Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Paul Dumont

Paul DumontMustafa Kemal yazarı
Yazar
Derleyen
4.5/10
18 Kişi
68
Okunma
4
Beğeni
1.928
Görüntülenme

Paul Dumont Gönderileri

Paul Dumont kitaplarını, Paul Dumont sözleri ve alıntılarını, Paul Dumont yazarlarını, Paul Dumont yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Batılı modern kent şemasında çıkmaz sokağa ilişkin olumsuz imajın nedeni, bu tip yolun geçişi olanaksız kılmasındandır. Oysa İslâm kenti bir uçtan öbürüne, bir mahalleden diğerine kişilerin diledikleri gibi geçebilecekleri bir alan değildir; kapı, çarşı, büyük cami gibi kamusal niteliği en belirgin yerlerden en özel mekan olan eve büyük sokak, küçük sokak ve çıkmaz sokak aracılığıyla, yani gittikçe kamudan özele geçmeyi sağlayan bir ilerlemeyle varolabilir. Bu peteksi sistemde -Batı'nın çok hoşlandığı labirent nitelemesi doğru değildir- çıkmaz sokak mahremiyetin ve korunmanın bütün avantajlarına sahiptir.
Sayfa 13
Ne var ki, Abdülhamit döneminin ahlakçılığı, daha dar davranış kurallarını dayatmanın arkasındaydı onlara. Böylece 1901 tarihli bir nizamname, kadınların, Avrupalı dükkanlara uğramalarını önlüyor ve arabada bile peçe takmaya zorluyordu onları; çarşafların uzunluğu ve kalınlığı ile giyecekleri ayakkabıların tipi ayrıntılı biçimde düzenleniyordu; sokağa, yanında biri olmadan çıkmayı göze alan kadınlar tutuklanacaklardı.
Sayfa 21 - CumhuriyetKitabı okudu
Reklam
Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin M.Kemal Atatürk
163 syf.
·
Puan vermedi
Atatürk kitaplarını büyük bir hevesle okurum; ancak bu kitap için aynı şeyi söyleyemem. Anlatım tarzı zaman zaman sıkıcı olsa da en azından az sayfa içermesi sebebiyle çabucak bitirilebilir. Bu kitapla ilgili en ilginç olan şey ise; J.P.Roux’un Türklerin Tarihi adlı eserinde, kitap sonundaki 15.bölüm kaynakçasında Dumont’un eseri için “mükemmel” yorumunu yapması. Oysa çok daha mükemmel eserler var, hem de oldukça uzun yıllardır.
Mustafa Kemal
Mustafa KemalPaul Dumont · Kültür Bakanlığı Yayınları · 19943 okunma
Avrupa'daki sürgün yıllarında, Jön Türkler, Avrupa adetlerini görüp tanıdıktan sonra, kendi toplumlarındaki kadının durumu üzerinde çok düşünmüşlerdi: İçlerinden kimileri, kadının kurtuluşunun, Osmanlı Devleti'nin ilerlemesinde bir anahtar olduğu görüşündeydiler; bir bütün olarak ise, Osmanlı kadınının, eğitimin ilerlemesi sayesinde, Batılı kadının örneğine göre gelişmesini görme dileğindeydiler.
Pek uzun süre Abdülhamit cenderesi içinde kalmış sosyal güçler özgürlüğe kavuşmuşlardı birden. Osmanlı toplumu, tarihinde ilk kez olarak, söz, basın, toplantı özgürlüğünü keşfediyordu. "Hürriyet", bütün sorunları çözecek ve bütün arzuları doyuracak, bir büyülü kelime olmuştu. "Hürriyet sarhoşluğu", taşkınlıklara, disiplinsizlik ve anarşi gösterilerine, vergi ödemeyi reddetmeye yol açtı. Görevliler, dairenin yolunu tutmak istemiyorlardı artık, öğrenciler de okulun ...
Reklam
Fiyatlar yükselmişti İstanbul 'da, 1900 ile 1908 yılları arasında, bir okka (1.3 kg) buğday 34 paradan 54 paraya (40 para=1 kuruş); bir kile (37 litre) arpa 12 kuruştan 19 kuruşa çıkmıştı. Bu enflasyon, ücretlilerin, memur ve müstahdemlerle aşağı halktan insanların durumunu daha kararsız ve güvensiz kılarken, ticaret ve alışverişi de destekliyordu.
Ayaklananların arkasındaki ipleri kim çekmişti? Abdülhamit mi? Gerçekten, görünüşe bakılırsa, sultan ayaklanmanın kışkırtıcısı değildi; ancak, bir kez patlak verdiğinde de, ondan bir şeyler elde etmeye kalktı ve buna bakıp, Jön Türkler onu sorumlu tutacaklardır olaydan ve Yıldız'daki despottan sonunda yakalarını sıyırabilmenin alabildiğine hoşnutluğunu duyacaklardır. İngiltere miydi perde arkasındaki? Jön Türklerle arası soğuk olan İngilizler, muhalefeti desteklemişlerdi hiç kuşkusuz. Ne var ki, muhalefet cephesinde aramalı gerçek sorumluları!
12 Nisan 1909'u 13 Nisan'a bağlayan gece, Türkiye'de "Otuz bir Mart Vakası" diye adlandırılan ayaklanma patlak verdi (2). İstanbul 'da yerleşen ve derneğin propagandasının alabildiğine işlediği 1. Ordu'nun askerleri, çoğu diplomalı (mektepli) subaylarının silahlarını ellerinden alırlar; kente yayılarak, Galata Köprüsü'nü aşıp, Parlamento'nun karşısındaki Sultanahmet Alanı'nda toplaşırlar. 13 Nisan günü boyunca, başka birliklerden olanlar, din adamları ve medrese öğrencileri gelip katılır kendilerine. Osmanlı tarihinde, askerle din adamları, iktidara karşı ayaklanmada dirsek dirseğedirler bir kez daha: Şeriata sıkı sıkıya uyulmasını; Harbiye Nazırı'nın ve Jön Türklerin dinsizliğinin simgesi olan Mebusan Meclisi Başkanı Ahmet Rıza Bey'in görevden ayrılmasını isterler. (2) Julien takvimindeki 31 Mart'tır bu.
Nisan (1909) ayının başlarında, gericiliğin güçleri örgütlendiler. Kıbrıs kökenli bir Bektaşi dervişinin, Vahdeti 'nin aylar öncesi kurduğu lttihad-ı Muhammedi Cemiyeti (İslam Birliği Derneği), ikinci sıradan ulemayı yeniden bir araya getiriyordu. "Enternasyonalist" havalı, bir tür misyoner örgütlenişti bu ve halka seslenen bir İslamı dile getiriyordu. Volkan adlı gazetesi, ülkeyi uçuruma götürmekte olan "bir avuç Allahsız"a karşı korkunç eleştirilerde bulunuyordu aylardır. Dernek, programını açıklamak için, Peygamberin doğum günü olan 5 Nisan'ı seçti; program, İttihatçıların laik ve Batıcı eğilimlerinin tersine, İslam ülküsüne çağrıda bulunuyordu.
Reklam
Güvendikleri adamın işbaşından uzaklaştırılmış olmasına iyi gözle bakmayan İngilizler, bu şiddetli saldırıları destekliyorlardı. İngiliz elçiliğinin baş tercümanı Fitzmaurice, İstanbul 'daki İngiliz gazetesi olan Levanı Herald aracılığıyla, korkunç eleştirilerle yüklü bir kampanya sürdürüyordu İttihatçılara.karşı.
7 Ekim'den (1908) başlayarak, Kör Ali adlı bir hocanın yönlendirdiği bir kalabalık, Saray'a gidip sultandan şeriatı geri getirmesini istedi. Jön Türklere karşı propaganda boşalıyordu. Şeyhülislam ile yüksek düzeyde ulema, başından beri rejimi desteklese de, dinsel kademenin -daha tutucu olan- aşağı sıralarında, imparatorluğun yeni felaketlerinden anayasa sorumlu tutuluyor; özgürlük ve eşitlik, yabancı, tehlikeli kavramlar olarak görülüyor; Jön Türklerden bilinen modern örfler horlanıp aşağılanıyordu.
Parlamento, 17 Aralık 1908 günü, büyük bir törenle açıldı. Açış söylevinde, Abdülhamit, anayasaya bağlılığını yeniden belirtti: Halkın eğitim düzeyinin yükseldiği bugünkü durumda, anayasanın tekrar yürürlüğe konmasına hiçbir engel kalmamıştı, diyordu konuşmasında.
Sait Paşa, komiteye daha iyi karşı çıkabilmek amacıyla, iki nazırlığın, Harbiye ve Bahriye nazırlıklarının seçimini sultana bıraktı. Pek büyük bir şey öne sürülmüştü kumarda: Orduyu denetleyecek olan, gücü hatırı sayılır ölçüde genç subaylara dayanan Jön Türk hareketini de yola getirebilecekti aynı zamanda. Sait Paşa, güç denemesinde başarısızlığa uğradı ve görevden ayrılmak zorunda kaldı.
52 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.