“Muhalefet kin ve hınç duyulan bir düşman topluluğuydu. Bu düşmanı ezmek için örtülü ödenekten beslenen vatan cephesi kuruldu. Menderes diktatörlüğünün sürmesi için bu güçlere gerek vardı.”
Biz burada din kurucu bir heyet değiliz. Bizim memlekette herkes hürdür, hür olan bir memlekette yaşayan insanların dini inanışlarına karışmak hiçbir vatandaşın hakkı değildir.
Son zamanlarda Türkiye'nin yakın tarihi üzerine okumalar yapıyorum. Demokrat Parti dönemi bence Cumhuriyet tarihinin en önemli köşe taşıdır. Turan Akıncı 14 yıllık süreci objektif, detaylı ve akıcı bir şekilde kronolojik olarak çok güzel yazmış. Kitabı okurken aynı anda 32. Gün'ün sekiz saatlik Kırat belgeselini de izlemek çok faydalı
Sultan II. Abdülhamit, kendisinin tahtan indirileceğinden korktuğu için İstanbul’da elektrik kullanımına izin vermedi. Alman Prens De Bülow hatıralarında bu konuyu şöyle anlatır:
“Sultan II.Abdülhamit ile yaptığımız görüşmede padişaha İstanbul’da Siemens tarafından elektrik üretilmesi ve şehre dağıtılmasını teklif ettik. Bu sayede şehrin ışıklandırılacağını ve de sanayide daha çok üretim yapılacağını anlattık ama sultanı ikna edemedik.”
Belediye yetkilisi Osman Nuri Ergin de dahil birçok yazar Sultan II. Abdülhamit’in güvenlik kaygısına, elektriğin en uzak mesafelerden bile bir tel vasıtasıyla sanayiyi alt üst edebileceği şeklindeki tarifi imkansız bir korku içinde olmasına bağlamaktadır.
Elektriğin İstanbul’a geç gelmesinden biri de elektrikten kaynaklan yangınların o dönemde ahşap olan evleri küle çevireceği korkusudur.