1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. İlkokulu burada okudu. İlkokuldan sonra, esnaflık ve işçilik yaptı. Sonraki yıllarda siyasi görüşlerinden dolayı bir süre hapis yattı. Tahliyesinin ardından ortaokulu ve liseyi Açık Öğretim’den tamamladı. 2005 yılında Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazandı. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te yüksek lisansını tamamladı. Osmanlıca ve İngilizce bilir. Değişik dönemlerde, siyasi gazetelerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları ve filmler üzerine incelemeleri, denemeleri ve eleştirileri yayımlandı. Yayımlanmış kitapları: Kemalizm Sovyetler Sosyalizm (Ceylan Yayınları, 2008), Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal (Açılım Kitap, 2014), Resmi İdeoloji ve Kemalizm (derleme, Ceylan Yayınları, 2013), Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme (derleme, Ütopya, 2013). Halen, bu kitabın da mekânı olan Burdur’un Çavdır ilçesinde yaşamakta ve Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde doktora yapmaktadır.
Nietzsche'nin meşhur öğüdü şöyledir: "Büyük borçlar insanı minnettar değil kindar yapar; eğer önemsiz bir yardım unutulmamışsa içten içe giderek kemiren bir kurda dönüşür..."
Erkek doğulmaz, erkek olunur -bir bebek olarak doğup, ergenlikten adamlığa doğru gidilen yolda- fiziksel özellikler tarafından organize edilmiş ve biyolojik olarak önbelirlenmiş mecburiyetler takip edilir. Erkek olmak, toplumsal hayata toplumsal cinsiyet tarafından belirlenmiş bir varoluş olarak, bir erkek olarak iştirak etmek demektir. Erkek doğulmaz, fakat erkek olunur. Ve erkek kendisini belirli bir tarihsel ve sosyal bağlamda aktif olarak varetmek zorundadır. Erkekliğin anlamı ne tarihsel bağlamları aşkın ne de kültürel olarak evrenseldir; ve erkeklik ne Y kromozomu tarafından ne de testesteronun faaliyeti tarafından oluşturulan bir şeydir. Daha ziyade, erkeklik kültürden kültüre ve zamandan zamana değişen anlamlara sahiptir.
Baudrillard, Baştan Çıkarma Üzerine isimli çalışmasında, Batı kültürünün hakim olduğu toplumlar için çok net bir şey söyler: "Bizim bütün kültürümüz erken boşalma kültürüdür" (Baudrillard, 2005: 52). Baudrillard'ın burada ima ettiği şey aslında, (erken) boşalmaya dayalı erkeklik yıkımının (Bataille bu deneyimi ölüm ile eşitler) aslında erkek için bir tür çaresizlik kültürü olduğu ve bu yıkımın sürekli olarak başka oyunlarla perdelenmeye çalışıldığıdır.
Sanırım 8 – 9 yaşlarımdayım, karşı komşumuz vardı şen şakrak 3 çocuklu Emel teyze. Sık sık gelir giderdi bize, Kocası Emin amcayı ise arada sırada görürdüm. Gerçi sadece ben değil karısı dahil herkes arada sırada görüyor. Adam sağda solda, rastlayana aşk olsun …
Bir sabah erkenden çocukları ile birlikte geldi Emel teyze. Hırpalanmış yüzü gözü şiş
Araştırma kitabı olması nedeniyle çok istekle başlamasam da, aynı zamanda roman tadı vermesiyle elimden bırakamadığım kitaplardandır. Başlangıçta birtakım tanımlar, alanda ilgisi olmayanlara sıkıcı gelse de erkekliğe bakış açısını irdelemesi ve çeşitli erkeklik hallerine ışık tutması bakımından etkileyici bir kitap..
Küçük bir ilçe özelinde Türkiye’nin dönüşüm geçiren taşrası ve sektörün ekonomi politiği detaylı bir şekilde incelenmiş. Yazar, aynı zamanda yaşadığı ve çalıştığı yerde bu çalışmayı yapmış. Yazarın “aile kavramına yüklediği anlam” üzerine yaşadığı hayal kırıklığını ise paylaşmamak elde değil.