Mürvet Altınel

Kedi Felsefesi yazarı
Yazar
7.2/10
12 Kişi
30
Okunma
1
Beğeni
611
Görüntülenme

En Eski Mürvet Altınel Sözleri ve Alıntıları

En Eski Mürvet Altınel sözleri ve alıntılarını, en eski Mürvet Altınel kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Genelde uyarılar dipçik vuruşu eşliğinde yapılırdı, fakat görüşme öncesi vurmaya kalkışırsa fatura ona kesilecekti. Şimdilik mahkümu tartaklamaya değmezdi, Tartaklama işi ertelenir, bekler, zamanı kollanırdı. Ziyaretçisi her kim olursa olsun, mahküm zinde, sağlıklı ve mutluluk saçan birisi olarak görünmeliydi.
Görüşme sorumlusu bir sandalye çekip kadının karşısına oturdu. Masa dardı, polisin ürkütücü yakınlığı kadının düşüncelerini altüst etti. Önceden bin defa tekrarlamış olsa da konuşacaklarını, kocası içeriye alınınca panikledi ve diyeceklerini unuttu. Mahkümu polisin soluna, iki adım arkaya oturttular. Onun normal insanlarla aynı hizada oturmaya hakkı yoktu. O insan değildi!
Reklam
Gece sayımları eziyetten başka bir şey değildi. Onlar yattıktan sonra kapılar kapatılmadan önce iki nöbetçi gardiyan barakayı kolaçan edecekler, boş yatakları sayacaklar ve sonucu deftere not edeceklerdi. Boş yatakların sayısı mahkümlardan daha önemliydi. Yeni mahkümların getirileceğine dair ipucuydu. Sonra kapılar kilitlenecek ve sabah içtimasına kadar dışarı çıkma yasağı uygulanacaktı. Gece alınmalarının haricinde kimsenin dışarıya çıkmasına imkân yoktu. Ölüleri bile sabaha kadar barakada bekletirlerdi!
Katamaranlar kampa dönerken bastiran karanlığın perdesine bir mahkümun silueti yansıdı. Yer değiştirme bahanesiyle hedeflediği birisinin yanına sokuldu. Belli ki fırsat kollamıştı. Tomruklara sırtlarını verip oturan diğer mahkümlardan hiç birinin dikkatini çekmedi. Gelen, Embiya’nın epey yakınına oturdu. Oturur oturmaz fısıltı ile:   “Bize Türk tarihinden alıntılar aktarmalısın. Fırsat buldukça yazılı ilet. Güvenin tam olsun. Buraya kırda çiçek toplarken getirilmedik. Aramızda tarih bilgileri eksik olanlar var. Ajitasyonla örtülen boşluğun ötesindeki bilgilere ulaşmak istiyoruz. Umudumuz sizlersiniz - mektepliler.” dedi.
Belki de Golgota’nın gölgesinde var olma savaşı veren Türklük ilk defa organize olma yolundaydı! Bunun düşüncesi bile sevindiriciydi. Katılmamak elde değildi. Aksi takdirde Belene’de bulunmak anlamını yitirirdi. Golgota’da çarmıha gerilmeleri ve çekilen bunca eziyet boşuna sayılırdı. Kendisinin ve sayıları bini aşan Türk evladının duaları heba olur, öldürülenlerin ruhları incinirdi. Avukat teke tek savaş için moral hazırlığını sürdürürken Türk asıllı mahkümlar ortak aydınlanma yoluna düşmek üzereydiler.
Burası Golgotaydı! Oyun ve eğlence sahası değildi. Belene'den ya sürünürdün ya da ölürdün! Acı gerçeğini yaşayarak öğrendiler.
Reklam
Belene’de mezarlık yoktu. Batılı devletlerin ada üzerinde balon uçurtarak elde ettikleri fotoğraf belgelerle ispatlanan eksiklik zamanla baskıya dönüştü. Baskılar neticesinde “Belene’de demokrasi ve insan haklarının” olacağına dair sözler verildi. Magarets (Eşek) adası kâğıt üzerinde de olsa mezarlık olarak ilan edildi. Birkaç ay sonra yeni mezarlığın açılışı ilk naaşın defniyle gerçekleşti. İlk mezar dedikleri çukur daha önceleri birkaç defa kullanılmış sığ bir oyuktu. Eşek adasında sıra dışı bir şeylerin cereyan ettiği muhakkaktı. Mezarlık, söylenenin aksine pek de yeni sayılmazdı. Burası da galiba büyük adanın batısındaki Çekirge adası gibi gizli ve kirli emellere alet edilmişti. Oysa koyunların satışından sonra buranın ıssız kaldığına inanılmıştı.
Belene’de mezarlık henüz yokken ölenlerin, öldürülenlerin akıbeti belliydi. Koyarlardı cesedi torbaya, onun yanına bir taş...  Yallah Tuna’ya! Adı dillere destan olmuş Mavi Tuna kaç yıl ağladı, kaç yıl feryat etti? Duyan olmadı. Başlar eğildi, eğilmeyenler kesildi!Kader denildi. Vahşet denildi. Akıbetin sırrı ve acısı sineye gömüldü. Tuna’ya
Belene kıyımında ayakta tutunmayı başaranların pek çoğunu bu yere ya da benzeri gizli kliniklere naklettiklerinden habersizdi. Yanındaki yataktan apar topar alınan bir arkadaşının başına neler geldiğini bilmeden geçen korkunç yılları hatırladı. Golgota’nın dilsiz karanlığının yuttuğu arkadaşlarının ardından “Belki başka cezaevine nakledilmiştir” saflığıyla avundukları günler galiba geri geliyordu. Terapi kliniklerini mahkümlardan gizliyorlardı. Bu klinikler bütün dünya için de kapalı birer kutuydular. Bazen kaybolan birisi hakkında fısıltıyla “Delirmiş” tarzında bir haber yayılıyordu. Duyanın inanası gelmiyordu. Nasıl olurdu? Yürüyüp giden, hatta uzaklaşırken gizlice el sallayıp vedalaşan birisi aniden delirir ve tımarhaneye gönderilirdi! Söylentilere “Yalandır! İdarenin eseridir!” şüphesiyle bakanlar genelde benzeri duyumlara “İdarenin moral bozma yöntemi’ yakıştırmasını ilave ediyorlardı. Mahkümlar yöntemin etkisini bozma ustası olmuşIardı. Çünkü ancak böyle ayakta kalınırdı. Maalesef, Yönetim “yöntem" Zenginiydi!
Uygulamaya soktukları psikoterapi metodu henüz yeniydi. Sovyetlerin psikiyatri uzmanları tarafından yönlendirilen bir sırdı ve derin bir gizlilikle uygulanıyordu. Mahkümlara gelince, onlar ucuz ve sigortasız kobaydılar. Maymunlaştırılmaya karşı direnemeyen, iki ayaklı çaresiz beyaz farelerdi. Farelerin sayısı binleri geçmişti. Sibirya’dan Balaton Gölü’ne kadar olan topraklarda, sayısız kliniklerde sayısız uzman doktor neyi ve niçin uyguladıklannı tam olarak bilmeden programa dâhil edildiler. Uzman doktorlar tıpkı sıradan vatandaşlar gibi Sovyetlerin hedefinden habersizdiler.
72 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.