İran’dan gelen bazı kimseler(Safevi halifeleri), bu sene Osmanlı askeri “küffar üzerine gazâda olub” vilayet boştur, Şâh’ı seven şimdi belli olur, diyerek halkı isyana teşvik ediyorlardı.
Rivayete göre Pîr Sultan asılırken, taşlanması emredilmiş; herkes taş atarken musâhibi ve tarikat arkadaşı Ali Baba taş yerine gül atmış; bunu gören Pîr Sultan çok üzülmüş ve şu dörtlükleri söylemiş:
“Şu kanlı zâlimin ettiği işler
Garip bülbül gibi zâreler beni
Yağmur gibi yağar başıma taşlar
Dostun bir fıskesi pâreler beni
Pîr Sultan Abdalım can göğe ağmaz
Hak’tan emrolmazsa irahmet yağmaz
Şu ellerin taşı hiç bana değmez
İlle dostun gülü yaralar beni”
1492’de meczup bir dervişin II. Bayezit’e karşı giriştiği suikast teşebbüsüne kadar, Osmanlıların Erdebil merkezli Safevi Tarikatı mensuplarına ve onların Anadolu’daki temsilcilerine karşı genellikle sempatiyle baktıkları ve hatta diğer tarikatlara olduğu gibi onlara da bir takım mali desteklerde bulundukları söylenebilir.
Denizli’de Saruyatar Zaviyesi’nde toplanan ışıkların, zaviyeye gelen Ömer ve Osman isimli kimselere, “Bed nâmlardır” diye isimlerini değiştirmeyince ziyarete ruhsat vermedikleri belgelere yansımış.
Niksar’dan Ali Kulu Abdal, Katırcı Deli İbrahim ve Emin Koca adındaki kişilerin; “bizim tanrımız Ali’dir ve namaz ve oruç Yezid’e gelmişdir ve namazımız kılınmışdır ve orucumuz tutulmuşdur ve bizim ka’bemiz İmam Hüseyin’in merkadidir.” Demeleri ilginç ayrıntılardır.
Şah-Kulu’nun nüfuzu o kadar artmıştı ki, taraftarları kendisini mehdi, peygamber, hatta Allah mertebesine çıkarıyor; şahın öldüğü ve Şah-Kulu’nun onun yerine geçtiği şâyiası yayılmış bulunuyor, memleketi ancak onun kurtarabileceğine inanılıyordu.
Osmanlu yanına kalır mı sandın
Nice intikamlar alınsa gerek
Mehdi çıkar ise nic’olur hâlin
Heybetli küsleri çalınsa gerek.
Gazi Mehdi bir gün Uruma çıkar
Yezit kalesini hem burcunu yıkar
On iki İmam’ın sancağın çeker
Kırmızı tâç ile salınsa gerek
Pir Ali der Mehdi ciğer yanığı
Kırmızıdır donu yeşil sarığı
Düzelim koşalım bahçeyi bağı
Yezidler aradan sürülse gerek.
Mehdi dedem gelse gerek
Alî divan kursa gerek
Haksızları kırsa gerek
İntikamın ala bir gün.
O devirde bazı toplumlar, başlarına giydikleri giysilerin renklerine göre isimlendiriliyordu. Buna göre, Özbekler Yeşilbaş, Safeviler Kızılbaş, Osmanlılar Akbaş, Gürcüler ise Karabaş olarak anılıyorlardı.
Celâlzâde Mustafa’nın, “Merhum Sultan Selim Han padişah olmasa, milk-i Rum elden gitmiş idi.” Sözü, Osmanlı devlet adamlarındaki psikolojik durumu açık bir sûrette göstermektedir.