Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ruşen Keleş

Ruşen KeleşKentleşme Politikası yazarı
Yazar
Çevirmen
8.9/10
36 Kişi
179
Okunma
24
Beğeni
2.704
Görüntülenme

En Eski Ruşen Keleş Sözleri ve Alıntıları

En Eski Ruşen Keleş sözleri ve alıntılarını, en eski Ruşen Keleş kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Erozyon gerçekte Türkiye için yeni bir olgu da değil Milattan önce ülkemiz topraklarının %72'si ormanlarla kaplı olduğu halde, bu oran günümüzde yalnız %26'dır. İki bin yıl önce birer liman kenti olan Bafra, Köyceğiz, Silifke ve Tarsus gibi kentler bugün artık denizden kilometrelerce uzakta bulunuyorlar. Ormansızlaşma erozyondan daha az önemli sonuçlar doğuran bir çevre sorunumuz değildir. Ormanlık alanlar Türkiye'nin yüzölçümünün %26 kadarını kapsamakta olmasına karşın, türlü nedenlerle iyi korunabildiklerini söylemeğe olanak yoktur. Etkili ağaçlandırma çalışmalarına karşın, hızlı, plansız ve düzensiz kentleşme, çevre bilincinin düzeyinde ki düşüklüğün etkisiyle de, %90'dan çoğu devlet elinde bulunan ormanlık alanların korunmasını sağlamaya yetmemektedir.
Erozyon, Toprak Kaybı ve Ormansızlaşma
Bu alanda karşılaşılan sorunlar, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı'nda şöyle özetlenmektedir: a) Orman köylerinde yaygın olan tarım ve yakacak odun kesme ve toplama uygulamaları sağlıksızdır. b) Ağaç kesimi, kesilen ağaçların depolanmak üzere taşınması ve dikimlerle birlikte yol, köprü ve diğer tesislere yapılan yatırımlar erozyona, yangına, haşere ve mantar istilasına, kar ve rüzgar zararlarının artmasına yol açmıştır. c) Kadastro çalışmaları anların ancak %72'sini kapsamaktadır ve geri kalan alanlardaa iyelik hakları belirsizdir. d) Yasalardaki sık değişiklikler ve politikalardaki düzensizlikler orman yönetimini güçleştirmektedir. e) Ağaçlandırma genellikle monokültür yaklaşımına dayandırılmakta ve bu da ormanların esnekliğini ve tür çeşitliliğini olumsuz yönde etkilemektedir. f) Her yıl 11 bin ile 15 bin hektar ormanlık alanın yok olup gitmesine yol açan 1500-2000 orman yangını genel olarak orman içinde ve kenarında yaşayanların etkinlikleri yüzünden çıkmaktadır. Bu yangınların (%28'i kasıtlı olarak çıkarılmakta, %24'ü dik katsizlikten meydana gelmektedir. Bütün bunlar bir gerçek olmakla birlikte, orman varlığının tehlikeye sokulmasına ve azalmasına asıl neden olan etmenin, Anayasa'nın 169. maddesine dayanılarak, TBMM'nin, en az 30 yıldan bu yana, orman niteliğini yitirdiği gerekçesiyle, yetkili organlarca belirlenen yerlerde yapılaşmaya olanak sağlayan yasal düzenlemeleridir. Son olarak 2012 yılında çıkarılmış olan 2B Yasası bu gözlemin en yeni örneklerinden biridir.
Reklam
TÜRKİYE ULUSAL ÇEVRE STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI / HAVA KİRLİLİK RAPORU
¶ Yüksek kükürtlü kömürün evlerde kullanımı üzerindeki yasak genel olarak siyasal nedenler yüzünden etkili biçimde uygulanamamaktadır. Yoksul haneler kömürden doğal gaza dönüşüm masraflarını karşılayamamaktadırlar. ¶ Geçmişte sanayi (de) ve ısıtma amacıyla yakıt kullanımında alınan önlemler kentsel hava kalitesini iyileştir mişken, motorlu taşıt
Hiç kuşkusuz, atıksu tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfus içindeki oranının %10'dan %46'ya yükselmiş olması elbette önemlidir. Ama ne var ki, denize ya da akarsulara dökülen kirli suların içerdikleri bileşiklere ilişkin bilgiler yoktur. Ülkemizde çöplerini ve kirlettikleri suyu denizlere, göllere, akarsulara boşaltan sanayi kuruluşlarının sayısına ilişkin bilgilerden yoksunuz. Sanayide kullanı lan suyun dörtte üçüne yakını denizlere boşaltılmaktadır. Gediz ve Ergene nehirlerine atılan kirli sanayi sularının miktarı, yayımlanan ve açıklanan rakamlar içinde yer almamaktadır Ülkede yaşanan çevre sorunlarının neler olduğu ve çözüm yollarına ilişkin olarak 2008 yılında yapılmış olan bir TBMM Meclis Araştırma Komisyonu çalışmasına göre, Türkiye'de kişi başına üretilen günlük evsel atık miktarı 1.06 kilodur. Toplanan katı atıkların yaklaşık %29'u düzenli depolama alanlarında, %45'i düzensiz depolama alanlarında (belediye çöplüklerinde), %15'i anakent belediyelerinin düzensiz depo lama alanlarında, %3'ü öteki belediyelerin düzensiz depola ma alanlarında, %1'i kompost tesislerinde ve %7'si de baş ka yöntemlerle giderilmektedir. Başka yöntemlerle kastedilen, gömme, akarsulara ve göllere dökme, açık alanlarda yakma gibi yöntemlerdir. Ne var ki, ülkede toplam atıklar içinde organik madde oranının yüksek olması, kışın kül yüzdesinin artması, çöpün kalori değerinin düşük olması, yatırım ve işletme giderlerinin yüksekliği gibi nedenlerle, katı atıkların yakılması uygun bir katı atık giderme yöntemi olarak kullanılmamaktadır.
Ülkemizde çok önemli bir çevre sorunu olduğu bilinen tıbbi atıkların giderilmemesi konusunda, düzenli depolama tesislerine sahip illerin sayısının giderek artmakta olduğu söylenebilir. Ankara, Bursa, Izmir, Gaziantep, Denizli, Malatya ve Erzincan belediyelerinin düzenli depolama tesisleri bulunduğu vurgulanmalıdır. Kocaeli, Sakarya ve İstanbul anakent belediyeleri ise, tibbi atıkları yakarak yok etme yöntemini kullanan belediyelerdir. Atık pil ve akümülatörler, inşaat yıkıntı ve hafriyat atıkları (ki bunlar, betonarme, beton, siva, tuğla, briket, tahta, cam, metal parçaları, alçı kartonpiyer, kiremit, plastik, elektrik malzemeleri, boru ve asfalt gibi maddelerdir), tarımsal atıklar, atık yağlar, evsel atık sular ve endüstriyel atık sular başlıca kirletici elemanlardır. Evsel atık su arıtma tesisleriyle pis su (kanalizasyon) ağlarının yapımından ve işletilmesinden belediyelerin sorumlu olduğu bilinmektedir. Çevre Bakanlığı'nın bu tesisler üzerin de belli bir denetim yetkisi olmakla birlikte, uygulama bekle nen gibi değildir. 3200 kadar belediyeden 2300 kadarında pis su ağı ile hizmet verilmekte olmasına karşın, arıtma tesisle rinde işleme konu olan suların büyük çoğunluğunun deniz lere ve akarsulara boşaltıldığı bilinmektedir.
" PİSLİK İTHALATI "
2007-2015 yılları arasında, Basel Sözleşmesi Sekreterliğine ulaşan ulusal raporların analiziyle hazırlanan tehlikeli atık ve diğer atık türlerinin üretimi ve sınır ötesine taşınmasına ilişkin küresel eğilimlerle ilgili raporda, bu yasağın uygulanmasında başarılı olunamadığı gözlemi yapılmıştır. Rapora göre, Türkiye 9 yıl içinde toplam olarak
Reklam
Kentleşmeyi yalnız bir nüfus hareketi olarak görmek yeterli değildir. Çünkü, kentleşme hareketini, bir toplumun ekonomik ve toplumsal yapısındaki değişmeler doğurur. O halde, kentleşmenin tanımı, nüfus hareketini yaratan ekonomik ve toplumsal değişmeleri de hesaba katmak zorundadır.
Kuşkusuz, evet. Kentler, parçası oldukları ülkenin ekonomik ve toplumsal düzeninin oynaşıdırlar. Onun tüm özelliklerini yansıtırlar. O düzenden bağımsız olarak düşünülemezler. Kentlerin ekonomik ve toplumsal yapılarının özelliklerini, içinde bulundukları ülkenin teknolojik ve ekonomik gelişme düzeyi belirler.
Görüldüğü gibi, burada, kent türlerini birbirinden ayırmada kullanılan ölçüt, teknolojinin gelişme düzeyi değil, ekonomik örgüt, üretim biçimi ve üretim ilişkilerinin oluşturduğu, toplumun gelişmişlik düzeyidir.
167 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.