Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Pierre Renouvin

0.0/10
0 Kişi
14
Okunma
4
Beğeni
601
Görüntülenme

Pierre Renouvin Gönderileri

Pierre Renouvin kitaplarını, Pierre Renouvin sözleri ve alıntılarını, Pierre Renouvin yazarlarını, Pierre Renouvin yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
20. yüzyıl başlarında en belirgin durum Avrupa'nın üstünlüğü idi. Paul Valery'in deyimiyle "Asya kıtasının bu küçük burnu" dünyanın yazgısını belirlemekte ve öteki kıtalardaki işlerin gidişine yön vermekteydi.
Almanlar aynı taktiği II.Dünya Savaşı'nda denemişti. Sonuç hüsran
On beş yıl önce belirlenmiş Alman savaş planı, yansız Belçika topraklarından geçerek hemen Fransa'ya karşı yöneltİlecek büyük bir saldırıyı öngörüyordu: Fransız­lar'ın müstahkem mevki hattının kuzeyinden dolaşacak bu taarruz "altı haftada" kesin bir zafere ulaşabilir, daha sonra da bütün Alman Kuvvetleri Rusya'ya karşı kullam­ labilirdi. Bu nedenle Genel Kurmay batı cephesinde 78 tümen topladı; bu Alman tümenlerinin karşısında, üç ay­ n komuta altında olan 83 tümen (72 Fransız, 5 İngiliz, 6 Belçika tümeni) bulunuyordu; Almanlar, Fransa karşı­ sında zafer kazanılıncaya kadar, Ruslar'ın harekete geç­ mesini engelleme konusunda Avusturya-Macaristan'a güvendiklerinden, doğu cephesinde yalnızca 9 tümen bırak­mışlardı. Savaşın çok kısa süreceğine (en çok beş ya da altı ay) inanıyorlardı: Fransızlar'ın yenilgiye uğratılma­ sından sonra, doğu cephesinde sonucu elde etmek için birkaç büyük muhareb e yetecekti.
Reklam
Troçki'nin kaleme aldığı bu metni, "siyasal grevler'' hatta "iç savaş"ı başlatmak için söylenmiş bir komut sa­yan Lenin, "korkaklık" olarak kabul etti. Bununla birlik­te Lenin, sürekli organı (Uluslararası Sosyalist Komisyonu) Bern'de bulunan yeni harekete katılmayı ve, dahası, Manifesto'yu imzalamayı reddetmediyse de ayn bir gru­bu, "Zimmerwald solu"nu örgütledi: Lenin, gazetesi So­zialdemokrat'ta, barış için mücadelenin -eğer sınıflar mü­cadelesine, yani işçi sınıfımn "devrimci" mücadelesine bağlı değilse- "boş laf'tan başka bir şey olmadığını yazdı
I.Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında sosyalizm
Uluslararası sosyalist öğreti açık bir iflas halindeydi. Uluslararası Sosyalist Büro, 29 Temmuz 1914'te , savaş tehdidi altında bulunan bütün devletlerdeki sosyalist ör­gütlerin hepsine, savaşı engellemek için şiddetli gösterilere girişme çağrısı yaptıysa da, hiçbir olumlu sonuç ala­madı. Bütün ülkelerde sosyalist kitleler ve hemen hemen bunlann bütün liderleri, yurtseverce bir coşku içindeydi­ler: ulus duygusu doruk noktasına ulaşmış, işçi sınıfları arasındaki uluslararası dayanışma ülküsünü bastırmıştı. Büyük sendika merkezleri ne grev, ne de gösteri yapmayı düşündüler. Sosyalist partiler ülkelerinin hükümetine destek verdiler ve savaş ödeneklerini onayladılar. Parla­mento gruplannın "kutsal birlik"e katılımı Paris'te de Berlin'de de eksiksiz gerçekleşti; Londra'daysa İşçi Par­tisi'nin lideri Ramsay MacDonald ''yansız''lığını ilan ettiği için katılım eksiksiz olamadı; St. Petersburg'da yanlızca birkaç (on kadar) aşırı sosyalist savaş al'eyhine oy kul­ landı: bunlar, şefleri (Lenin) sü r günde yaşayan Rus sos­yal demokrat partisinin aşırı ucunun temsilcileri, yani Bolşevikler' di. Güçsüzlüğünün bilincinde olan Uluslarara­sı Sosyalist Büro, tepki göstermeye kalkışmadı. Bununla birlikte uluslararası sosyalist ilişkiler Eylül 1915'te yeniden başladı. Girişimin önderliği, İtalyan sos­ yalist yöneticilerinden yardım gören (bu yöneticilerden yalnızca biri, ulus duygusunu uluslararası ülküden üstün tutan Benito Mussolini, Ocak 1915't e partiden çıkarıldı) yansız sosyalistlerin elindeydi.
I.Dünya Savaşı ve ulusal azınlıklar
Ulusal azınlıklar" sorunu, savaşın ilk aylanndan başlayarak etkin roloynamaya başladı. Savaşan ülkeler arasında bu güçlüklerle karşılaşmayan tek devlet Fran­sa' ydı. Almanya'nın topraklan üzerinde beş milyon yerli olmayan insan yaşıyordu: Alsace-Lorraineliler, Poznan ve Batı Prusya'daki Polonyalılar, Kuzey Schleswig'deki
Bu iktisadi savaştan en büyük zaran Al manya gördü. Kuşkusuz Almanya, Avrupa'nın en büyük sanayi devle­tiydi, ama ba nş zamanında gerçekleştirdiği dışalımların büyük bölümünden artık yoksun kalmıştı. Almanya, 1915'ten başlayarak besin maddelerini karneye bağlamak zorunda kaldı.
Reklam
I.Dünya Savaşı ilk yıllarında İtalya:
Bazılarıysa, İtilaf Devletleri'nin saflarında müdaha­leye geçilmesini savunuyordu: çünkü, onlara göre, "düş­manın elinde" kalmış bütün ülke topraklannı geri alma­ nın ve Adriyatik Denizi'ne egemen olmanm tek yolu buy­du.Kamuoyundaysa farklı görüşler vardı müdahaleden yana olanlar, sağcı liberaller, farmasonlar, Hırıstiyan de­mokratlar (çok küçük bir öbektiler), reformcu ya da mu­halif (Mussolini) sosyalistler, cumhuriyetçilerdi; yansızlık taraflarıysa, solcu liberaller, Katoliklerin çoğu, sosya­listlerin ve sendikacılann çoğundan oluşuyordu. Parla­mento, on iki yıldır siyasal yaşama egemen olan Giolit­ti'nin etkisindeydi ve bütün gücüyle yansızlık hareketini destekliyordu. Salandra'nın başkanlığındaki hükümet, yalnızca İtalya'nın "kutsal egoizminden" esinlenmek istediklerini açıkladı. Dolayısıyla hükümet, 1915 başında her iki tarafla da görüştü. Dört aylık çetin görüşmelerden sonra karara vardılar. Avusturya-Macaristan hükümeti­ne Adriyatik Denizi programını kabul ettiremediğinden, İti­laf Devletleri'yle 26 Nisan 1915'te gizli bir antlaşma im­zalandı; antlaşmaya göre İtilaf Devletleri, Avusturya­ Macaristan İmparatorluğu'nun İtalyanca konuşulan top­raklannın yanısıra, Dalmaçya kıyılarının büyük bölümü­nü de İtalya'ya bırakmaya söz veriyorlardı. Parlamento çoğunluğu verilen bu sözleri reddetmeye hazır gibi görü­nürken kamuoyunda ortaya çıkan bir hareket bu direnişi kırdı. Büyük kentlerindeki halk gösterilerinde "Yaşasın savaş" diye bağrılan tek ülke İtalya oldu. 20 Mayıs 1915'te, Parlamento askeri ödenekleri onaylamak zorun­da kaldı.
I.Dünya Savaşı İtalya'nın çıkarı:
İtalya'nın tavrı çok başka bir önem taşıyordu: çünkü bu büyük devletin (36 milyon nüf.) bir askeri gücü, Akde­niz'de çok önemli bir stratejik konumu vardı. Bütün siya­sal çevreler Avrupa'daki savaşın İtalyanlar'ın milliyetçi özlemleri için elverişli bir fı rsat yarattığına inanıyorlardı: zira sözkonusu savaş, Avusturya-Macaristann İmparator­luğu'nu, İtalyan halkın yaşadığı toprakları terketmek zo­runda bırakabilirdi . Ama bazı çevreler Trentino'nun ko­parılmasını ve belki de Trieste kentinin özerk bir statüye kavuşmasım yeterli görüyorlardı ve bunların da savaş riskine girmeden, bir görüşmeyle elde edilebileceğine ina­nıyorlardl.
I.Dünya Savaşı Yunanistan'ın çıkarı:
Yunanistan (4.800.000 nüf.), Makedonya'da elde etti­ği toprakları, Bulgar isteklerini sonuçsuz bırakarak koru­mak istiyordu; ama aynı zamanda, Doğu Trakya'ya kom­şu bölgelerde, Anadolu'da ve Ege Denizi adalarında Türk egemenliği altında yaşayan Rumca konuşan halklara göz dikmişti: bu halkları "kurtarmak", yeni Yunan devletinin kuruluşundan başlayarak milliyetçi iddianın esinlediği "megalo idea" idi. Bu duygular ve çıkarlar Yunan siyase­tini İtilaf Devletleri'ne yakinlaştırmak zorundaydı: yansızlığü geçici bir çıkar yol olarak gören meclis başkanı Venizelos'un izlediği siyaset işte buydu. Ama, Il. Wilhelm'in kayınbiraderi olan kral Konstantin ise Avrupa'daki sava­şın Almanlar'ın zaferiyle sona ereceğine, yansız kalmanın Yunanistan'ın temel çıkarlarına uygun düşeceğine inanı­yordu.
I.Dünya Savaşı Bulgaristan'nın çıkarı:
İkinci Balkan Savaşı'nda (1913) yenilen Bulgaristan (4.700.000 nüf.), öç alma umudunu yitirmemişti: Bulga­ristan'ın gözü, Romanya'ya bırakmak zorunda kaldığı Dobruca'ya ve özellikle de Yunan ve Sırp Makedonya'sına çevriliydi. Sırbistan kritik duruma düşer düşmez Bulgar politikasının bundan yararlanmaya çalışması hiç de şa­şırtıcı değildi. İttifak Devletleri Bulgaristan'a avantajlar sunmaya hazırken, Rusya Slav dayanışmasının tarihsel amlanna başvurmaktan öte bir şey yapamıyordu. Bulga­ristan'ın yansızlığı, 1915 sonbaharında sona erecek bir bekleyiş tavrından başka bir şey değildi.
Reklam
I.Dünya Savaşı Romanya'nın çıkarı:
Romanya'nın (7.500.000 nüf.) gözü, Rusya (Besarab­ ya) ile Avusturya -Macaristan (Erdel, Temeşvar ya da Ta­mışvar, Bukovina) topraklarında yaşayan, Romence ko­nuşan halklardaydı. Savaşın patlak vermesinden beri , İttifak Devletleri Romanya'ya bir söz vermekteydiler: 1883'­ ten bu yana Romanya'yı Avusturya-Macaristan'a bağlayan antlaşmayı imzalamadığı takdirde Besarabyn Roman­ya'ya bırakılacaktı. İtilaf Devletleri'yse, kendi saflarında yeralması durumunda Erdel'i elde edebileceği umudunu aşılıyorlardl. 3 Ağustos 1914'te Romanya hükümetinin yansızlığını açıklaması, savaşan her iki öbekle de 1916 yazına kadar sürdüreceği pazarlıklara açık kapı bırakıyordu.
Ağustos 1914'te, iki Orta Avrupa devleti, 147 piyade ve 22 süvari tümenini -silah altında bulunan ya da ihti­yat olarak- savaş hattına sürebiliyordu. Büyük nüfusuna karşın İtilaf Devletleri, harekatın ilk haftalarında 167 pi­yade (silah altında ve ihtiyat olarak) ve 36 süvari tümeni­nin üzerinde kuvvet çıkaramıyordu: sürekli beslediği ordusu çok küçük olan Büyük Britanya, savaş hattına an­cak 5 piyade tümeni gönderebiliyordu; Rusya, demiryolu ağının yetersizliğinden ötürü, Sibirya'da, Türkistan'da ya da Kafkasya'da mevzilenmiş tümenlerini hızla cepheye getiremiyor ve subay-assubay kadrolannın yetersizliği yüzünden, askerlik çağındaki erkeklerin ancak yaklaşık üçte birini askere çağırabiliyordu. Gerçekte, askerlerinin ve subay-assubay kadrolarının niteliği birbirine benzeyen Alman ve Fransız orduları, harekatların temel yükünü çekiyorlardı: Almanlar'ın 87 piyade, 11 süvari, Fransız­lar'ın 72 piyade, 10 süvari tümeni vardı. Ayrıca, ağır sah­ra topçusu, makineli tüfek, motorlu taşıt araçlan bakı­mından Alman ordusunun açık bir üstünlüğü vardı.
Savaşın başladığı anda iki Orta Avrupa devletinin (A l manya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu) kar­şısında İtilaf Devleri vardı: Fransa, Rusya, İngiltere (5 Eylül 1914'te imzalanan bir antlaşmayla biraraya gelen bu devletler "patlak veren savaş sırasında ayrı ayrı barış yapmamayı" taahhüt ettiler), Belçika, Sırbistan. Bir yan­ da, birbirine komşu topraklarda uzanan, yaklaşık 120 . milyon nüfuslu bir blok; öte yanda, coğrafi açıdan birbirine çok uzak üç kütle üzerinde yayılan 238 milyon insan. Savaşın kaderi, doğrudan doğruya, kara ve deniz kuvvetlerinin gücüne, savaşaların ve komutanların niteliğine bağlıydı. Buna karşılık silahların niceliği ve ni­teliği, üretim gücüne, dolayısıyla da iktisadi kaynaklara bağımlıydı; askerlerin cesareti ve arzusu, büyük oranda toplumun zihniyetinden güç alıyordu; son olarak, tarafların her ikisi de yeni devletleri yarına çekmeye çalışıyor­du. Diplomatik çabalar, iktisadi güçler, moral güçler, ka­ra ve deniz kuvvetleri tarihinden ayrılamaz. Bütün bu güçler, savaşın "Avrupa'da" sürdüğü dönemde, yani ABD'nin işe karışmasından ve Rusya'nın güçten düşüp çatışmanın gidişini değiştirmesinden önce nasıl gelişti?
Bütün dünya açısından irdelendiğinde, I. Dünya Savaşı'nın temel sonuçları, bir yandan Batı ve Doğu Avrupa ülkelerinin güçlerini yitirmeleri, öte yandan ABD ile Japonya'nın güç "kazanması''dır.
Sayfa 111 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
"Diplomatik görüşmeler yapmadan, sadece askeri kararlarla elde edilmiş kesin bir çözüme asla güvenilemez."
Sayfa 96 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
22 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.