Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Recai Sanay

7.7/10
17 Kişi
45
Okunma
2
Beğeni
1.547
Görüntülenme

En Eski Recai Sanay Sözleri ve Alıntıları

En Eski Recai Sanay sözleri ve alıntılarını, en eski Recai Sanay kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
-Kemal bey, Kemal bey!.. bu gençlere her şeyi anlatmalıyız. Çünkü, gözlerini açtıkları zaman herşeyi tıkırında, ortalığı süt liman buldular. Gel de bu çocyklara anlat!.. Memleket bu hale geldi ama, nadıl geldi? Bizler neler çektik, ne canlar verdik; bu toprakları mallarımızı geri aldık, ama nasıl aldık? Mavzer elimden düştümü hiç?
-Kemal bey, Kemal bey!.. Senden bir ricam var. Bunu yapacaksın!.. Senin başından çok şeyler geçti. Şunları yaz! Bugünün çocukları okusun. Bu nedir bu, baksana! Bağıran bağırana: "Halkçıyız, Demokratız, şuyuz buyuz!" Nedir bunlar canım? Biz elimizde mavzer, hem dövüşüp, hemde bunların temelini atmadıkmı?Ne oluyor bu kızanlara? Hele bak şu karılarada! Onlar da türlü hava çalıyorlar! Ninelerinin peşimizden kucak kucak nasıl cephane taşıdıklarını yaz da onlar da anlasınlar!.. Yaz, ağam yaz!.. Okusunlar da ibret alsınlar! Yaz! Bana söz ver de köye rahat döneyim!.. Dedi.
Reklam
Ben, İstiklal Mücadelesinden sonra, çok yüksek mevkilere yerleşen bazı savaş arkadaşlarım tarafından -onların menfi propaganda ve gayretleriyle- iskartaya çıkarılmış bir adamım!
Sayfa 11 - Nebioğlu Yayınevi, Birinci Basım [1964(?)]Kitabı okudu
— Biz, Atatürk'ü ne bir hükümdar, ne bir lider, ne bir hükumet recülü olarak tanımıyoruz. Bizce o, memleketini kurtarmış bir ihtilalci ve inkılapçıdır. O, büyük bir ihtilal yaptı. Onun neslini takip edecek olan neslin çocukları da birer ihtilalci ve inkılapçı; onların çocukları da yine ihtilalci ve inkılapçı olacaklardır. Ve onlar da kendileri için hürriyet, halas ve refah yolunu yine kendileri bulacaklardır... Biz Atatürk'ü işte bu vasıflarile tanır ve hürmetle anarız. [*] [*] Bana bu sözleri söyleyen, Bulgar anarşistlerinin tarihinde mühim işler görmüş olan Jodanof'dur.
Sayfa 31 - Nebioğlu Yayınevi, Birinci Basım [1964(?)]Kitabı okudu
Mösyö, dedi, biz, hür bir dünya için çalışan ve emperyalist idareyi dünya yüzünden kaldırmak için uğraşan, başsız, kumandansız yaşamağı insanlara öğretecek olan anarşistleriz!
Sayfa 30 - Nebioğlu Yayınevi, Birinci Basım [1964(?)]Kitabı okudu
Toplantıda bulunanlar büyük bir masanın etrafına toplanmışlardı. Önlerinde kağıtlar vardı. Birbirlerine söylemek istedikleri şeyleri, kağıtlara yazarak birbirlerine veriyorlar; cevaplarını da yine öyle, yazı ile alıyorlardı. Yani, müzakere ve münakaşalar, konuşma ile değil, yazı ile cereyan ediyordu!
Sayfa 31 - Nebioğlu Yayınevi, Birinci Basım [1964(?)]Kitabı okudu
Reklam
– Mösyö, dikkat edin: Hitlerizmin yapacağı büyük dünya inkılabı akabinde bir inkılap daha doğacak. Ve... İnsanlar, bununla da iktifa etmiyecekler. Yeniden doğacak bir ihtilal ve inkılapla eski, köhne kanaatler kaybolacak; insanlar belki o zaman saadete kavuşacaklar!
Sayfa 49 - Nebioğlu Yayınevi, Birinci Basım [1964(?)]Kitabı okudu
Demek ki, dinin «taassup» bir alet olarak kullanan bir insanın koca halk kütlelerini birbirine katması, ayaklanmalar, isyanlar çıkarması işten bile değil! (NOT Taassup: Fanatik )
Sayfa 189Kitabı okudu
İkinci Dünya Harbi'nde iyice görülmüş ve sabit olmuştur ki, orduyu zafere ulaştıran bu gizli ajanlardır.
Sayfa 352Kitabı okudu
Oğlum, aslını inkar edenin aslı bozuk olur! Her ne olursan ol, ne mesleğe girersen gir, daima doğduğun vatana faydan olsun. Buna dikkat et. Bunu kesinlikle unutma! Bir insanın vatanı her şeyin üstündedir ve her şeyden önce gelir, işte bu, bizim İngiliz terbiyesinin esasını oluşturur. Sen de bu terbiyeden ayrılmaz, bir gün doğduğun vatana bir iyiliğin dokunursa, ben öldükten sonra ruhumu şâdetmiş, memnun etmiş olursun!..
Sayfa 33 - Geçit KitabeviKitabı okudu
Reklam
Bu ülke bana, yalnız, herkesin aradığı hürriyeti öğretmedi; aynı zamanda, benliğimi asıl vatanım olan doğduğum ülkeye bağlamayı da öğretti. İngiltere'de yetişip İngiliz terbiyesi almış olanlar İngiltere'yi vatanlarına tercih etmemişlerdir. Çünkü, İngiltere'de verilen en önemli terbiye buna engel olur. Ama, marifet, ustalık bu terbiyeyi esasından kavrayıp bir yanlış anlayışla kozmopolit olmamaktır. Öyle, iki kelime İngilizce öğrenip, yahut birkaç sene İngiliz okuluna gidip yarım yamalak bir şeyler öğrendikten sonra bir İngiliz taslağı olmak, İngiliz'den daha çok İngilizlik taslamak bu yüzyılda yeni bir terbiye çığırı açan bu milletin en tiksindiği bir huydur...
Sayfa 67 - Geçit KitabeviKitabı okudu
Buradaki öğrenim ve eğitimden sonra, sonunda, Beşinci Ordu Karargahı'na "Çanakkale'ye gönderildim." Karargâhta görev almıştım. İşte orada Miralay Mustafa Kemal Bey (Atatürk) ile tanışmamız çok garip bir güne rastladı. Düşman donanması aşırma atışlar yapıyordu. Ben de her zaman olduğu gibi çadırımda antrenman ve step dansları yapmakla vakit geçiriyordum. Halbuki Mustafa Kemal Bey (Atatürk) de beni seyrediyormuş. Bir de baktım, bana uzaktan bakıp gülüyor. O ne gülüştü!.. Çatık kaşlarının altında ruhuma işleyen ve kalbimi delen bir bakışın bütün häkimiyetini hissediyordum. Tam bu sırada karargahın beş, on metre ilerisinde bir gürültü oldu. Az sonra bu gürültünün ne olduğunu anladık: Bir otuzsekizlik mermi düşmüş; fakat, patlamamıştı. Buna rağmen sarsıntıdan yere yuvarlananlar oldu. İşte burada, bu olayda; Mustafa Kemal'in şansı, savaş tălihi bizi de kurtardı. Patlasaydı, hepimiz gitmiştik gürültüye! Fakat burada itiraf etmeliyim ki, o günün Miralay Mustafa Kemal Bey'i, ilerinin Atatürk'ü; bu insanları gözgöze getiren ve korkutan büyük sarsıntı karşısında tek başına maddeten ve mânen tek sarsılmayan insandı.
Sayfa 75 - Geçit KitabeviKitabı okudu
Uçar adım hem gidiyor, hem düşünüyordum: - Aman ya Rabbi! Rüyam gerçekleşti... Lavrens'le mücadeleye başlacağım. Ne güzel bir maç olacak! Ama, o ağır sıklet durumunda.. İşini kurmuş, saat gibi işliyor. Ben ise, topal eşekle kervana karışacağım. Fakat, ne olursa olsun... Pilavdan dönenin kaşığı kanılsın! diyordum.
Sayfa 99 - Geçit KitabeviKitabı okudu
İkinci Dünya Savaşı'nın başında Bükreş'de rastladığım ünlü bir İngiliz gazetecisi, o zaman Almanlar, Londra'nın üzerine yağmur gibi bombalar atarken, birbiri arkasına yuvarladığı viskilerini neşeyle, sevinçle içerdi ve şöyle derdi: - "Atılan bu Alman bombalarının İngiltere'ye yaptığı hizmet çok büyüktür: Tehlikeli bir uykuya dalmış olan bir milleti uyandırıyor!" Hiç şüphe yok ki ben, bunu, bizzat Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda bu cezaevinde gördüm! Eğer bu ihtiyar zindancı kırbaçlamak yerine bana çikolata ikram etseydi, esir olmuş, bağımsızlığını kaybetmiş bir milletin nasıl inim inim inleyeceğini anlıyamazdım! Ve... o günden itibaren: - Aman, işgâl sırasında yapılan zulüm biraz devam etsin ki, düşman elinde tutsaklığın ne demek olduğu iyice anlaşılsın, dileğinde bulunmaya başladım! Zalim zindancıya nasıl teşekkür etmeyeyim? Bu câhil adam, zulüm yapmak isterken iyilik yaptığının farkında olsaydı, dayak yerine beni Löbon'un pastalarıyla beslerdi! İşte böylece, Milli Mücâdeleye katılmaya Kallâvi Çıkmazı'ndaki zindanda karar verdim.
Sayfa 150 - Geçit KitabeviKitabı okudu
Hatırımda kalanlar bunlar... Hepsinin de çok ciddi, cesur, enerjik insanlar olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Hepsinin mâneviyatları, moralleri yüksekti. Sanki cephelerinde yığın halinde Orduları varmış gibi durumlarından emin idiler, hayret ettim. Böyle bir heyet içinde görevin önemini derhal kavramıştım. Şimdi içimde bir endişe vardı: Acaba bu işi başarabilecek miydim? Böyle mukaddes, vatani bir vazifede bir varlık gösterebilecek miydim? Gerçi, şimdiye kadar bir çok badireler, tehlikeler atlatmıştım. Artık ölüm bana bir oyuncak gibi geliyordu. Her gün, her an ölümle oyun oynamak benim için bir eğlence olmuştu. Ufak, büyük, atıldığım her işde başarılı olmuştum. Tecrübem, kuvvetim vardı, cesaretim de yerindeydi. Bundan sonra da başarılı olmamam için hiçbir sebep bulamıyordum.
Sayfa 215 - Geçit KitabeviKitabı okudu
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.