Nail Okuyucu

İmam Şafii author
Author
Editor
10.0/10
1 People
16
Reads
4
Likes
661
Views

Nail Okuyucu Quotes

You can find Nail Okuyucu quotes, Nail Okuyucu book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Maksûdunu bilmeyenin o ilmi öğrenme kastı taşıdığı söylenemez. Zira öğrenmek istediğini diğer şeylerden ayırabilecek bir görüş ve uzmanlığa sahip değildir. Diğerlerinden ayırt edilemeyen şeyin tahsili de zorunlu olarak tasavvur edilemez.2
Bilmelisin ki şer'i hüküm beş çeşitle sınırlıdır. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Hüküm kaçınılmaz olarak ya bir şeyi iktizâ edecek ya da etmeyecektir. Eğer birinci durum geçerliyse ya varlığa (vücüd) ya da yokluğa (adem) dair olacaktır. Her iki takdirde de bunu ya kesinlik bildirerek ya da kesinlik bildirmeden yapacaktır. Eğer hüküm varlığı iktizâ ediyor ve kesinlik bildiriyorsa -yani nakizi durumundaki terki menediyorsa- vücüb adını alır. Varlığı iktizâ ediyor ancak kesinlik bildirmiyorsa -yani nakizini menetmiyorsa- mendubluk adını alır. Eğer hüküm yokluğu iktizâ ediyor ve kesinlik bildiriyorsa -yani nakizi durumundaki varlığı menediyorsa- haramlık adını alır. Yokluğu iktizâ ediyor ancak kesinlik bildirmiyorsa mekruhluk adını alır. Ne varlığı ne de yokluğu iktizâ ediyorsa işte bu da mübahlıktır. Hükümlerin niçin beş kısma ayrıldığı ve daha başka kısımlarının olamayacağının izahı bu şekildedir. Yazarın “Şer'i hükümler işte bunlardan ibarettir” derken anlatmak istediği şey budur. Söz konusu taksim aynı zamanda her bir hükmün tarifini de vermiş olmaktadır; Vücüb: Kesinlik bildirecek şekilde varlığı iktizâ eden hüküm. Varlık kaydıyla haramlık, mekruhluk ve mübahlık, kesinlik kaydıyla ise mendubluk dışarıda kalmıştır. Mendubluk: Kesinlik bildirmeyecek şekilde varlığı iktizâ eden hüküm. Haramlık: Kesinlik bildirecek şekilde yokluğu iktizâ eden hüküm. Mehruhluk: Ne varlığı ne de yokluğu iktizâ eden hüküm.
Reklam
Herhangi bir ilmi öğrenmek isteyen kişi, öncelikle o ilmin ıstılahlarını tanımak zorundadır. İlmi eserlerde kullanılan hususi kelimelerin sözlüklerdeki anlamlarını bilmek bu ilmi öğrenebilmek için yeterli olmaz. Bunun için kelimelerin o ilim dalında kazandığı hususi anlamları da tanımak gerekir. İlim erbâbı kimseler birbirleriyle ıstılahlar aracılığıyla iletişime geçer ve ilgilendilendikleri ilmin meselelerini ıstılahlar üzerinden tartışırlar. Bu iletişimin bir parçası olmak, meseleleri ilkin kavrayıp ardından görüş beyan edebilmek için iletişim sırasında kullanılan ıstılahları bilmek bir zorunluluk arz eder.
Akıl, sinede taşınan bir nurdan ibârettir. Kalp bu nurla hüccetlere baktığı vakit görür. Bu açıdan aklın kalble ilişkisi, ateş ışığının gözle ilişkisi gibidir. Kalp bu nurla hüccetlere baktığı vakit duyuların idrâkinin ötesinde kalan gaybi hususları görür. Tıpkı gözün havanın aydınlığıyla birlikte baktığı vakit gördüğü gibi. İnsan akletmeye başlayınca nazara güç yetirebilir hale gelirse de nazarda bulunmadığı sürece câhil kalmaya devam eder. Cehâletin zıddı ilimdir.
Mantıkta benimsenen tanım teorisine göre, bir nesneyi tarif etmeyi, tanıtıp belirlemeyi amaçlayan ifadeler had ve resim olmak üzere ikiye ayrılır. Bunları birbirinden ayıran şey, tanım esnasında beş tümelden hangilerinin kullanıldığıdır. Varlığı idrak ederken yani kavramlara (tasavyurât) ulaşırken başvurulan beş tümel kavram (külliyyât-ı hams) vardır: Cins, tür, ayırım (fasıl), hâssa (araz-ı hâs/özellik), nitelik/ilinti (araz-ı âm). Müşterek vasıflara sahip olan kavramların bu vasıfları dolayısıyla bağlandıkları genel kavrama cins denir, Cins, altında muhtelif türlerin sıralandığı üst kavramdır. Tür ise cinsin altında bulunan ve öz bakımından bağlı bulunduğu cins ile kısmen özdeş olan kavramdır. Mesela bitki cins iken çiçek onun türüdür. Cinsleri ve türleri birbirinden ayıran ana niteliklere ayırım denir, Mesela yılan sürüngen olmakla omurgalılar cinsi içinde yer alan memeli, kuş ve balık türlerinden ayırılır. Yani sürüngenlik yılanın ayırımıdır. Bir türe veya kişiye ait olup aynı cinsten diğer bir tür ve şahısta bulunmayan sıfata hâssa denir, Nitelik/ilinti ise fertlerde geçici olarak bulunmakla birlikte, varlığı ferdin varlığına bağlı olmayan, diğer fertlerin de paylaştıkları özelliklerdir. Mesela bir gülün solmuş olması onun araz-ı âmmıdır zira solmak sadece güle mahsus bir nitelik değildir.
Bize göre itikad, kalbin ilave bir sıfatıdır. Bir şey önce bilinir ardından onun hakkında itikad hâsıl olur. Yani insan kalbini gördüğü şeye bağlar (akd). Eşya zıddıyla belirgin hale gelmekte olup ilmin zıddı cehi olduğu gibi bağlamanın zıddı da çözmedir. Bağlama herşeye izâfe edilebilir. Mesela “ipi bağladı ve ip bağlandı” denir ve bunun zıddını ifade etmek için de “ipi çözdüm ve ip çözüldü” dersin. Akd, azim ve kasd kalbin sıfatları olup aralarında derece farkı bulunmaktadır. Bütün bunlar ilimden sonra ortaya çıkarlar yani kişi gördüğü birşeye itikad eder, kasteder ve ona azmeder. Buna göre İblis Allah Teâlâ'yı biliyordu ancak ona itikad etmiyordu. Yani mü'min ve musaddık olmadığı gibi ilmiyle âmil de değildi. Zira itikadın kalble olan ilişkisi tâatin bedenle olan ilişkisine benzer. Namazın vücübiyetini bilen bir kişi bu bilgisi ile amel ettiği takdirde kalbini bildiği şey hususunda tasdik etmiş olur. Amelden geri durduğu takdirde ise fiili ile kalbini tekzib etmiş olur. Bu seviyedeki ilmin özel ismi yakindir ve yakin özel anlamdaki şekkin zıddıdır. Şek de cehlin bir türüdür.
Reklam
Fıkıh İlminin Değeri
İlimlerin değeri, konu edindiği şeyin yani malümun değeri, dayandığı delilin gücü ve kendisine duyulan ihtiyaca göre belirlenir. Şüphesiz Allah Teâlâ'nın hitâbı -zâtıyla kâim olan kelâmı- O'nun zâtı dışındaki diğer bütün şeylerden (mübâyin an zâtih) daha şereflidir. Allah'ın ne önünden ne de arkasından bâtılın sokulamayacağı Kitâbı ve Rasülü'nün (s.a.v.) sünneti istidlalde bulunulabilecek ve tutunulacak en güçlü delillerdir. Sen gerek kendi başına gelen gerekse diğer insanların başlarına gelen, insanların karşı karşıya kaldığı her bir hususta bu ilme ne denli ihtiyaç duyulduğunu gâyet açık ve üstü örtülemeyecek kadar bariz bir şekilde görürsün. Zira kulların dünya hayatının düzeni ve âhiret maslahatlarının elde edilmesi bu ilme bağlıdır. İşte bu yüzden şeriat fıkha teşvik etmiş ve yönlendirmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Her topluluktan bir tâifenin dinde fıkıh tahsil etmek (li-yetefakkahü) üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı?” (Tevbe, 9/122). Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurur: “Bir tek fakih şeytan karşısında bir âbidden daha etkilidir”,(Taberani..) “Allah, hakkında hayır murâd ettiği kimseyi dinde fakih kılar”.(Buhari..)
Zarüriyyât-ı hamse diye anılan bu beş temel ilke şunlardır: (cihad farz kılınarak "dinin muhafaza edilmesi"),kısas vâcib kılınarak "canın muhafaza edilmesi", sarhoş edici içecekler haram kılınarak "aklın muhafaza edilmesi", zina haram kılınarak "neslin muhafaza edilmesi", yolkesen ve hırsızın eli kesilerek
Herhangi bir ilmi öğrenmeye koyulan kişi, ilk olarak o ilmin hakikatine yönelik bir tasavvur kazanmalıdır. Böylelikle, talep ettiği şeye dair bir basiret elde eder ve bu ilimden neyin talep edildiği, ilmin konususun ne olduğu, uğrunda harcayacağı çabayla neyi elde edeceği, ne kazanacağı ve bu ilmin dayandığı ilke ve esasların (mebâdi) neler olduğunu bilir.
Kadı BeyzâvîKitabı okudu
İlgilendiği şeyin hakikatini işin başında tasavvur edemeyen kimse, ilim talebinde basiret üzere değil demektir. Aksine gelişigüzel davranmış, rastgele iş yapmış olur.
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.