Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Son Kıvılcım Dergisi

Son Kıvılcım DergisiSon Kıvılcım 6. Sayı Kapitalizm dergisi
Dergi
0.0/10
0 Kişi
32
Okunma
17
Beğeni
1.468
Görüntülenme

Son Kıvılcım Dergisi Gönderileri

Son Kıvılcım Dergisi kitaplarını, Son Kıvılcım Dergisi sözleri ve alıntılarını, Son Kıvılcım Dergisi yazarlarını, Son Kıvılcım Dergisi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Üstünlüğünün farkında olan erkek, kadını koyması gerektiği yeri de bilir. Çok farklıdır. Uzaklardan gibidir. Yeryüzünde olma sebebinin her an farkındadır. Sorumlulukları aşkının ifadesi gibidir. Ve en önemlisi dünyasını ve dünyayı aşkının mekânı kılabilecek bir gayeye sahip olmalıdır. İşte böyle bir erkek aşık olunmaya değerdir. Sadece beni sevsin değil, o her şeyi sevmeyi bilsin."
Sayfa 170 - Selma - Faruk HanoğluKitabı okudu
Kızlarımız manası boşaltılmış ve asıl gayeden yoksun geleneklerle kolaya kaçılarak içine hapsedilmemelidir. Okumalı, anlamalı, kadında derinleşmeli, gerekirse akademik anlamda da üst düzey faaliyetler yürütebilmeli, dünya meselelerine kafa yormalı, idealist Müslümanlar olarak kendilerindeki yetenekleri keşfetmeli ve vazife şuuru edinerek bilhassa anne olma ve yuvalarını salim bir şekilde kurma yolunda engellenmemelidir. Yepyeni bir anlayışla, hadiselerin ve zamanın şuurunda olarak kadına yakışır biçimde yaşamayı öğrenmelidir. İçinde bulunduğumuz çağı dikkatli bir şekilde okuyabildiğimizde bütün bunların kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu fark edeceğiz. Kızlarımızı vicdanî hassasiyetleri gözeterek fark etme, tanıma. anlama ve dünya gerçeklerine hazır hale getirme mecburiyetindeyiz. Onlara güya kadın olmayı telkin ederken içlerindeki kadından mahrum etmemeliyiz. İslam'ın temel kuralları ve ölçüleri zaten açıktır. Topluma kasıtlı bir şekilde yansıtılan birtakım güvensiz ve şüpheci tavırlar, onlara olan sevgimiz önünde engel olmamalıdır. En azından bu hususlara riayet ederek özellikle evlatlar arasındaki adaleti sağlamak suretiyle aksi ihtimalleri azaltabiliriz.
Sayfa 168Kitabı okudu
Reklam
Mehmed Akif, İstiklâl Marşı'mızda medeniyet mefhumunu önemsemediğini açıkça belli eder. Mehmed Âkifin medeniyet yaklaşımına benzer görüşü İsmet Özel'de de görebiliriz. İsmet Özel, İslâm medeniyetinin olmadığını söyler. İslâm medeniyetinden ziyade Müslüman toplum üzerinde durmanın gerekli olduğunu savunur. Bu sebeple 1978'de yazdığı Üç Mesele isimli kitabında çözüm olarak İslâm ahlâkını savunmak olarak görür. İsmet Özel, medeniyet tanımını da Spengler'den ödünç olarak kültürün donmuş hâli olarak belirler. Ona göre medeniyet çürüme, teknoloji azgınlık, yabancılaşma ise bir gururdan ibarettir. Bunun yanında Yahya Kemal ise başka bir zaviyeden bakarak kendisinin İslâm medeniyetinin şairi, Mehmed Âkifin ise İslâm şairi olduğunu söyler.
Sayfa 137Kitabı okudu
Sevgi, insanı besleyen yegâne duygudur. İnsanlar ilk olarak sevilmeyi öğrenir ilk sevilme duygusu ise anne ve bebeğin arasında gerçekleşir. Çocuğun güzel ahlak ile ilgili bir hareketi görüldüğünde takdir ve taltif edilmeli ve çocuk mükafatlandırılmalıdır. Bu durum çocuğu iyiye teşvik eder. Bazen kusurlarını görmezden gelip yaptığı kusuru gizlice araştırıp çocuğa zarar verecek bir davranış görüldüğünde çocuğa bunun zararları anlatılmalıdır.
Sayfa 134Kitabı okudu
Tasavvufun hıristiyanlıktan etkilendiğini iddia edenlerin öne sürdükleri bir hususlardan birisi de "uzlet" pratiğinin, Hıristiyan mistiklerden alındığı görüşüdür. Uzlet kısaca Allah'a daha fazla ibadet edip dünyevî işlerden uzaklaşma amacıyla halktan uzaklaşma anlamına gelir. Her iki dinde de bu uygulama var olmakla birlikte detayında farklılık vardır. Farklılık şudur ki manastırda inzivaya çekilen keşişler ömürleri boyunca çekilirler ve sadece inziva manastırda olur. Sûfiler ise sadece mescitte değil tenha olan her yerde uzlet yaparlar ve ömürleri boyunca değil 40 gün gibi belli zaman dilimiyle kayıtlı olarak yaparlar." Bu fark tasavvufun uzlet konusunda Hıristiyan düşüncesini değil belli süre boyunca hira nur dağında inzivaya çekilen Hz. Peygamberi (s.a.s) örnek almışlardır. Bu fark bile bu iddianın asılsız olduğunu ispat etmekte kâfidir.
Sayfa 127Kitabı okudu
Vedanta felsefesi Hint Ortodoks sistemlerinden biri kabul edilmektedir. Bu sistem Brahman (tanrı)'nın tek gerçek olduğunu kabul eden. brahman (tanrı) atman (bireysel ruh) özdeşliğine dayanan ve bu özdeşliğin dışındaki dünyayı yanılsama olarak gören bir yaklaşımdır. Sistemin en ünlü temsilcisi ise shankara'dır. Bu sistemde atman (insanın ruhu) ile tanrı aynı öze sahiptir anlayışı vardır. Nasıl ki kıvılcım ateşin parçası ise insan ruhu/ bireysel ruh/atman da tanrı/brahman ile aynı öze sahiptir. Yani Vedanta sisteminde ruhu ilah konumuna yükseltme gibi bir anlayış vardır. Bu durum, her ne kadar her iki sistemde tek gerçeğin tanrı olduğu düşüncesi yatsa da, Vedanta da ruhu ilah seviyesine yükseltme ve ona da gerçeklik atfetme düşüncesi yattığından Vedanta ile, ruhu işe karıştırmadan tek gerçeğin Allah olduğu inancını barındıran Vahdet-i vücüdun birbirinden farklı olduğunu ortaya koyar. Dolayısıyla tasavvufun Hint felsefinden etkilenerek oluştuğunu söyleyen el-Birûni gibi İslam bilginleri, yüzeysel tetkik, tahkik ve muhakemât ile hareket ettiklerinden bu kanatlarında yanılmışlardır.
Reklam
Tasavvufun İran tefekkürü/ felsefesinin ürünüdür görüşü katî sûrette isabetli olmayan görüştür. Ayrıca Tasavvufun İran Menşeli olduğunu iddia eden August Tholuck (1799-1877). yaptığı araştırma ve inceleme neticesinde hakkaniyetli bir tavır sergileyerek tasavvufun tamamen Hz. Peygamber (s.a.s)'in ruhânî hayatına dayandığını net bir dille ortaya koymuştur. Sonuç olarak bu görüş, manevi tecrübeyi tek bir ırkın tekeline verdiğinden, tarihî mesnedi olmayan gerekçeler sunduğundan ilmen ciddiye alınacak bir yönü yoktur ve isabetsizliği açıktır.
Hz. Peygamber (s.a.s)'in hayatında mevcut olan bir dindarlık ve hayat tarzı olarak mevcut olan tasavvuf, ismen olmasa da, pratikte bir gerçeklik olarak hep var olduğunu ve müstakil bir ilim halinde isimlendirilerek ortaya çıkma serüveninin diğer İslamî ilimlerin teşekkül etmesi ile benzer bir süreci takip ettiğini kaydeder. Ancak tasavvufa İslâm'ın dışında bir takım dinî ve felsefi kaynaklar bulma/yakıştırma gayretkeşlikleri de hep olagelmiştir. Bu teşebbüsler bazen tasavvufun tamamen İslâm dışı tesirlerle olduğunu, bazen belli başlı ana unsurlarının İslâm dışı etkilerle teşekkül ettiğini, bazen de doğuşunda İslamî olsa bile tarihi seyri esnasında yabancı unsurlardan etkilendiğini iddia etmektedir. Özellikle Batılı şarkiyatçılar (oryantalistler) tarafından bu hususta hacimli sayılabilecek çalışmalar vücuda getirilerek müteaddit görüşler ileri sürülmüştür. Reynold A. Nicholson (1868-1945) örneğinde görülebileceği üzere bazı müsteşrikler de önceleri tasavvufa İslam dışı kaynaklar izâfe ederken daha sonraları tasavvufla ilgili çalışmaları ilerledikçe tasavvufun İslam menşeli olduğu sonucuna varmıştır.
Sayfa 123Kitabı okudu
Umut sırasına kuyruk yok, gelinler mermilerden kolye takmış... Bir ressam var şüphesiz zaman ve mekânı resmeden.
Sayfa 106Kitabı okudu
290 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.