1969, Eskişehir doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Eskişehir'de tamamladı. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basım Yayımcılık Bölümü'nden mezun oldu (1991). Köye haber, İç Anadolu gazetelerini yayımladı. Kısa süreli radyo yayın yönetmenliği ve televizyon programcılığı yaptı. 199, yılında Sakarya Üniversitesi'nde Öğretim Elemanı olarak çalıştı. 1993-1998 yılları arasında aynı üniversitede sadece dersler verdi. 1997 yılında SAÜ Sosyla Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilidalı'nda Doktora çalışmasına başladı. Evli ve 4 çocuk babasıdır. Çeşitli kurumsal ve kültürel dergilerde yönetici ve yayın kurulu üyesi olan Kızıldağ'ın 'Genel İletişim' Ders Notları (Sakarya Üniversitesi), 'Diksiyon-Fonetik, Etkili İletişim,Beden Dili' Ders Notları (Argeda) bulunmaktadır.
"Boş kalp ağlayamazda... Ağlayabilmek için dolu bir kalbe ihtiyaç vardır oysa."
...
"Peki dolu bir kalp nereden beslenir ?
Dolu bir kalbe nasıl sahip olunur?
Dolu bir kalbin mimarları öncelikle ailedir. Anne baba, dünyaya gelen yavrularını fiziksel olarak geliştirirken kalbi gelişimine de önem vermek ve bunun üzerine yoğunlaşmak zorundadır. Çocuk sevgiyi, inancı, hoşgörüyü, paylaşımı, adaleti öncelikle ailede öğrenir. Anneler ve babalar, uygulamalarıyla, sözleri ile bütün bunları ilmek ilmek dokur kalplere."
Medyanın cinselliği kullanması ve genel anlamda cinsel özgürlük temalarına ağırlık vermesi, Türk toplum ve kültür yapısını da bozarak, gençlikte popüler bir ahlak anlayışının doğmasına neden olmuştur.
Defalarca bırakmak istedim. Beni hiç çekmedi. Belki 30'lu 40'lı yaşlarda olan okurların ilgisini çekebilir. Anlattığı döneme çok uzak kaldım.
Kitap aslında basılmış bir tez imiş. İlgimi çekmişti adı ama almasaydım da olurdu dedim. 51. Sayfaya kadar keşke okumasaydım dediğim bir kitap oldu.
Sonrasında hoşuma gitti. Yani en azından kitabı bitirmeme yardımcı oldu.
Mutlaka okunması gereken bir kitap "bence" değil. İlgilisi varsa okuyabilir. Ama ben yine de bana çok bir şey kattığını düşünmüyorum.
Anlattığı dönem için o dönemde epey emek verilmiş bir eser. Onu da söylemem gerek.
"Mazeret Yok" kitabı, sade bir dille yazılmış ve yazarın kendi hayatından hikayeler içeren bir eserdir.
Kitabın eksileri arasında, kapağın yazarın profili yerine daha sade bir tasarım seçilebilir. İsimin içeriğiyle bağlantısız olduğu ve bazen olayla ilgisi olmayan durumlarda bile sonunda "mazeret yok" denmesi Ayrıca, olay örgüsüne daha fazla dikkat edilmesi gerektiği belirtilebilir.
İşyeri tarafından düzenlenen, yazarın sunduğu seminere katılan bir arkadaşım tarafından alınıp bana hediye edilen bu kitaba inceleme yazıp yazmama konusunda tereddütte kaldım. Çünkü kitap hakkındaki yorumlarım olumsuz.
Elime aldığımda kitap kapağından rahatsız oldum. Kesinlikle yazarın fiziksel görüntüsüyle alakalı değil bu rahatsızlık, fotoğraf kompozisyonuyla ilgili sanırım Kitap incelemesinde böyle şeye ilk defa dikkat ettiğimi fark ettim.
“Mazeret yok” konusunda düzenlediği seminerlerin (ki izlediğim kadarıyla şov) sonrasında yazdığı kitap tür olarak kişisel gelişim değil, mizah değil, anı değil, eğitim değil... Bölümlerin çoğunun kitabın konusuyla ilgisi yok. Mazeretlerin nedenleri, sonuç ve çözümleri hakkında bir fikre sahip olamıyoruz. Kitabı bitirdiğimde yazarı merak edip videolarını izleme ihtiyacı duydum. Yazdıkları ve söyledikleriyle bana hitap etmediğini anladım. Altı çizilen birkaç cümle, birkaç hikaye ile kitabı dolabın arka raflarına kaldırdım.