Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ömer Şavlığ

Ömer ŞavlığKur'an'dan İncelikler yazarı
Yazar
8.9/10
20 Kişi
47
Okunma
2
Beğeni
1.087
Görüntülenme

En Yeni Ömer Şavlığ Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Ömer Şavlığ sözleri ve alıntılarını, en yeni Ömer Şavlığ kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Allah Teâlâ, Hz. Yûsuf (aleyhi's-selâm) kıssasında şöyle buyurmuştur: ‎‫وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِن دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا‬‎ ‎‫الْبَابِ‬‎ "İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında kadının efendisine rastladılar." Hz. Yûsuf (aleyhi's-selâm), Mısır azizinin yanında köle olarak bulunuyordu. Bu sebeple âyette "O ikisi Efendilerine rastladılar" ifadesinin kullanılması beklenirdi. Buna rağmen, neden âyette sadece "kadının efendisi" denmiştir? Çünkü Yûsuf (aleyhi's-selâm) Müslüman, Mısır azizi ise kâfirdir. Bir kafirin, bir Müslümâna efendi olması asla düşünülemez.
Sübhanallah
Münafıkların durumunun anlatıldığı bir ayette şöyle buyurulur: ‎‫ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمُتٍ لَّا يُبْصِرُونَ‬‎ "Allah, münafıkların nûrunu giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler." Münâfıkların anlatıldığı bu âyette şu husus dikkatleri çekmektedir: Allah Teâlâ âyette ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ "Allah onların nuruna giderdi" buyurarak "nur" kelimesini müfret/tekil zikrederken; ‎‫ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتِ "Onları karanlıklarda bıraktı" buyurmak sûretiyle, "karanlık" kelimesini çoğul olarak kullandı. Neden? Çünkü hak yol tektir. O da Allah'ın doğru yoludur. Ondan başka Allah'a ulaştıran hiçbir yol yoktur. Bunun tersine birçok bâtıl yol vardır ve çeşitli dallara ayrılmıştır. Bu sebeple Kur'ân-ı Kerim'de Hakk'ın yolu müfred/tekil, bâtılın karanlık yolları ise çoğul lafızla gelir.
Reklam
Allah Teålå, Bakara Sûresi 108. âyetinde şöyle buyurmuştur: ‎‫أَمْ تُرِيدُونَ أَن تَسْأَلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَى مِن قَبْلُ‬‎ ‎‫وَمَن يَتَبَدَّلِ الْكُ فْرَ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءِ السَّبِيلِ‬‎ "Yoksa daha önce Mûsâ'nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz?" Yüce Rabbimiz, bu âyette Mü'minleri Yahûdîlere benzetmek istememiş ve: "daha önce Mûsâ'nın sorguya çekildiği gibi" buyurmuştur. Halbuki "Yahûdilerin Mûsâ'yı sorguya çektiği gibi, siz de peygamberinizi mi sorguya çekmek istiyorsunuz" da diyebilirdi. Ancak Cenâb-ı Hakk, Resûlüne iman eden Mü'minleri, Yahûdilere benzetmek istemeyerek, Mü'minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Yüce Allah, kendi kitabının sırlarını hakkıyla bilendir.
Hz. Meryem'in rızkı, kendisine Allah tarafından gönderilirdi. Öyle ki, Hz. Meryem çalışmaksızın, çaba sarf etmeksizin günlük rızkını yanında hazır buluyordu. Bu hususu Rabbimiz şöyle anlatmıştır: ‎‫كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا‬‎ ‎‫مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَن‬‎ ‎‫يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ‬‎ "Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. "Meryem! Bu sana nereden geldi?" derdi. O da "Bu, Allah katından" diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir." Hz. Meryem doğum yaptıktan sonra ise Cenab-ı Hakk kendisine şöyle emretmiştir: ‎‫وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا‬‎ "Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün." Buradaki hikmeti şöyle izah edebiliriz: Hz. Meryem'in kalbi, doğum yapmadan önce beşerî muhabbetlerden hâli (arınmış) idi. Cenâb-ı Allah da onun azalarını rızık temin etmek için yorulmaktan arındırdı. Hz. Meryem'in rahmine bebek düşünce, kalbinde evlat sevgisi hâsıl oldu ve artık rızık temin etmek için azalarını kullanması gerekti. Nitekim hurma temin etmek için ağacı kendisine doğru silkelemesi emredildi. Yüce Allah, kendi kitabının sırlarını hakkıyla bilendir.
Tedebbür etmek;
"Kur'ân âyetlerini tilâvet ederken nefsi hesaba çekmek, Kur'ân'ı tedebbür etmek demektir."
Sabredenlere müjdeler vardır;
‎‫وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ‬‎ "Sabredenleri müjdele!" İnsanoğlu, sıkıntı bulutlarının dağılmayacağını zannedip asla ümitsizliğe düşmemelidir. Her şeyin bir zamanı vardır. Şu iyi bilinmelidir ki kurtuluş, zorluk ve darlıktan sonra gelecektir. Bunun pek çok delili vardır. Mesela dikkat edilirse Allah Teâlâ yukarıda zikredilen âyette, "Sabredenleri teselli et" buyurmamış bilakis; ‎‫وَبَشِرِ الصَّابِرِينَ‬‎ "Sabredenleri müjdele" buyurmuştur. Bu da gösteriyor ki, sabrın karşılığında bir kurtuluş, ecir, zafer ya da kolaylık vardır. Zira müjde, bir mükâfat ya da bir kurtuluş için verilir.
Reklam
Allah Teâlâ'nın engin rahmeti;
‎‫هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ‬‎ "İşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi denir." Kıyâmet gününün anlatıldığı bu ayette, Allah Teala'nın isimlerinden "Rahman" isminin kullanılmasının hikmeti şöyle ifade edilmiştir: Kıyamet gününde Allah'ın rahmeti, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar engin olacaktır. Bu sebeple kıyamet gününün anlatıldığı bu âyet-i kerîmede Allah'ın "Rahman" ismi zikredilmiştir. Bu ayette kalplerin korkudan yerlerinden çıkacağı bir halin anlatıldığı makamda kullar ümitsizliğe düşmesin, yıkılıp dökülmesin diye rahmeti ifade eden "Rahman" isminin zikredilmesi, Allah'ın rahmetinin enginliğindendir.
Cennet kapıları mü'minler için açık kalacaktır;
‎‫جَنَّتُ عَدْنٍ مُّفَتَّحَةٌ لَّهُمُ الْأَبْوَبُ‬‎ "(Onlara) Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır." Tefekkür edilirse, bu âyette eşsiz bir incelik olduğu görülecektir. Şöyle ki; bu âyete göre mü'minler Cennet'e girince, Cennet kapısı kapanmayacak, olduğu gibi açık kalacaktır. Ancak Cehennem kapıları ise, Cehennem ehli oraya girdikten sonra kapanacaktır. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ‎‫وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْتَمَةِ عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةً‬‎ "Ayetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir." Cennet kapılarının açık bırakılması, Cennet ehlinin orada diledikleri gibi dolaşmak, gitmek ve gelmek gibi tasarruf haklarına sahip olduğunu ve meleklerin yanlarına girip Rablerinden kendilerine selâm ve güzellikler getireceğini gösterir. Aynı şekilde kapıların açık olması, Cennetin bir güven ve emân yurdu olduğunu gösterir. Zira dünyada tehlikelere karşı kapılarını kilitleme gereği duyan Cennet ehli, Cennette buna ihtiyaç duymayacaktır. Buna karşın Cehennem kapıları Cehennem ehli üzerine sıkıca kapatılacak, Cehennem azabının yanında bir de hapis hayatı yaşayacaklardır.
Dualara İcâbet;
‎‫وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا‬‎ ‎‫دَعَانِ فَل ْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ‬‎ "Kullarım sana beni sorduğunda: Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar." Bu ayette السؤال (suâl) kökünden türeyen ‎‫سَأَلُكَ‬‎ (sana sorarlar) fiili gelmiş lâkin sonrasında bu soruya cevaben ‎‫قُلْ‬‎ (de ki) ‎‫ifadesi gelmemiştir. Halbuki Kur'anın bazı ayetlerinde‬‎ (sual/soru sorma) lafzından hemen sonra, "de ki" anlamına gelen ‎‫قُلْ‬‎ lafzının geldiğini görmekteyiz. Böylece aradaki vasıta kaldırılmış ve Allah'ın yakınlığı ifade edilirken, aradaki قُلْ‬‎ (de ki) ifadesi bile kaldırılmıştır. Bunda büyük bir incelik vardır: Allah Teâlâ, dua hâlinde kulu ile kendisi arasına bir vasıtanın girmesini istememekte ve sanki şöyle buyurmaktadır: "Kulum, vasıtaya dua vaktinden başka hâllerde muhtaç olabilirse de dua vaktinde benimle onun arasında vasıta yoktur." Kul, Rabbine ibâdet ve dua ettiği vakit, Rabbiyle arasındaki tüm vâsıtalar kalkar. Hatta âyetteki soru ve cevap arasındaki قُلْ‬‎ (de ki) lafzı dahi kalkmıştır.
Münafıkların Hali;
‎‫مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًا فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ‬‎ ‎‫الله بِنُورِه ِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلْمُتٍ لَّا يُبْصِرُونَ‬‎ "Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların nurunu (aydınlığını) giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır (artık hiçbir şeyi) görmezler." Şöyle ki; âyetin bildirdiğine göre münafıkların durumu, ateş yakan kimsenin durumuna benzemektedir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların nurunu giderir. Ancak yakılan şey ateş olduğuna göre, söndürülenin de ateş olması beklenirdi. Fakat ayette ateşi "söndürmek" yerine "nuru gidermek" ifadesi kullanılmış ve ذَهَبَ الله بنورهم "Allah onların nurunu giderir" buyurulmuştur. Bunun sebebi nedir? Çünkü ateşin, yakıcı olmak ve aydınlatıcı olmak üzere iki özelliği vardır. Yani ateş hem yakar/ısıtır hem de etrafını aydınlatır. Allah Teâlâ, âyette buyurduğu gibi münafıkların yaktığı ateşin nurunu yani aydınlatıcı olma özelliğini gidermiş ve ateşte sadece yakıcılık özelliğini bırakmıştır.
Reklam
Kıraat için uygun vakitler vardır; Bunların fazilet bakımından sıraları şöyledir: 1. Namazda kıraat, 2. Geceleyin kıraat, 3. Gecenin ikinci yarısında kıraat, 4. Akşam ile yatsı arasındaki kıraat. Bu vakitler, kıraat için en uygun vakitlerdir. Gündüzün en faziletli olan vakti, sabah vaktidir.
Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü! Allah'a hangi amel daha sevimlidir?" diye sordu. "Yolculuğu bitince tekrar yola başlayan" cevabını aldı. "Yolculuğu bitince tekrar yola başlamak nedir?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Kur'ân'ı baştan sona kadar okuyup her bitirişten sonra yeniden başlamaktır." buyurdu.
Sayfa 20 - Tirmizî, 3/2948Kitabı okuyor
"Kur'ân-ı Kerîm okuyan kimse, Kur'ân'ı Rabbinden dinliyormuş gibi okumalıdır ki, Kur'an'ın o eşsiz letâfeti ve güzellikleri kalbine ilham edilsin."
Sayfa 11 - İbn Kayyim, Medâricu's-SâlikînKitabı okuyor
"Kur'ân-ı Kerîm'in lafızları, şiddetlendiğinde yüksek dalgalar; yumuşadığında ise âhiret hayatının nefesi gibidir. Hakikate susamış gönüller, Kur'ân'ın beyân suyu ile hakikate kanar; daralmış yürekler, Kur'ân'ın Cennet esintisiyle ferahlar."
Sayfa 11 - Râfiî, İ'câzu'l-Kur'anKitabı okuyor
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir.” Tevbe,9/28
55 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.