Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Süleyman Uludağ

Süleyman Uludağİslam Düşüncesinin Yapısı yazarı
Yazar
Derleyen
Çevirmen
8.5/10
123 Kişi
643
Okunma
101
Beğeni
6,5bin
Görüntülenme

En Eski Süleyman Uludağ Gönderileri

En Eski Süleyman Uludağ kitaplarını, en eski Süleyman Uludağ sözleri ve alıntılarını, en eski Süleyman Uludağ yazarlarını, en eski Süleyman Uludağ yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
286 syf.
·
Puan vermedi
Kitabın önsözünde, kitapla ilgili özet niteliği taşıyan bir açıklamaya yer verilmiş. Günümüzde, çoğu yazarın, önsözdeki içeriğin maksadını aşar bir içeriğe büründürdüğünü kesin bir ifadeyle söyleyebilirim. Bu bağlamda kitap, önsözle birlikte güzel bir başlangıç yapmış. Kitabın sayfa sayısını içerdiği konularla karşılaştırırsak, orantılı bir ölçüt yakalanmış diyebiliriz. Bu konuda olumsuz bir görüş belirtmem olası değil. Kitabın üslup açısından bir noksanını görmedim. Rahat bir şekilde kitap kapağını açıp ve son kapakla buluştuğumu ve bunu da kısa bir zaman diliminde gerçekleştirdiğimi eklemeliyim. Verilmek istenen mesaj itibariyle mevzu bahis eser, kesinlikle bir başucu kitabı. Belki okuyucuya yeni bir bakış açısı kazandırmıyor, ama kesinlikle var olan çok değerli bir bakış açısını gün yüzüne çıkarıyor. Kısaca tahlilimin özeti:OKUNMALI
İslam Düşüncesinin Yapısı
İslam Düşüncesinin YapısıSüleyman Uludağ · Dergah Yayınları · 2018208 okunma
Açıkça görülüyor ki bedevi (kırsal, göçer) umran (toplum) ilkel, eksik ve geri bir umran iken hadari (kent, kasaba ve köylü, yerleşik) umran gelişmiş, mütekamil ve ileri bir umrandır. Onun için toplum hayatı hadari umran yönünde seyreder. Zira gelişme ileriye doğrudur. Bununla beraber İbn Haldun bedevilerin cesaretini, hayırseverliğini, insancıllığını, ahlakını ve dindarlığını takdir eder hatta bu yönden onlara hayran olur. İyi olan her şeyin kökünün ve bozulmamış şeklin onlarda mevcut olduğunu ifade eder. Hadariliğin bir çok insani erdemleri ve değerleri bozduğunu savunur. Gelişme hadariliğe, kırdan kente doğrudur ama hadarette ve kentte de insanı insan yapan üstün meziyetler ve insani hasletler bozulduğundan gelişme ve ilerleme bir bozulma ve çöküşle noktalanır.
Sayfa 72 - Harf YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İbn Haldun'a göre bedeviler(göçer hayat yaşayan toplumlar) riyaset (başkanlık), hadariler(yerleşik hayat yaşayan toplumlar) mülk (hükümdarlık) adı verilen bir siyaset ve idare biçimiyle yönetilir, bedevilerin başında reis (başkan), hadarilerin başında melik (kral, padişah, sultan) bulunur. Danışmaya dayanan başkanlık, katılımcı bir idaredir; bedevilerde sınıflaşma yoktur. Bu yüzden daha demokrattır. Mülk (krallık) ise gittikçe müstebit (despot) hale gelen bir özelliğe sahiptir.
Sayfa 73 - Harf YayınlarıKitabı okudu
İbn Haldun'a kadar mülke sahip olma ve onu yönetme, kısaca melik-mülk, hükümdâr-reayâ ilişkilerinin rastgele, tesadüfi ve keyfi olduğu, kaba kuvvete dayandığı sanılırdı. Melik denilen kralın reaya (tebaa) denilen halkı keyfince yönettiğine, onlara bir eşya gibi sahip olduğunu inanılırdı. İbn Haldun'dur ki mülk-melik ilişkilerinin belli bir takım kural ve yasalara dayandığını, bu ilişkilerin belli bir düzen dahilinde cereyan ettiğini, mülk ve melikle ilgili olgu ve olayların belli bir takım sebep ve illetleri bulunduğu ilmi olarak gösterilmiş, bu alanda tesadüfe ve keyfiliğe yer olmadığını belirtmiştir. Onun devlet teorisi temelde bu anlayışa dayanır. Yani ilk defa devlet ve siyaset felsefesini yapan odur.
Sayfa 92 - Harf YayınlarıKitabı okudu
İbn Haldun, insanları toplum halinde yaşamaya mecbur eden esas faktörün maddi ihtiyaçlarını tek başına karşılayamamaları olduğu konusunda ısrar eder. Maddi ihtiyaçları tek başına üretemeyen insanlar, bu ihtiyacı gidermek için bir araya gelip yardımlaşmışlar ve iş bölümü yapmışlardır. Tek tek maddi ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlar bir araya gelip iş bölümü yapınca ihtiyaçlarından kat kat fazlasını üretebilirler.
Sayfa 110 - Harf YayınlarıKitabı okudu
İbn Haldun devletin ticaret yapmasına ve fiyatları tespit etmesine karşıdır. Harcamaları artan devlet, yeni gelir kaynakları bulmaya yönelir. Bu arada ticaret yapar, bazı toprakları kendi adına işletir. Halbuki bu girişim tebaaya zarar verir. Çünkü Üretici ve tüccar, denk olmayan güçlü bir rekabetle karşı karşıya kalırlar. Bazen fiyatları fazla düşürerek, bazen elindeki malı tebaaya zorla aldırarak devlet vatandaşını zarara sokar. Haksız rekabet karşısında kalan tebaa çalışma ve üretme hevesine getirir, teşebbüsten ve yatırımdan vazgeçer. Böylece kar ve kazançlar azalacağından devletin topladığı vergilerde bir düşüş görülür. Vergilerdeki kayıp ticaretten elde edilen gelirle karşılaştırılırsa kaybın kazançtan fazla olduğu görülür. Sonuçta hem halk hem devlet zararlı çıkar. Bunun için eskiden İranlılar hükümdarlığa getirdikleri kişilerin ticaret ve sanatla uğraşmamasını ve adil olmasını şart koşarlarmış, diyor İbn Haldun ve bu görüşüyle açıkça devletin müdahale etmediği serbest bir ekonomik düzenden yana olduğunu ortaya koyuyor.
Sayfa 115 - Harf YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnsanoğlu tabiat ve mizacının değil, adet ve alışkanlıklarının ürünüdür. Alıştığı hâl ve şartlar onun huyu, melekesi ve adeti hâline dönüşür, tabiatı ve karakteri olur.
Sayfa 135 - Harf YayınlarıKitabı okudu
"İbni Sina niye yok ?Nerede Gazali görelim? Hani Seyyid gibi Razi gibi üç beş Alim? En büyük Fazılınız bunların asarından, Belki on şehre bakıp bir kuru ma'na çıkaran." Mehmet Akif Ersoy
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.