Başbakanın dış kamuoyuna adanın cuntacılardan ve onların Kıbrıslı Türklere yönelen katliam tehditlerinden kurtarılması için Barış Harekatı olarak adlandırdığı bu savaşı Başbakan Yardımcısı “İslamın Haçlılara karşı yaptığı bir sefer olarak görüyor” ve göstermek istiyordu. Dahası,birinci harekatın BM isteği ile bir ateşkesle sonuçlanmasını da kabul etmek istemiyordu. Oysa bırakınız BM’nin isteğini silahlı kuvvetlerimizin ikmal gereksinmesinin karşılanması için de bir soluk alma ihtiyacı vardı. Özellikle jetlerimizin kullandığı yakıt stoklarımızın azalmış olması, azalan yakıt, cephane gibi hayati malzemelerin ABD tarafından bize uyguladığı ambargonun engeline takılmıştı. Ama ne gam! Hoca, kendisinin Suudi Arabistan’a gitmesine ve giderken bir torba dolusu Rum askeri kulağı götürmesine de imkan tanınırsa, İslam dünyasının bu ikinci Fatihi için sadece keseyi açmakla yetinmeyeceğine askerlerini de cihada göndereceğine bizleri inandırmak için ısrarını sürdürmekten vazgeçmiyordu. Onun bel bağladığı Suudi hanedanı, İslam aleminin sözcülüğüne soyunan Başbakan Yardımcısı Erbakan’ı günlerce Riyad’da bekletti. Pot kırma olasılıklarını frenlemek için heyete katılan CHP Tokat milletvekilini, Devlet Bakanı İsmail Hakkı Birler’i ve tüm delegasyonumuzu, birer altın kol saati armağan ederek, elleri boş gönderdi.