8.5/10
7 Kişi
17
Okunma
6
Beğeni
1.616
Görüntülenme

En Beğenilen Rahmi Apak Sözleri ve Alıntıları

En Beğenilen Rahmi Apak sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Rahmi Apak kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir müstebit nasıl konuştu? 1905 yılında, Balkanlar'da siyasi gerginliğin artması ve Bulgar komita­cılarının da işi daha ziyade azıtmaları üzerine, Harp Okulu'nun bizim önümüzdeki son sınıfının acele imtihanları yapılarak öğrenciler vaktinden üç ay önce subay yapılmış ve Rumeli'deki askeri birliklere sevkedilmek üzere hazırlıklar yapılmaya başlanmıştı. Bu esnada bu yeni subaylar diğer öğrenciler gibi zorla camiye sevkedilmeyi ve zorla namaz kılmayı kabul et­mediklerinden bunların bu hareketleri açıkgözün birisi tarafından padişa­ha ayaklanma diye jurnal edilmiş. Okullar Bakanı ve Tophane Mareşali meşhur Zeki Paşa koşarak okula geldi. Ufak bir tahkikattan sonra subay olmuş üç öğrenciyi, üç bin arkadaşının önünde ortaya koyup kendi eliyle bunların üniformalarını sökerek subaylıktan tardedildiğini beyan eyledik­ten sonra sözünü şöyle devam etti: "Efendiler, siz hepiniz adi ve fakir aile­lerin evlatlarısınız. Padişahımız Efendimizin ekmeğini yiyerek burada oku­dunuz, subay oldunuz. Buna şükretmeyerek üstlerinize itaatsizlik etmişsi­niz. Bunu padişahımız haber almış. Beni gönderdi ve size şu lafları söyle­mekliğimi irade buyurdu: Efendimizin size hiç ihtiyacı yoktur. Sizin gibi binlercesini, vapurlara doldurarak denizin dibine dökebilir. Efendimize an­cak sadık kullar gerektir, bunu böyle bilesiniz. Padişahım çok yaşa" dedi, döndü, gitti. İşte istibdadın mareşalı, kendi müstebit efendisinden aldığı emri böylece yaptı. Bizim de ağzımız açık kaldı.
Diyebilirim ki, Namık Kemal yeni bir nesil yaratmıştır. Sonra, Namık Kemal'in yay­dığı Osmanlılık ve hürriyet aşkını İttihatçılar ve Ziya Gökalp Türkçülük sevgisine çevirtti.
Reklam
Gayri medeni silah
Bizim tümen Klıt cephesinden alınarak aşağıdan yani güneyden gelen İngilizleri karşılamak üzere gönderildiği zaman, Küt karşısında kalan birliklerimiz, Bağdat'ta hükümet konağı önünde durmakta olan ve zannedersem 46 santimetre çapındaki, Sultan :V1urat zamanından kalma eski topu cepheye getirmişler. Bunun dört adet içi boş demir güllesi varmış. Bu yuvarlak gülleleri kara barut ve demir parçaları ile doldurarak ve bir de fitil takarak İngiliz siperlerine atmışlar. Müthiş gürültü yapmış. İngilizler Cenevre Antlaşması'na aykırı gayri medeni silah kullanıyormuşuz diye protesto etmişler. Bunu sonradan bir arkadaştan dinlemiştim
Almanya'nın Türkiye'yi savaşa sokma hevesine dair
Almanlar, Müslüman Türkiye'nin İslam alemi Üzerindeki tesirinden maada Rusya'da yaşayan otuz kırk milyon Türk'ün maddi ve manevi yardımlarından dahi ümit beklediklerinden, Kuzey İrlanda ve Türkistan bölgelerinde Ruslara güçlük çıkaracak hareketlerin icrasına Türkiye'yi teşvik ediyorlar. Hem Panturanizm ve hem de Panislamizm hülyaları içinde yaşayan ittihatçılar ise böyle sergüzeştlere girmek için yanıp tutuşuyorlardı.
Şimdi açık söyleyeyim, eğer bu orduların başına tam salahiyetle üç dört Alman generali veyahut bu kıratta Türk subayları tayin edilse idi, biz Balkan harbini ne Bulgar cephesinde ve ne de Sırp ve Yunan cephesinde kaybetmezdik. Türk Ordusunda harp mefhumunu bilen kumandan yok gibi idi. 1878 yılından beri Osmanlı Ordusu savaşı unutmuştu. Sultan Hamid orduyu öldürmüştü. Dört beş yıl içinde ölü canlanamamıştı. Alayları taburları, hatta tümenleri ve daha yukarı birlikleri sevk ve idare edebilecek binbaşı, albay ve general yok gibi idi. Yoksa silah bakımından düşmanlardan üstün ve sayı bakımından ise pek aşağı değildik. Redif Tümenlerinin savaş kabiliyeti ve disiplin ve intizamları pek geri idi. Türk Ordusu harbi Balkan savaşından sonra Birinci Cihan Savaşı’na kadar süren iki yıl içinde öğrenmiştir. Bu da seksen kadar Alman öğretmenin enerjik çalışmaları sayesinde olmuştur.
Sayfa 49
Dizi olmayan Abdülhamid dönemi
“Türk polisi, bir yabancı vapura kara sularımızda bile giremezdi. İstanbul''dan kaçmak isteyenler, bir cani bile olsa, bir yabancı vapura kapağı attığında hükümet bunu vapurdan alamazdı… Beyoğlu''nda dükkân ve mağazaların tabelaları Fransızca idi… Demiryollarında resmi dil Fransızca idi. İşte, kendi öz yurdumuzda gördüğümüz bu aşağılık manzara yüreğimizi yakıyordu…”
Reklam
27 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.