Öne Çıkan Özcan Doğan kitaplarını, öne çıkan Özcan Doğan sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Özcan Doğan yazarlarını, öne çıkan Özcan Doğan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Büyük bir insan yığının içinde duruyorum kıpırtısız bir şekilde. Başımı kaldırıp etrafıma baktığımda, her yerde aynı kişiyi görüyorum. Bu büyük kalabalığın aslında bir tek kişiden oluştuğunu fark ediyorum. Soğuk ve ifadesiz bir yüzle bana bakıyor. Ama beni göremiyor. Buna rağmen, göremediği hâlde bana bakıyormuş gibi davranmasın beni huzursuz ediyor. Amaçsız ve tepkisiz bir şekilde üzerime doğrultulan binlerce bakışla kendimi köşeye sıkışmış gibi hissediyorum. Kaçıp kurtulmak istiyorum ve tek kişiden oluşan bu kalabalığı yararak ilerliyorum.
İnsanlarla ve onların ellerinden çıkan şeylerle örülü bir dünyadayım; buna rağmen, insanların bu kadar içinde olmama rağmen, giderek insanlıktan çıktığımı, bir makineye dönüşmeye başladığımı hissetmeye başladım.
Yoldan geçen insanların bana soran gözlerle baktıklarını görüyorum bazen. İçinde bulunduğum durum, yaşam biçimim, onlar için kesinlikle kabul edilemez, bunu biliyorum. Bana yaklaşmaktan, istemeden de olsa bana dokunmaktan çok korktuklarını hissediyorum. Hoş, benim de onlara yaklaşmak gibi bir niyetim yok. Ama bazen acıyarak ya da aşağılayıcı bir tavırla bakmaları beni rahatsız ediyor. Rahatsızlık demeyeyim de, daha çok tuhafıma gidiyor, gülüyorum. Çünkü bu şekilde bana baktıklarında neler hissettiklerini biliyorum. Onların gözünde ben, daha iyi, daha güzel ve daha anlamlı bir yaşam sürme gereğine dair iyi bir örneğim. Varlığım onlara nasıl yaşanılmaması gerektiğini gösteriyor. Ben ve benim gibiler, sokaklarda yaşayan yoksul ve kimsesiz insanlar, onların hayata tutunma nedenleriyiz sanırım. Bana baktıklarında kendilerinin iyi bir durumda olduklarını hissediyorlar; kendilerini hep daha aşağıda olan insanlarla kıyaslayarak tatmin ediyorlar. Onları alıyorum, ama onların beni anlayabileceklerini sanmıyorum. Çünkü beni anlamamak için, ne düşündüğümü ve ne hissettiğimi bilmemek için çalışıp duruyorlar. Oysa, bir anlığına zamanı durdurup dışarıdan kendilerine bakmalarını sağlamak mümkün olsaydı, dünyanın sunduğu manzarayı gördüklerinde şaşkına dönerlerdi kuşkusuz.
Sokaklarda yaşıyoruz hepimiz. Bir evi olan insanların bile temel yaşam alanıdır sokaklar. Sokakla olan bağlarını korudukları sürece evlerinde rahat olabiliyorlar. Öyle ki, bir sabah kalkıp sokakların bomboş olduğunu görseler, büyük bir şaşkınlık ve tedirginlik duyarlar. Her gün geçtikleri alanlar, uğradıkları mekânlar bütün anlamını yitiriverir. Tek başlarına bu yalnızlığın ve sessizliğin içinde gezinmeye cesaret edemezler. Soğuk bedenleriyle göğe yükselen yapılar içlerine korku salmaya başlar. İnsanlarını yitiren evler birer taş yığınına, kimsenin açamadığı kapılar kuru birer ağaca, camlar erimiş kum yığınlarına dönüşür yeniden. Korkunç bir kabusun içine düşmüş gibi olur insanlar. Kendilerini uyandıracak tek bir kişi bile kalmamıştır artık. Büyük bir insan boşluğu doldurur her yeri. Hiç tanımadıkları insanlar bile eksikliğini duydukları birer tanıdık hâline gelmeye başlar. Ve binaların arasından çıkıp gelen küçük bir çocuk, kurtarıcısı olur insanlığın.