"Kalbim yorulmuştu; hiç atmıyordu ya da düşe kalka bir ritim tutturmuştu. Arkamda bir hiçlik bırakmıştım; elime aldığım her şeyin küllerini savrulmasının tanığıydım."
"Bütün o zorlukların eğip bükemediği bu kadının karşısında şimdi yalnızca bir utanma duygusuydu duyduğum. Cepheye kocasını gönderdiğinde, Beşiktaşı çocuğunu sağladığında, bağı bahçeyi çekip çevirdiğinde, cepheye arabasını koştuğunda ben kadardı. Art arda büyük olayları yaşaması için daha erkendi; ama yaşamıştı işte. Bir de onun karşısına kendi yaşadıklarımı koyuyordum. Kocaman bir sıfır."
"Hep başka bir şeydi beklediğim, birdenbire açılıveren, beni çağıran tılsımlı bir kapı, birdenbire hayatımı değiştiriveren bir rüzgâr, bir yanardağ patlaması."
"Erkek kısmısının hepisi aynı... Bir boyadan çıkmış... Al birini vur birine. Evlenir, alım gülüm der, ondan sonra üç gün geçmez oynaş arar kendine, murdara batar. Elini yuyunca namusu da yuyunurmuş. Bak şunların mahnasına... Ona da bi kılıf bulmuşlar anam."
"Kadınlarımız neler çekiyor şu erkeklerin elinden... Elbette kadınlarımızı el üstünde taşımalıyız. Ama bu yetmez. Dış dünyayı kendimize olduğu kadar onlara da açmalıyız. Kadına evinin kadını olmak yetmemeli bence."
"Ah o evler! Geçirgen duvarların tanık olduğu beşik gıcırtıları, bir savaşın baştan yenik kadınları, bahçelerde ay ışıyınca günüsü tenlerinizle serin yatağınızda girdiğinizde artık duş bile kuramadığınız gecelerde direnen bedeninizde yorgunluk acıları duyardınız. Gördüğünüz işlerin yükleri altında inleyen damarlarınızın isyanlarına bırakırdınız kendinizi. Geçirgen duvarlar bazen ağlamanızı, bazen ninnilerinizi getirirdi bana. İç geçirmelerinizi... Sizin türkülerinizdi onlar."