Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Özcan Doğan

Özcan DoğanBay How Ne Yapmalı? yazarı
Yazar
Çevirmen
6.5/10
34 Kişi
102
Okunma
6
Beğeni
2.785
Görüntülenme

Özcan Doğan Gönderileri

Özcan Doğan kitaplarını, Özcan Doğan sözleri ve alıntılarını, Özcan Doğan yazarlarını, Özcan Doğan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Attığım her adımla, yeryüzü tükeniyor sanki ayaklarımın altında..." Büyük bir huzursuzlukla söylenmiş olmalı bu söz. Yok olmaktan korkan ama yine de yokluğa doğru ko- san bir insana ait kuşkusuz. Belki de tam tersi olacak ve ölümü arzulayan bir insan sahiplenecek bu haykırışı. "Yorgunum, uyumak ve unutmak istiyorum her şeyi." Eğer böyle bir cümle kuruyorsam, kendimi, hayatın kullanıp attığı bir paçavra gibi hissediyorum demektir; ya da büyük bir darbe yemişimdir insanlardan ve benim için hiçbir şeyin önemi yoktur artık; bilemiyorum, ama hüzünlü bir şeyler anlatıyor bu söz.
Belki bir yanılsamadır İnga, gerçeği ıskalayan bir hayalden ötesi değildir belki. Peki ya sizler? Nedir şu gerçekliğinize kanıt getirenler? Damarlarınıza kim kan oluyor, kim gözünüze fer? Yaşam bir mucizedir diyorsunuz, ölüm bir kehanet! Nedir bu yıldızlar peki, bu gök neye delalet ? Ve Tanrı neresinde bu işin, Deccal neye işaret?...
Reklam
Ya da insanın gerçek kişiliği çıkıp geliyor bazen, dedi Mehmed. Önüne çektiğimiz yapay duvarlardaki çatlaklardan sızıyor ve bizi biz yapan şeyi ele veriyor.
Her gün akşam olurken, her gece kendi köşeme çekilirken, dışarıyı yırtarak yeniden içe dönüyorum; etrafa dağılan parçalarımı yeniden bir araya getirmeye çalışıyorum. Ve ertesi gün bir bütün halinde kalabilmenin yollarını arıyorum. Çokluklardan arınmalıyım, diyorum.
İnsan bu varoluşunu sonlandığı, seslere büründüğü noktada başlar... Dışarıya adımımı attığım anda binlerce parçaya bölünüyorum. Dışarısı bedenimin bir parçası oluveriyor. Ellerime ve gözlerime dönüşen tenim üzerinde dışarıya açılıyorum ve çokluk kipinde insanların dünyasına dokunuyorum.
İnsanların dünyasına uzaktım ben hep. Uzak olduğum şey insanlığın kendisi değil, yaşama algılama biçimiydi.
Reklam
Bir ölü için kazılan yaşam dolu bir toprak. Ölüm ve yaşam ancak bu kadar bir arada olabilirdi belki de.
İnsanların bir yanı da bu gece gibi karanlıktı. Karanlıkta insanın kendisinden başka kötülük yoktur. O yüzden karanlıktan hoşlanmaz insanlar, kendilerinden korktukları için belki de. Aydınlıktan da korkarlar ama. Hep bir şeyler saklarlar ve ışığın o şeylere dokunup ortaya çıkarmasını istemezler. Aydınlıkta giyinip karanlıkta soyunurlar ve kötü dedikleri şey bütün şeyleri karanlıkta yaparlar. Gerçek insanlar karanlıktaki insandır o yüzden, kendi karanlığındaki insan.
Ruhunuz yok olduğunda bedeniniz de onunla birlikte yok olmuyor hemen. En kötüsü de, bu dünyada yaşarken kimsenin umurunda olmadığınız gibi, ölü bedeninize bile saygısı yoktur kimsenin. Eskimiş ve artık işe yaramayan bir paçavra gibi atılırsınız bir kenara. Her şeyden önce, hayat sizi kullanıp atmıştır bir köşe- ye. Bedeniniz içi boşalmış bir kabuktan ve ağır ağır çürüyerek yok olan soğuk bir kütleden farksızdır artık. Ama ölünüzün bile bir ağacın ya da bir yaprağın ölüsünden farklı olmasını istersiniz yine de. Oysa hayat bununla ilgilenmez. Ölenlerin ne hissettiğini umurunda değildir onun. Yaşayanlarla ilgilenir o.
Reklam
Belki de gerçek hayat dedikleri şeyin kendisi bize fazla ağır geliyor ve bu yüzden oyun dünyasının bir parçası olarak kalmayı tercih ediyoruz.
Kız çocukları küçük yaşlarına rağmen oyunlarında hep büyüklerini taklit ediyor, onlar gibi konuşup, onlar gibi davranıyorlar. Çocuk hâlleriyle yetişkin olmayı öğreniyorlar. Büyüklerin oyuncakları olan bu çocuklar, plastikten yapılma küçük bebekleri, yani küçük insancıkları kendilerine oyuncak yapıyor ve onlara çocuklarıymış gibi bakıyorlar. Hatta küçük oyuncakların bile kendi çocukları var. İnsanlar oyunları kendi yaşamlarının dışında kurmaca bir yaşam olarak tasavvur ediyorlar; böyle olunca da bu kurma- canın dışında yer alan kendi yaşamları gerçek hayatın ta kendisi oluveriyor. Bu sayede kendilerini normal insanlar olarak görmeye başlıyorlar ve yaşadıkları hayat olması gereken, yaşanabilecek tek hayat oluyor.
İstedikleri şeyler artıkça, hep daha fazla bedene ihtiyaç duyarlar. Yapmak istemedikleri bütün şeyleri başkalarının elleriyle yapar, gitmek istemedikleri yerlere başkalarının ayaklarıyla gider ve görmek istemedikleri şeylere başkalarının gözleriyle bakarlar. Giderek başkalarının bedeni- ni kendi bedenleri gibi kullanmaya ve onlarla yaşamaya başlarlar. Böylece bir sürü uzuvları olan birer canavara dönüşürler. Çember genişlediğindeyse, hiç tanımadıkları yaratıklar onlar için çalışmaya başlar. Sonuçta oturdukları yerden bir sürü şey yapmış olurlar. Ve yeri geldiğinde, hiç tanımadıkları birini bir başkasının elleriyle öldürmekten çekinmezler. Bütün eller, ayaklar ve gözler satılıktır artık. Tek eksikleri üzerlerindeki etiketlerdir.
Sokaklarda yaşıyoruz hepimiz. Bir evi olan insanların bile temel yaşam alanıdır sokakla. Sokakla olan bağılarını korudukları sürece evlerinde rahat olabiliyorlar. Öyle ki, bir sabah kalkıp sokakların bomboş olduğunu görseler, büyük bir şaşkınlık ve tedirginlik duyarlar.
İlk uyanan biz olduğumuz için, sabahın açlığını ilk hisseden de biz oluyoruz.
108 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.