Tunde Farrand, Macaristan'da kültürle dolu bir şehir olan ve Macar edebiyatının önemli bir merkezi olan Debrecen 'de büyüdü.
2005 yılında İngiltere'ye yerleşmeden önce birçok ülkede yaşadı, burada dil uzmanı ve modern dil öğretmeni olarak çalışmaya devam etti. 2016 yılında Sheffield Hallam Üniversitesi'nden Yaratıcı Yazarlık alanında yüksek lisans derecesi aldı.
Tüketimin din olduğu, satın aldıkça yükseldiğiniz bir dünya düşünün. Şimdiki halimizden ne farkı var diyebilirsiniz, haklısınız.
Ama bu dünyada (bahsi geçen zaman ve yer: 2050-Londra) sınırlar daha keskin. Tüketmeyen nam-ı diğer ‘faydasız’ insanların, yaşlıların, artık çalışmayanların, engellilerin ‘GururEvi’ denilen tesislere gönderilip; zamanı geldiğinde ‘uyutulup son yolculuklarına uğurlandığı’ bir sistem bu.
Alice de bu sistemin sessiz sakin bir parçası. Ta ki eşi Philip kaybolana kadar..
.
‘Kurulan distopik sistemin olağan ya da tanıdık’ gelmesi, tehlike çanları çaldırıyor içimde. Yaşanılan ve içinde bulunulan zamanla benzerlikler taşıyan bir distopya Kurtlar Ülkesi de. Bu benzerliklerin bazılarını söyleyeyim:
Tüketim çılgınlığının freni boşalmışçasına artan hızı, vicdani değerlerin körleşmesi, ‘güçlü=haklı’ denkleminin sıklıkla karşımıza çıkıyor oluşu ve toplumsal yapıların giderek birbirinden ayrılması/katmanlaşması.
.
Bazı bölümlerde aklımda tamamlanmayan-eksik kalan noktalar kalsa da, çok akıcı bir eser Kurtlar Ülkesi (Bu sebeple ‘kitap okuyamıyorum-şöyle kendine çeken bir kitap olsa’ diyenlere öneririm) . Ayrıca Tünde Farrand’ın pek çok eserden ve alandan beslenmiş olduğunu görmek de güzeldi.
.
Mehmet Emin Baş çevirisi, Barış Şehri kapak tasarımıyla ~
Harika bir distopyanın daha sonuna geldim. Distopik romanlar sistem eleştirileriyle hep dikkatimi çekmiştir. Bu kitaptaysa tüketim, yönetenler, yönetilenler, emekliler ve toplumun bireylerinin faydalı/faydasız ayrımıyla oluşturulan bir düzeni anlatıyor. Yazarın tüketim konusunda vurucu düşünceleri olmuş. Kitap aslında film olmaya çok elverişli o yüzden en kısa zamanda filme dönüştürülmesi isteğimi gözardı edemeyeceğim. Distopyaseverleri hayal kırıklığına uğratmayacak bu kitap sizi birçok konuda düşünmeye sevk edecek. Özellikle emeklilik, tüketim, yönetim ve insanlık adına.
Yıl 2050. Yer Londra. Tüketim alışkanlıklarınız toplumdaki statünüzü belirlediği, satın aldıkça yükseldiğiniz bir gelecek düşünün. Ancak yaşlanmaya başladığınız anda ve topluma faydasız olmaya başladığınızda, Gurur Evi denilen tesislere gönderiliyorsunuz. Zamanı geldiğinde isteğe bağlı! olduğu söylenen ötenazi hakkınızı kullanarak uyutulduğunuz bir distopya hayal edin.
Kahramanımız Alice tam da böyle bir dünyada yaşıyor. Başta sistemin kusursuz olduğunu düşünüyor. Ta ki kocası Philip kaybolana kadar.. Kocası hiçbir iz bırakmadan kaybolunca tüm dünyası alt üst olan Alice, içinde bulunduğu ruh halinde işini kaybeder. Harcama yapmayı bile düşünmediği için statüsünü kaybeder. Düşük bütçeliler sınıfına düşünce yaşadıkları ve tanıştığı insanlar sayesinde içinde bulunduğu sistemi sorgulamaya başlar.
Kitabın dili çok akıcı ve çok anlaşılır. Kitapla ilgili sevmediğim kısım Alice'in çok fazla iyimser olması ve yaşadığı dünya için fazla naif kalması. Biraz daha çok sorgulamasını ve ona bir şeyler anlatmak isteyen insanları daha çok dinlemesini isterdim. Ve kitabın sonu çok hızlı sonuçlandı. Keşke o kısmı biraz daha uzun okusaydık. Yine de hızlıca okunabilecek güzel bir kurguya sahip. İyi okumalar..