Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Necdet Saraç

Necdet SaraçAlevilerin Siyasal Tarihi yazarı
Yazar
Derleyen
8.8/10
9 Kişi
22
Okunma
1
Beğeni
939
Görüntülenme

Necdet Saraç Gönderileri

Necdet Saraç kitaplarını, Necdet Saraç sözleri ve alıntılarını, Necdet Saraç yazarlarını, Necdet Saraç yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şah İsmail Bizdendir..Türk Oğlu Türktür..
Bilindiği gibi Cumhurbaşkanlığı forsunda tarih boyunca kurulmuş 16 Türk devletinin ismi ve bayrakları yer alır ama bunlar arasında bir Türkmen devleti olan Safevi Devleti yoktur. Safevi Devleti'nin Türk Devletleri arasında sayılmamasının en önemli nedeni Kızılbaş ve Şii olmasıdır!
Sayfa 86 - Cem
"Müdafaa-i Hukuk Cemivetleri"ni ilk kuranların çok önemli bir bölümünü İttihat ve Terakki üveleri oluşturduğu gibi, önemli bir bölümünü de özellikle Ermeni katliamina katılmış, haklarında Padişah tarafından soruşturma açılmış kişi ve gruplar oluşturuyordu. İç Anadolu ve Doğu Anadolu'da ise "Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri"ne hızla katılan, fiili olarak bu cemiyetleri oluşturan eşrafın en önemli özelliği Ermenilerin malları ile zenginleşmiş olduklarıdır. "Ermeni mallarının ve zenginliğinin yerel eşrafın eline geçmesi, onları da İttihatçılarla birlikte suç ortağı haline getirmişti. Onların içinde bulundukları bu durumdan kurtuluşlarının ancak yeni bir oluşuma bağlı olması, milliyetçi ekiple aralarında doğal bir koalisyonu zorunlu hale getiriyordu. Bu onları aynı zamanda Ankara hükümetine de yaklaştırıyordu... Yani Ermeni katliamında öldürülen insanların mallarının yağmalanmasında birlikte davranmış kesimler, Kurtuluş Savaşı'nda da koalisyon oluşturmuşlardır. Bu kesimler, Ermenilerin geri dönmesinden korktukları için Müdafaa-i Hukuk derneklerini kuruyor ya da güçlenmesi için ellerinden gelen katkıyı sunmakta tereddüt etmiyorlardı. Kurtuluş Savaşı esnasında Türk - Kürt birliğinin oluşmasında en önemli gerekçelerden biri bu idi."
Reklam
Dersimli Seyit Rıza Ermeni isgalinden önce, 1915'de Rus işgaline karşı Ittihat-Terakki'nin yanında savaşmıştır. Bu nedenle kendisine maaş bile bağlanmıştır. Seyit Rıza'nın milislerinin "Munzur Dağları tarafında Fırat Nehri'ni geçerek gelen çeteler, eşkıya ya da milis kuvvetleri Ermeni Ceteleri bertaraf ederek Erzincan'ı işgalden kurtardığı" söylenir. Bu durumu Seyit Rıza 1937-38'de Dersim Olayları sırasında yaptığı görüşmeler sonucu gelip Erzincan Valisine teslim olurken de, kendisini teslim alıp Elazığ'a gönderen valiye sitayişini belirterek şöyle dediği söylenir : "Ben Erzincan'ı iki kere kurtardım ama Erzincan beni bir kere bile kurtarmadı." Seyit Rıza, Erzincan'ın bir kez Rus bir kez de Ermeni işgalinden kurtarılmasına doğrudan müdahale etmiştir. Ekim Devrimi'yle Ruslar çekildikten sonra Erzincan 1918'de Ermeni kuvvetlerinin denetimi altındadır. Seyit Rıza, bazı aşiretlerin kuvvetleriyle 13 Şubat 1918'de Erzincan merkezine girer, "Ermeni işgali" kırılır, sonra da Erzurum'a yönelir. Erzurum'da da Ermeni işgali kırılır ve şehir Kâzım Karabekir'in birliklerine bırakılır...
"Alevi" kavramının kullanılmaya başlandığı dönemler asıl olarak 1826 sonrasıdır. Son 250 senedir kullanıldığı iddia edilen "Alevi" sözcüğü Osmanlı'da kullanılmıyordu. Bugün "Anadolu Bektaşileri ve Kızılbaşları" için ortak isme dönüşen ve "devletin" de son yıllarda ortak isim olarak kabul etmek zorunda kaldığı Alevilik, Osmanlı döneminde Kızılbaşlık, Rafizilik, Işık, Işık Taifesi, Taife-i Bektaşiyan, Torlak, Güruhu Naci gibi sayısız isimle anılıyordu. XVI. yüzyıldan sonra bazı Osmanlı kayıtlarında "Alici Türkmenlere Kızılbaş" denildiği yazılmaktadır."
Kuyucu Murat Paşa, I. Ahmet döneminde 1606'da Sadrazam olmuştur. Toplam 4 yıl 7 ay 25 gün görev yapan Kuyucu Murat Paşa tam bir katildir. Hırvat kökenli bir devşirme olan Kuyucu Murat Paşa, tam bir Alevi ve Türkmen düşmanıdır. Anadolu'da çok kan dökmüştür. "Kuyucu" lakabı kendisine, öldürttüğü insanları toplu halde kuyuladığından halk tarafından verilmiştir. Cemal Şener'in aktarımı ile Alphonse de Lamartine, "Osmanlı Tarihi"nde şöyle yazıyor: "Sadrazam Kuyucu Murat Paşa'nın İstanbul'a dönüşü gerçekten çok görkemli oldu. Kafilenin önünde Arabistan, Suriye ve Anadolu Celalilerinden ele geçirdiği dört yüz kadar bayrak sallanıyordu. Her bayrağın üzerinde silah zoruyla yok ettiği asi önderlerin adı yazılmıştı. Seferden dönmeden önce İstanbul'a en az otuz bin asinin kellesini göndermişti. Bir o kadarı da Murat Paşa'nın yakaladığı yerlerde piramitler halinde yükseliyordu. Yüz bin Celali taraftarın Sadrazam tarafından kazdırılan kuyulara gömüldüğü söyleniyordu.." Bu konuda Cemal Bardakçı şunları yazıyor: "1607'de Kuyucu Murat Paşa kumandasındaki padişah kuvvetleri ile amansız bir boğuşma başladı. Kuyucu Murat, yedi yaşındaki çocuklara varıncaya kadar, on binlerce Türkü cesetleriyle kuyulara doldurdu. Bu ihtiyar Hırvat Vezir, neredeyse ırkımızın kökünü kazıyacaktı."
Ebu Suud ve Aleviler ile ilgili fetvası: Bu "nur yüzlü, vakur, muhteşem" ve "devletine layık Şeyhülislam" Ebu Suud, Kızılbaşlar için "canları, malları, namusları size helaldir" biçiminde fetvalar vermiş ve Alevi katliamlarının yolunu açmıştır. İşte onlara bir örnek: "SORU: Kızılbaş topluluğunun, dine göre
Reklam
Kanuni Süleyman'ın en önemli Şeyhülislamlarından biri olan ve asıl adı Ebu's-Suud Mehmet bin Muhiddin Mehmet bin Mustafa el-Imadi olan "Ebu Suud" Osmanlı resmi tarihi tarafından XVI. yüzyılın en büyük âlimlerinden biri olarak gösterilir. Süleyman'a Kanunnameler ile "Kanuni" adının verilmesini sağlayan da bu meşhur Ebu Suud Efendi'dir. 30 yıla yakın (1545-1574) yürüttüğü Şeyhülislamlık görevi ile Osmanlı devrinin en uzun süreli Şeyhülislamı olan Ebu Suud Efendi'yi Osmanlı kaynakları "nûrânî yüzlü, vakur, mehib, gayet sâde giyinir, etrafındakilere rıfk ile mu'amele ettiği halde mehabetinden meclisinde kimse ağız açamaz, sözleri hürmetle dinlenir, âbid ve zahid bir zat olarak" tarif eder ve Ebu Suud Efendi, "sultanı Kânûnî, sadrâzamı Sokullu, kaptân-ı deryası Barbaros, mimarı Sinan ve şâiri Bakî olan ebed-müddet bir devletin kendine lâyık şeyhülislâmı" ilan edilir.
1517'de Tokat Turhal'da, (Yozgat) Bozoklu Celal binlerce Türkmenle bir ayaklanma başlatır. 20 bin kişiyle başlayan ayaklanma Rumeli Beylerbeyi Ferhat Paşa ve Dulkadir Beyi tarafından kanla bastırılır. Bozoklu Celal'in ya da Şeyh Celal'in başlattığı bu ayaklanma bastırılmış olsa da, gücü ve yarattığı etkiden dolayı "Celali ayaklanmaları" ondan sonraki 100 yılda da zaman zaman ortaya çıkan ayaklanmaların ortak adı olacaktır. Ayaklanma bölgeleri de ağırlıklı olarak Rum (Sivas) eyaleti ve onun çevresi olacaktır. Celali isyanlarında içinde Erzincan ve Dersim'in de yer aldığı Erzurum, hatta Kars eyaletlerinde yaşayan Kızılbaşların da ciddi rol oynadığı belirtilir.
"Yavuz'un başka çaresi yoktu" diyen "resmi tarihçiler" Yavuz'un asıl hedef olarak İran'ı da fethederek hem Kızılbaş inancını ortadan kaldırmayı, hem de İslam dünyasında Sünni hakimiyetini kurmak istediğini göz ardı ediyorlar. Gözardı edilen diğer önemli konu da yukarıda da uzunca anlattığımız gibi "ekonomik gücün" ele geçirilmesidir. Ekonomik gücün ele geçirilmesi, Baharat Yolu'nun, İpek Yolu'nun, Yemen-Şam ve Tebriz-Şam ticaret yollarının ve Suriye'deki altının kontrolünden geçmektedir. Bir Kızılbaş devletine dönüşen Şah İsmail'in Safevi Devleti bu yolların tümünü kontrol eder hale gelmektedir. Buraların ele gecirilmesi için Safevilerin yenilmesi gerekir. Bu kolay değildir. Çünkü "düşman devlet" bir yanıyla "İslam" diğer yanıyla da "Türk" tür. Yapılması gereken ilk hamle öncelikle Kızılbaşların "İslam"dan nasıl saptıklarını anlatmak, Kızılbaşları sapık olarak ilan etmek olmalıdır. Yavuz Selim aynen böyle yapıyor. Sünni ulema müthiş bir Şii, Kızılbaş düşmanlığına başlıyor. Şiiliğin ve Kızılbaşlığın "Ehl-i Sünnet mezhebi tarafından reddedildiğini" yayıyor. Fetvalar yayınlattırıyor. Resmi tarihçiler bunu görmek istemedikleri gibi, onun bu politikayı ve Kızılbaş düşmanlığını daha Trabzon'da vali iken geliştirdiğini de görmezden geliyorlar.
Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yeniçerilerin huzursuzluğu nedeniyle Amasya'ya dönen Yavuz Selim, Çaldıran Savaşı'na Sünni Kürt birlikleriyle katılan İdris-i Bitlisi'ye Doğu Anadolu'da düzenin sağlanması görevini verir. İdris-i Bitlisi "Doğu Anadolu'nun düzenini sağlamak için" 33 Kürt aşiretini bir araya getirerek, onlarla birlikte "Kızılbaşların kökünü kazımaya" karar alır.
Reklam
Şah İsmail bu özellikleri taşırken, Yavuz Selim de Osmanlı için çok önemli bir padişahtır. Yani ikisi de, şair, ikisi de iddialı ve ikisi de zalimdir: Şah İsmail 37 yıl, Yavuz Selim 50 yıl yaşamıştır. Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail 27, Yavuz Selim 44 yaşındadır. Şah İsmail Türkçeci, Yavuz Selim Farsçacıdır. Osmanlı'da Farsça resmi dildir, Safevilerde resmi dil Türkçedir, Farsça onun gölgesindedir. Eğer "Türklük" arayacaksak bu Yavuz Selim değil Şah İsmail'dir...
Osmanlı'da Yavuz Selim sadece güçlü bir siyasi liderdir, önemli bir padişahtır. Şah İsmail, Safevi'de hem siyasi lider olarak "Şah"tır, hem de ruhani liderdir. Hatta Aleviler onu "Mehdi donunda" görmektedirler. Aleviler içinde, 12 İmam kültü, Ehl-i Beyt kavramları onun döneminde yaygınlaşır. 12 İmamı temsilen 12 hizmet bu dönemde Cemlerde kurumsallaşır", semah ve saz Cemlere girer. Ehl-i Beyt kavramı, Kerbela, Dedelerin ve Ocakzadelerin "evlad-ı Resul" olmalarını da beraberinde getirir... Şah İsmail şairdir aynı zamanda. Alevilerin yedi büyük ozanından biridir. O yalnızca Şah İsmail değil, Şah Hatayi"dir. Cemlerdeki deyişlerde o vardır. Deyişleri, nefesleri Anadolu'yu aşarak Balkanlara kadar yayılmıştır...
Savaşta ve sokakta kaybeden, tarihsel bakışta da kaybediyor "olumsuzluğun, kötülüğün, hainliğin adı" oluyor.
Hacı Bektaş Veli ve Balım Sultan'ın "mücerret" olduğu iddia edilir. Mücerret, tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr anlamına gelir. "Mücerret" olduktan sonra cinsel ilişki yasaktır. Mücerret, İslamda yoktur ve yasak olan ruhani bir sıfattır. Budizm'de mücerretlik olduğu gibi, Hıristiyanlıkta da vardır...
1516'ya kadar dergâhın başında kalan Balım Sultan, Hacıbektaş Dergâhı'nın kurumlaşmasını sağlayan en önemli isimlerden biridir. On İki İmam anlayışı onunla "öğretiye" girer. On İki İmam törenleri, on iki çerağ, on iki post, evlenmemiş (mücerret) Babalık kuralı, şerbet yerine dolu (şarap), Hurufilik etkisi... Balım Sultanʼla dergâha girer. Bu nedenle birçok çevrede Balım Sultan dergâhın "İkinci Piri" (Pir-i Sani) hatta "asıl kurucusu" olarak da nitelendirirler. Alevi öğretisinin "yeniden kurumlaşmasında" ve bugün bile yaşayan Aleviliğin kullandığı birçok "kalıp" Balım Sultan döneminden gelmektedir. Bu nedenle Balım Sultan, Alevi - Bektaşi süreğinde çok önemli bir şahsiyettir.
243 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.