Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şahidi İbrahim Dede

Şahidi İbrahim DedeGülşen-i Vahdet yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
2
Okunma
2
Beğeni
339
Görüntülenme

Hakkında

875 (1470) yılında Muğla’da doğdu. Buradaki mevlevîhânenin şeyhi Sâlih Hüdâyî Dede’nin oğludur. "Muğlalı Şâhidî" veya "Muğlalı Şâhidî İbrahim Dede" olarak da bilinir. Mahlasının “Şâhidî”, kendisinin Mevlevî ve Muğlalı olduğunu, “Gedâyim Şâhidî-i Mevlevîyim / Diyâr-ı Menteşe’de Muğlavîyim” mısralarıyla ifade etmektedir. Hayatıyla ilgili olarak Gülşen-i Esrâr adlı eserinin son kısmında bazı bilgiler vermekte ve Türkçe divanından bazı ipuçları elde edilmektedir. İlk dinî bilgileri aldığı ve Farsça’yı öğrendiği babasını on yaşında iken kaybetti. Onun vasiyeti üzerine bir müddet sûfî bir kazzâzın yanında çıraklık yaptıysa da okumak istediği için bu mesleği bıraktı. On sekiz yaşına geldiğinde bölgede kendisine ders verecek hoca bulamayınca Muğla’dan ayrıldı; İstanbul’da Fâtih, Bursa’da Yıldırım medresesinde tahsil gördü. Muğla’ya dönen ve derviş olma arzusu galip gelen Şâhidî Muğla’da Şeyh Bedreddin’e, Lazkiye’de Mevlevî şeyhi Fânî Dede’ye, ardından Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî soyundan Paşa Çelebi’ye intisap etti ve Paşa Çelebi’nin oğlu Emîr Âdil’e hocalık yapmaya başladı. Sonunda yine Mevlânâ soyundan gelen ve Karahisar’da (Afyon) Mevlevî şeyhi olan Divane Mehmed Çelebi’ye intisap etti. İyi bir tasavvufî terbiye de alıp müfessir ve muhaddisliği yanında Mes̱nevî şârihi olarak yetişti (Latîfî, vr. 109a). Divane Mehmed Çelebi’nin vefatının ardından Muğla Mevlevîhânesi’nin şeyhliğini üstlendi. Ömrünün kalan kısmını halkı irşadla geçirdi ve bazı eserler yazdı. Her yıl şeyhinin Karahisar’daki kabrini ziyaret eden Şâhidî son seferde orada kırk gün kaldı; oğlu Şühûdî’ye şeyhliği teslim edip onu Muğla’ya gönderdi ve vefatında şeyhinin ayak ucuna gömüldü (Sâkıb Dede, II, 18; Esrâr Dede, vr. 75b). Sâkıb Dede, halk arasında kabrinin Muğla’da babasının kabrinin yanında bulunduğunun söylendiğini, Şühûdî’nin mezarının ise Şâhidî’ye ait olduğu zannıyla ziyaret edildiğini bildirir (Sefîne, II, 18). Mevlânâ’nın etkisinde kalan Şâhidî’nin özellikle tasavvufî şiirlerinde Divane Mehmed Çelebi’nin ve babası Hüdâyî’nin etkileri görülür. Zaman zaman güzel ve samimi şiirler söylemekle birlikte şiirlerinin hepsinde aynı başarıyı gösterememiş, şiiri dinî bilgileri ve Mevlevîliği yaymak için bir vasıta kabul etmiştir. Eserleri. 1. Divan. Tam bir nüshası bulunmayan divandaki şiirlerin sayısı daha önce kırk üç olarak tesbit edildiği halde Mustafa Çıpan’ın yüksek lisans çalışmasında (bk. bibl.) 107 şiiri belirlenmiştir. Eserin bilinen yedi nüshasından Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı olanında (İzmir, nr. 551) diğerlerine göre daha fazla şiir vardır. Nüshalardan bazıları Süleymaniye (Şehid Ali Paşa, nr. 2850/20; Hacı Mahmud Efendi, nr. 3580) ve Mevlânâ Müzesi (nr. 2179) kütüphanelerindedir. Divanda iki kaside, bir terciibend, üç muhammes, iki tahmîs, bir müstezad, seksenden fazla gazel, dört kıta, bir rubâî ve yedi beyit mevcuttur. Şâhidî’nin hece vezniyle yazılmış bir şiiri vardır. 2. Gülşen-i Vahdet. 943’te (1536) Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mes̱nevî’si tarzında ve aynı vezinde yazılmış 491 beyitlik bir mesnevidir. Eserde Türkçe ve Farsça iki önsöz vardır. İnsan güzelliğine ait remizlerin tasavvufî mânalarının etraflı şekilde açıklandığı bu didaktik eserde sade ve hareketli bir dil kullanılmıştır. Çok rağbet gören mesnevi Numan Külekçi tarafından yayımlanmıştır (Şâhidî İbrâhim Dede, Gülşen-i Vahdet, Ankara 1996). 3. Gülşen-i Tevḥîd. 937 (1530) yılında yine Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mes̱nevî’si tarzında ve aynı vezinde kaleme alınmış Farsça bir eserdir. Mes̱nevî’nin her cildinden 100 beyit seçilmiş ve her beyit beşer beyitle şerhedilmiştir. Mesnevide Yûsuf Sîneçâk’in Cezîre-i Mesnevî adlı eserinin etkisi görülür. Kırk iki nüshası tesbit edilen eser Ahmed Niyâzî tarafından neşredilmiştir (İstanbul 1298). Midhat Bahârî Baytur mesneviyi aynı adla Türkçe’ye tercüme etmiştir (İstanbul 1967). 4. Gülşen-i Esrâr. Farsça olan bu eserde şairin hem kendi hayatı hem de Mevlevîlik hakkında önemli bilgiler verilmiştir. 951’de (1544) kaleme alınan eser üzerinde Nuri Şimşekler bir doktora çalışması yapmıştır (Şâhidî İbrâhim Dede’nin Gülşen-i Esrarı Tenkitli Metin-Tahlil, 1998, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). 5. Tuhfe-i Şâhidî. Mes̱nevî’nin anlaşılması için hazırlanmış Farsça-Türkçe manzum bir sözlüktür. Esere verilen önem yapılan şerhlerinin çokluğundan anlaşılmaktadır (bilinen yirmi dokuz şerhi için bk. Tuhfe-i Şâhidî, s. 56-58). 920’de (1514) telif edilen eser mesnevi tarzında yazılmış altmış bir beyitlik bir manzume ile başlar. Yirmi altı bölüm halinde beş ile yirmi beyit arasında değişen “nazım”larla düzenlenen sözlüğün her bölümünde bir kıta başlığı bulunur. Yine mesnevi şeklindeki 136 beyitlik yirmi yedinci bölümden sonra “Der Beyân-ı Târîh-i Şâhîdî” başlıklı bölüm gelmektedir. Diğer Farsça-Türkçe sözlüklere göre daha hacimli olan eser iptidaî seviyede Farsça öğretimini hedeflemektedir. Bazı nazîreleri de bulunan sözlük yayımlanmış olup İngilizce’ye de çevrilmiştir (bk. bibl.). 6. Mevlid. 823 beyitlik bir eserdir. Diğer mevlidlerden farklı olan eser üzerinde Melahat Yöntem mezuniyet tezi hazırlamıştır (1971, İÜ Ed. Fak.). 7. Şerḥ-i Gülistân. Sa‘dî-i Şîrâzî’ye ait eserin Farsça şerhi olup Süleymaniye Kütüphanesi’nde iki nüshası vardır (Hacı Mahmud Efendi, nr. 979, 5255). 8. Risâle-i Âfâḳ u Enfüs. Mevlânâ Müzesi (nr. 2155, 2462, 5016) ve Konya İl Halk (Uzluk, nr. 7137/5, 7138/6) kütüphanelerinde nüshaları mevcuttur. 9. Sohbetnâme. Sâkıb Dede’nin Sefîne’de ve Sahih Ahmed Dede’nin Mecmûatü’t-tevârîhi’l-Mevleviyye’de kaydettiği eser mürşidle mürid arasındaki sohbet âdâbına dairdir. 10. Gülşen-i ʿİrfân. Esrar Dede’nin zikrettiği, şairin oğlu Şühûdî’ye hitaben yazılmış Farsça eserin nüshası tesbit edilememiştir. 11. Dîvân. Semâhâne-i Edeb’de kaydedilen bu Farsça divanın da nüshası bilinmemektedir. 12. Tırâşnâme. Farsça olan eserin Şâhidî’ye aidiyeti şüphelidir. Önceleri Mevlânâ’ya veya Sultan Veled’e atfedilen eser yetmiş dokuz beyitlik tasavvufî bir mesnevidir. 13. Müşâhedât-ı Şâhidiyye. Hakkında yalnız Sefîne’de bilgi verilen risâlede Şâhidî’nin Mevlânâ’dan ve Divane Mehmed Çelebi’den aldığı feyizleri ve gördüğü mânevî lutufları anlattığı belirtilmektedir.
Tam adı:
İbrahim Şâhidî
Unvan:
Mevlevi şair ve evliya
Doğum:
Muğla, 1470
Ölüm:
Karahisar (Afyon), 1550

Okurlar

2 okur beğendi.
2 okur okudu.
1 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok
Reklam
Mevlevîyem şimdi yandım sanmayın Mevlâ'ya ben Gûşıma bang-ı ezelden çalınıpdur nây-ı aşk (Muğlalı Şâhidî)
Şahidi İbrahim Dede
Şahidi İbrahim Dede
"Mevlevî'yim, Mevlâ'ya ben şimdi yandım sanmayın. Aşk neyi, kulağıma ezel sesinden (ezelden) çalınmıştır"
Aşkmış peyda eden bu âlemi Aşkmış Şeyda eden bu ademi
Şahidi İbrahim Dede
Şahidi İbrahim Dede

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
145 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Mevlevi şeyhi ve şair Muğlalı Şâhidî İbrahim Dede (vefatı 1550), bu eserinde insan yüzündeki saç, göz, kaş, ağız gibi organları konuşturarak alegorik bir anlatımla vahdet-i vücûd sırrına ve inceliğine dikkat çekmiştir. Mesnevi nazım şekliyle yazılmış, manzum ve sembolik bir hikâye olarak da değerlendirebileceğimiz eser, tasavvuf edebiyatının klasiklerinden biridir.
Gülşen-i Vahdet
Gülşen-i VahdetŞahidi İbrahim Dede · Akçağ Yayınları · 19962 okunma