"Şu hayatta en mukaddes şey başkasına muhtaç olmadan yaşamaktır.Başkasının minnetini çekmemek, ağız kokusuna katlanmamak, kendi ayakları üzerinde durabilmektir..."
İnsanın inanca bu kadar eğilim göstermesinin bir diğer sebebinin ölüm gerçeğinin farkına varmalarına bağlıyorum. Öleceğini bilen ve buna rağmen yaşayan tek canlıyız bu da dünyanın geçiciliğini, ölümün insanı yaşamdan koparmasını kabullenmeyişi ile tanrılara yönelip onları örnek almalarının en doğru yol olduğunu benimsemelerine neden olmuştu. Tanrısallığın bir parçası olmak onların güçlerini ve etkinliklerini paylaşmak demekti. Tanrıların parçası olmak ölümden sonra onlara katılmak, tüm ıstıraplara son vermekti...
İnsan yok olacağını bilse, yine de umudunu kaybetmemeli. Ölümü değil yaşamayı, kötüyü değil iyiyi , yokluğu değil varlığı, kaçmayı değil direnmeyi, susmayı değil haykırmayı, bırakmayı değil tutmayı seçmeli.
Çünkü...
Umut demek yaşamak demektir.
Her şey üstüne üstüne geliyordu. Bir çıkmazın içindeydi. Vicdanıyla sadakati arasında kalmıştı. Her şey hepten alt üst olmuştu. Yüreği yandı, ruhu kavruldu, beyni küçüldü.