile yeryüzüne gideceklerinin açık olduğu savunulabilir. "Kayma”, insanın belirli bir bakıcı rolünü üstlendiği doğa dünyasıyla bütünleşmesine yol açar. Allah, peygamberler ve vahiyler gönderdiği için merhametlidir. Sadece peygamberlik ve vahiy yoluyla tanımlanan doğru yolu izleyerek kurtuluş umudu vardır. Hristiyan doktrininde, Âdem'in düşmesi şeklindeki ilk günahı, bir bütün olarak insanlığı lekeler. Bu o kadar büyük bir günahtır ki, insanlar ancak bizzat Mesih'in gelişi ve ölümü aracılığıyla kurtarılabilir. Hristiyan teolojisinin merkezinde Mesih aracılığıyla kurtuluş yer alırken, İslam'da kurtuluş retoriği asla teolojik tartışmanın ana odağı değildir. Kur'an ve Allah'ın rahmeti, insanlığı lanetten kurtarmanın yanı sıra başarıya ve refaha giden yolu gösterir. İnsanlar, “ilk günah" gibi ontolojik bir eksiklikten muzdarip değildir. İnsanlar, doğru ve yanlış arasında ayrım yapmalarına olanak sağlayan “sağlam bir doğa” ile, fitratla \kutsanmıştır; kurtuluş bizim içimizdedir.
Allah'ın vahyi, toplumu korkutarak Allah'a inandıran kuru ve mantıksal bir eser formunda gelmemiştir. Allah'ın vahyi, güzel sözcükler ve ritmik düzyazıyla ve ilahi merhamet mesajıyla dolu olarak inmiştir.
Çok Eşliliğe Dair
Kur'anî vahyin belirli tarihsel koşulları, bu konuda daha iyi bir kavrayış sağlar. Koşullu da olsa çokeşlilik izni, Uhud Savaşı'ndan sonra Müslüman toplum korunmaya muhtaç birçok yetim ve dulla birlikte baş başa kaldığında verilmişti. İlk Müslüman yorumcular ve bazı çağdaş akademisyenler, bu tarihsel koşulları, çokeşliliğin toplumsal uygunluğunu açıklamanın bir yolu olarak kabul ederler. Kur'an'ın cahiliyye döneminde sınırsız olan çokeşliliği getirmediğini, aksine kısıtladığını iddia ederler. Çokeşlilik, ebedi bir erkek ayrıcalığı değil, muayyen bir durum için bir çözümdü. Bununla birlikte, son yıllarda "Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin” (Nisa: 3) ayeti, çokeşliliğin toplumsal bir kurum olarak gelişme biçiminde içsel bir ahlâkî ve sosyal dengesizlik olduğunu savunan Müslümanlar, yasa koyucular ve alimler tarafından daha fazla ilgi gördü. Onlar, Kur'an'ın kadınlara adil davranmaya atıfta bulunmasının aslında tekeşliliğe doğrudan bir teşvik olduğunu iddia ederler.
"Allah'a yaklaşmak istiyorsak, saygılı bir şekilde birbirimize yaklaşmalıyız."
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
Yazar, Kur'an'da kadın ve erkek arasında karşılıklı sevgi ve saygının önemine ilişkin ayetler olmasına rağmen “kadının erkeğe itaatini emreden” ayetlerin olmaması gerçeğine dikkat çekerek “kadını erkeğe tâbi kılan” hadisleri, kendi tarihsel bağlamları içindeki hakikatler olarak düşünmenin Kur'an'la çelişmeme anlamında daha doğru olduğunu; zira bu tür hadisleri, İslam'ın normatif, evrensel ve tüm zamanlarda genel geçer ahlâk ilkeleri olarak görmenin mümkün olmadığını anlatır.
Allah'a tapınma(ibadet), ritüellere riayet etmek ve kanuna uymaktan ibaret değildir. Tapınma alçakgönüllülüğün fiziksel bir yansıması olrak ritüel(fiziksel) namazda secdeye varmanın yanı sıra, insanın hemcinsleriyle olan bağına dair artan farkındalığıyla da ilgilidir. İtaat, kölelik ile değil, insanın Allah'ın gözünde ne olduğu, kişisel-özerklik kullanarak kendi değerini ve potansiyelini nasıl gerçekleştirebileceği ve diğer varlıklarla ilişkilerinin temelini oluşturması gereken saygı ve itibar, izzet, konusunda gelişmiş bir farkındalık ile eşdeğer görülmelidir.
[Kur'an'daki) bu anlatının Tevrat ve İncil'in yaratılış hikayesiyle paralellikleri vardır, ancak Kur'an'da anlatılan olaylar iki gelenek arasında teolojik bir farklılığa yol açar. [Kur'an'da] birçok sure, Âdem'in cennetten kovulmasının öyküsünü tekrar tekrar anlatır ve tüm farklı ama ilişkili kısimlar bir arada düşünüldüğünde, çıkarılması gereken ders, İblis'in insanı baştan çıkarması ve bu baştan çıkarmanın insan ve İblis açısından sonuçlarında yer alır. Âdem bu anlatınin ana karakteri değildir. İblis'in hikâyesi, Allah'ın Âdem'i kabul etme isteğine karşı gelmesiyle başlar:
Reklam
Kitabın gücü, inananlar onu yeni ve değişen durumlar ışığında okuyup yorumladıklarında ortaya çıkar.
Çevresel kaygıları ilâhî iradenin tezahürü olarak kavrayan Kur'an, ekolojik yaklaşımında diğer tek tanrılı dinler arasında benzersizdir. Cizvit bilgini Thomas Michel, Hristiyan ve Müslüman yaklaşımları arasındaki farkı şu şekilde değerlendirmiştir: Kirletilen denizler, kirli hava, aşırı üretim ve savaş zamanı yikimi yoluyla virane hâline getirilen kara parçaları, soyulan ormanlar, spor için veya kürkleri için veya dişleri ve postları için gereksiz yere öldürülen hayvanlar, pestisit kullanımı ve endüstriyel atıkların boşaltılmasıyla ayrım gözetmeden ortadan kaldırılan tüm hayvan ve bitki ırkları, hepsi de ilerleme kisvesi altında açgözlülük namina bozulan güzellikleri ve yağmalanan hazineleri hakkında yeryüzü, yüzyılları kapsayan kaç masalı, kaç şikayeti anlatsın. Mesele şu ki, insanlar yeryüzüne karşı işledikleri günah ve kötülükler için cezasız kalmayacaklar. Kur'an, yeryüzünü, saygı duyulması gereken devredilemez bir haysiyete sahip, Allah'ın bir yaratımı olarak görür.
Thomas Michel, “Christian Reflections on a Qur'anic Approach to Ecology", makalenin tamamı için: http://theolibrary.shc.edu/environ.htm
Hilafetin statüsü, Âdem ve neslinin dünyaya bakmakla görevlendirildiği anlamına gelir. Bu bir lütuf gibi görünüyor, ancak aslında insanın üstlenmiş olduğu büyük bir yüktür. Gökler ve yer bu yükü reddetmişti ve Kur'an bu görevi üstlendiği için insanı "cahil” olarak nitelendirir (Ahzâb: 72). Yine de, kabul ettikten sonra, dünya insanın gözetimi altındadır ve onun zenginliklerinden faydalanabilir: Andolsun, size yeryüzünde imkân ve iktidar verdik. Sizin için orada birçok geçim imkânları da yarattık. (A'râf: 10) Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah'ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? (Lokman: 20)
"Müslümanlar, entellektüelliğin kendisinin dindar bir uygulama olduğunu ve inanç ile entellektüelliğin birbirini dışlamadığını unutuyorlar."
Sayfa 104Kitabı okudu
Âdem sadece Allah ile yaptığı ilk antlaşmayı bozmakla kalmamıştır, aynı zamanda İblis'in kurnaz ve yönlendirici taktikleri hakkında Allah'ın uyarısını da görmezden gelmiştir. Adem'in zayıflığına ilişkin öykü, ayartılma ve açgözlülük karşısındaki insanın zayıflığının öyküsüdür. Bu hata nedeniyle, Âdem ve tüm insanlık sonsuza kadar mutlu cennet hâlini kaybeder. Bununla birlikte, kırık anlatı bir araya getirildiğinde, vurgu, İblis'in Allah'ın iyiliğine karşı çalışma kararı üzerinedir. Âdem, hatası için Allah tarafından affedilmiştir, ancak şimdi karısıyla birlikte belirlenen bir zamana kadar yeryüzünde yaşaması gerekmektedir. Âdem'in karısı, Âdem'i baştan çıkarmaktan sorumlu tutulmasa da, büyük ölçüde İsrailiyyat olarak bilinen Tevrat ve İncil kaynaklarına dayanan İslamî tefsir çalışmaları, Havva'yı Âdem'in “kaymasında” birincil neden olarak belirlemiştir.'
17 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.