Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sibel Kibar

Sibel KibarAnlam Kavramı Üzerine Yeni Denemeler yazarı
Yazar
Çevirmen
8.0/10
1 Kişi
1
Okunma
0
Beğeni
441
Görüntülenme

Hakkında

Okurlar

1 okur okudu.
2 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
"Ortodoks görüş"
Ders kitaplarında yirminci yüzyıldaki akademik bilim felsefesinin tarihi genellikle şöyle anlatılır: David Hume, August Comte, Ernest Mach gibi deneyci ve pozitivist düşünürlerden etkilenen Viyana Çevresi'ne bağlı felsefecilerin resmi görüşü olan mantıksal pozitivizm ile kardeş Berlin Çevresi'nin temsil ettiği mantıksal empirisizm (ki daha sonra Viyana Çevresi felsefecileri de bu terimi benimseyecektir1), 1920’lerin sonlarından 60’lara kadar etkili oldu; daha sonra başta Kuhn olmak üzere, Quine, Feyerabend, Lakatos, Hanson, Toulmin, Putnam gibi bilim felsefecilerinin etkisiyle yıkıldı ve yerini yepyeni, post-pozitivist bir bilim felsefesi anlayışına terketti. Bu anlatıya “ortodoks görüş” adını vereceğim. Kabaca ifade edersek, ortodoks görüşe göre mantıksal pozitivist felsefenin içeriğini anti-metafizik bir duruş, bu duruşu temellendiren doğrulamacı anlam kuramı ve doğrulanabilirlik ilkesi ile analitik-sentetik ayrımı, yöntemini ise dilin mantıksal analizi oluşturuyor.
Reklam
Ortodoks görüş bize mantıksal pozitivistlerin (örneğin, Carnap, Neurath, Reichenbach, Schlick) rakiplerinden (örneğin, Kuhn, Quine, Feyerabend, Lakatos, Putnam) kökten farklı bilim anlayışlarına sahip olduklarını vaaz ediyor. Oysa, meseleye iç-dış ayrımı ve oluşturucu a priori ilkeler açısından yaklaşıldığında ortaya çok farklı bir sınıflandırma (farklı ittifaklar ve ayrılıklar) çıkıyor: Reichenbach, Carnap, Kuhn, Lakatos ve Putnam iç-dış ayrımını ve/veya oluşturucu a priori fikrini benimserken, Quine, Neurath, Popper ve Feyerabend reddediyor.
Felsefecinin işi 'o kişi ne dedi bu kişi ne dedi' değildir.
Kuhn’un öncülüğünü yaptığı, bilimi tarihsel bağlamı içinde anlama çabası elbette takdire değer. Ama tarihsel bilim felsefesinin, rakibi olduğu mantıksal pozitivizme tamamen tarih dışı bir biçimde yaklaşması da doğrusu ironik. Bugün bize düşen, benzer hataları tekrarlamamak ve apolitik bir bilim felsefesinin yerine, başka bir dünyanın mümkün olduğu inancıyla günümüz koşullarına uygun bir bilim felsefesini, yazılmakta olan yeni tarihten ders alarak yeniden inşa etmek.
Duygulandım :/
“Artık tarihin çöplüğüne atıldı, unutuldu gitti” denilen mantıksal pozitivizme 90'lı yıllardan itibaren büyük bir ilgi gösterilmeye başlandı. Başta Alberto Coffa ve Michael Friedman olmak üzere bir çok bilim felsefecisi mantıksal pozitivizm üzerine yaptıkları ciddi tarihsel çalışmalarla ortodoks görüşün* bir çok yanlışı barındırdığını ortaya koydular (bkz. Coffa 1991, Giere and Richardson 1996, Friedman 1999 ve 2001, Hardcastle ve Richardson 2003, Parrini, Salmon ve Salmon 2003, Richardson ve Uebel 2007). Ortodoks görüş* bir yandan mantıksal pozitivizmi monolitik bir hareket olarak görüyordu; başka bir deyişle, Carnap, Reichenbach, Neurath ve Schlick arasındaki önemli farklılıklara duyarsızdı, bir yandan da mantıksal pozitivizmin Hume, Comte ve Mach kadar, Kant'tan, Natorp ve Cassirer gibi yeni-Kantçılardan etkilenmiş olduğu gerçeğini deyim yerindeyse ıskaladı, “oluşturucu (ya da göreli) a priori” fikrinin Carnap ve Reichenbach felsefesindeki rolünün farkına dahi varamadı. Dolayısıyla da, mantıksal pozitivizmin gerek metafizik konusunda gerekse genel olarak felsefi problemlerin mahiyeti hakkında Kantçı olmayan ama Kantçı kaygılar güden, oldukça nüanslı bir yaklaşım geliştirdiğini göremedi. * Bu anlatıya “ortodoks görüş” adını vereceğim. Kabaca ifade edersek, ortodoks görüşe göre mantıksal pozitivist felsefenin içeriğini anti-metafizik bir duruş, bu duruşu temellendiren doğrulamacı anlam kuramı ve doğrulanabilirlik ilkesi ile analitik-sentetik ayrımı, yöntemini ise dilin mantıksal analizi oluşturuyor.
Gürol Irzık
Viyana Çevresi'nin 1928'de yayınlanan kuruluş manifestosunda şöyle yazar: “Bugün birçok dernek ve meslek örgütünde, kitap ve dergilerde, konferans ve üniversite derslerinde kendini gösteren metafizik ve teolojik eğilimlerin artışı, mevcut sosyal ve ekonomik çatışmaya dayanıyor gibidir”. Manifesto, bilime duyarlı felsefeyi de içeren bilimsel bir dünya görüşünü bu tür eğilimlerin karşısında görür ve şöyle der: “Bilimsel dünya görüşü hayata hizmet eder, hayat da onu kucaklar.” Demagojiye, ırkçı bir milliyetçiliğin tezahürü olan duygulara yaslanan Nazizmin, mantıksal pozitivist akılcılığı bir tehdit olarak görmesi boşuna değildir. Viyana Çevresi'nin metafizik karşıtı söylem ve duruşu bu çerçevede anlaşılmalıdır. Nitekim Carnap, otobiyografisinde, aslında topyekun metafiziği değil, başta Hegel’inki olmak üzere Alman idealist felsefe ile Heidegger ve Bergson’un sistemlerini hedef aldığını yazar ve Aristoteles, Leibniz, Hume ve Kant gibi felsefecileri özenle eleştirisinin dışında tutar (bkz. Carnap 1963, s. 40-43 ve 874-875). Carnap, R. (1963) Carnap, “Intellectual Autobiography” (Entellektüel Otobiyografi), The Philosophy of Rudolf Carnap içinde, (der.) A. Schilpp, Open Court ve Cambridge University
Henüz kayıt yok
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok